TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DELİ KEMAL
12 EYLÜL VE FİLİSTİN GÜNLÜĞÜ III. BASKI
VE NAKBA’DAN GAZZE’YE FİLİSTİN DİRENİŞİ
2009 Yılında Ütopya yayınevinden çıkan anı belgesel bir çalışma diyebileceğim “12 Eylül ve Filistin Günlüğü” adlı kitabım iki baskı yaptı. Aradan geçen süre boyunca birçok Filistin temalı araştırma yazısına, TV programlarına, dergilere ve kitaplara kaynak oldu. Ancak Filistin sorunu çözülmedi. Kitapta yer canlı tanıkların ifadelerinde geçen İsrail mezalimi devam etti.
Kim hangi mantık, düşünce ile inanırsa inansın Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam birbirinin içerisinden, birbirine düşmanlaşarak çıkan İbrani, Süryani ve Arapların uydurma dinleridir. Her üç halk birbiriyle aynı etnik yapıdan olan kardeş toplumlar olduğundan, dini masallarının kendilerine hoş gelmesi demek, diğer toplumlarda da aynı hazzı uyandıracak diye bir mantık söz konusu edilemez. Çünkü bu dinler Allah’ın var ettiği dinler değil, üç kardeş toplumun gelişkin masalcı hikayelerinin bir ürünüdür.
küresel bir çaba da var. Tanrı bir kez merkezden uzaklaştırılırsa,
insanlar kendi efendileri hâline gelir… Sekülarizme karşı direnmeliyiz.”
(Ugandalı pastör Julius Rwotlonyo, 2020)
Kendimizi kuru kalabalıkların akortsuz gürültülü sesinden alıkoyup; doğanın doğal seyrinde içimizi, öz sesimizi duymak; mat, sığ kuru yönelimlerden daha anlamlı, huzur vericidir İnsanın kendisiyle hesaplaşması, kendi doğasına dönmesi.
Aklıma ne geldi biliyor musunuz?
Benim dönemimde (1970'lerin sonu, 80'lerin başı) ilkokul okumuş olanlar bilir; İlkokula başladığımız ilk zamanlarda alfabeden önce bize düz çizgi, yan çizgi gibi çizgiler çizdirirlerdi. Ondan sonra alfabeye ve kelimelere geçerdik. Daha sonra da cümle kurmayı öğrenirdik.
Daha sonra Mecaz-i Mürsel Sanatını, empatiyi, sempatiyi, etik ve diyalektiği...
Yıllardır yazıyorum, çiziyorum, sizlerin yazdıklarınızı, sorularınızı okuyorum.
hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.
Çünkü Max Horkheimer’ın, “Felsefeye inanmak, insanın düşünme yetisinin korku yüzünden körelmesine karşı çıkmak demektir”…
27 Aralık 1861’de Londra'daki Karl Marx’ın Manchester'daki Friedrich Engels'e yazdığı üzeredir:
“Sevgili Engels,
(...) Bu arada yeni yıl için şimdiden mutluluklar dilerim. Eskisi gibiyse ben kendi adıma şeytana havale ederim.
Selam,
Senin, K.M.” (Karl Marx-Friedrich Engels Collected Works, Cilt 41, p.337)
Bilimsel olan olmayan birçok tarih, kültür ve mitolojileri incelemiş birisi olarak, yaklaşık 65 bin yıllık insanlık tarihi ile ilgili kaynaklardan, somut olarak şu sonuçları elde etmiş bulunuyorum. Üzerinde düşünülerek bilince dayalı insan, doğa, canlı sevgisi, adalet ve ahlak, (Hümanizm) M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren yavaş yavaş ancak başlamıştı. Bu tarihten önce onlarca uygarlık adıyla farklı topluluklar yaşamış olmasına rağmen, istisnalar dışında, insan topluluklarının ahlak ve adalet anlayışları, hayvani duyguları tatminden öteye geçmemiştir.