Hüseyin Yurttaş ile Söyleşi
Girgiriye’, ‘Darbukator Bayram’, ‘Cennet Mahallesi’, ‘Balık Ayhan’, ‘Tarık Mengüç’, ‘Kibariye’, ‘Ciguli’ diye tanıtılsalar; onlar TV’deki görüntülerden ibaret değildir…
“ve biz pimi çekilmiş yürekle/ dalmıştık karanlığın ortasına/ dilimizde kurtuluş türküleri mataramızda ab-ı hayat/ ve düşerken/ özgürlük renginde bir gülüş vardı yanağımızda,”[2] haykırışını anımsatıyor bize hep…
Dal gibi, civan mert bir delikanlıydı; bakmaya kıyamadığım(ız), gözümüzden esirgediğim(iz) oğlum(uz)du
Ve bir gün, bize “Öldü” dediler.
Elimizin ayağımızın canı çekildi; donduk kaldık, kaskatı.
Evveliyle Ruhi Su’dan, sonrasıyla Sezen Aksu’ya birçok sesi dinlemekle kalmayıp; tınılarını da terennüm ettim.
“Müziksiz hayat hatadır,” diyen Friedrich Wilhelm Nietzsche’ın, “Müzik, belirli bir kültürün toprağında yeşermesini bilen tüm sanatlardan kaynaklanır, toprağın derinliklerinde olduğundan da geç boy atar ve bitkilerin sonuncusu olarak çıkar gün ışığına,” notunu da kulağıma küpe ettim.
yaşamakla bağdaşmaz bazen.”[1]
“Aşkolsun sana çocuk, aşkolsun!” tümcesini bize bir kez daha terennüm ettiren Ulaş Bayraktaroğlu’nun düştüğü haberini alınca, yüreğim(iz)e saplanan acının tarifi kabil değil.
Yakıp kavurdu yüreğimi(zi) bir kez daha bu acı; Behçet Aysan’ın ‘Bir Eflatun Ölüm’ündeki, “aynı gökyüzü aynı keder,” dizelerini anımsatarak…
* * * * *
Murathan Mungan’ın, “Bazı insanlar meşe ağacı gibidirler; eğilip bükülmezler, sadece kırılırlar,” betimlemesindekilerdendi O...
Uğranabilecek saldırılarda arkadaşların korunması en zor olan eylemler, kalabalık çıkılan eylemlerdi. Bir başka sıkıntı ise kalabalık eylemlere polis müdahalesi daha kolay olur ve daha fazla insanın izinsiz eylemden gözaltına alınmaları kolaylaşırdı.
Köylerine Antalya’dan getirtilip, yerleştirilen Yörüklerden rahatsızdı herkes. Ne yapsalar ne etseler seslerine kulak veren kimsecikler yoktu. “Vatan bir milletin evidir.” diyor Ahmet Mithat; sınırları kırmızı kalemle çizenler, içindekileri de tek renge, tek düşünceye, tek kelimeye hapsetmişlerdi. Bunu ret edenler yokluğa göç ediyordu.
değeri kadar boşluk bırakır
gittiğin günden beri bu şehrin boynu bükük
yokluğun bu şehrin taşıyamayacağı kadar ağır yük
sokaklarda nasıl oynasın çocuklar
sokak kedileri köpekleri
kanun hükmünde kararname ile kapının önüne konan
muhalif emekçiler kadar şaşkın
ben emeklisi değil emekçisiyim aşkın
sevgi yoksulu olsaydım haklıydın
ya da insanlığım çürük
ama onca emek hırsızı varken
benim suçum değil yoksulluk