C harfi Yazım KIlavuzu
"C" Harfi - Yazım Kılavuzu
"C" Harfi - Yazım Kılavuzu
Annem, bir sabah kahvaltıda büyüdüğümü söyledi. Ne çok sevinmiştim. Gerçekten de boyum uzamış, ayakkabı numaram büyümüştü. Babasızlığım gibi…
Artık okullu oluyordum… Annem beni önce bir mağazaya, ardından da kırtasiyeye götürdü. Okul çantası, defter kalem, silgi, kalemtıraş aldık. Çok mutlu oldum. Silgimi iğneyle deldi, arasından ip geçirdi. “Boynuna tak, sakın kaybetme” diye de tembih etti.
Oda karanlıktı. Elini duvarda gezdirerek elektrik düğmesini arayıp buldu. Oda bir anda ışığa boğulunca gözleri kamaşıverdi birden. Gözü duvar saatine gitti, saat dördü biraz geçiyordu. "Neredeyse gün ışıyacak, sabah olması yakındır." diye geçirdi içinden. Aynada kendini gördü. İyice yaklaştı aynaya. Kendi suretine boş ve anlamsızca baktı. Şaşkınlığı hâlâ üzerinde gitmemiş duruyordu... Saçları yer yer beyazlamıştı. Oysa daha genç sayılırdı, yirmi altısını yeni bitirmişti. Kulağına yapıştırdığı telefonu fark ettiğinde, indirdi yerine bıraktı.
baba |
içimde sulu sepken
kuru bir hüzün var
Dışarıda kar
toprakta beyaz örtü
içim koyu - kara yalnızlık
içim onulmaz bir yara
Gelse de yaz, bilmiyorum
bendeki sonbahar
Yeşili, yeşil değil buraların
bizim oralara benzemez havası
şarkıların hiçbiri
anımsatmıyor seni
Gürçeşme Ortaokulu olağan bir gün yaşıyordu, neredeyse tüm öğretmenler ve öğrenciler üzgündü. “Kahretsin!” diye isyan ediyor, “Deniz Gezmiş Sivas Gemerek’te yakalanmış” diyerek şaşkın bir hâlde okulun bahçesinde bir uçtan bir uca gidip geliyordu. Aramızda “Asarlar onu, sağ koymazlar” deyip ağlayanlar, burnunu çekenler vardı.
Alles wurde durchsucht und zerfetzt. Alles wurde von den Plätzen genommen, in die Luft geworfen, mit den Füssen getreten. Irgend-wann haben sie aufgehört mit der Durchsuchung. Einige haben die Haus-bewohner zornig gefragt: «Wo ist dein Mann?» «Wo ist euer Vater?» Jemand sagte mit einer mageren Stimme aus einem zitternden Körper, vielleicht konnte er sich selber nicht hören: «Wir wissen es nicht».
Izmir gefiel ihm sehr. Izmir war für ihn eine fabelhafte Gegend. Er fiel in die Magie von Kordon. Kordon war eine Zuflucht für ihn.
Er lag auf der Wiese am Strand und schaute pausenlos nach Passanten. Meistens beobachtete er die Leute vom Deutschen Konsulat,die eine lange Schlange bildeten. Es gefiel ihm die sogenannten " Hoffnungsreisende" zu beobachten.
Seine Freude steigerte sich in unermässliche, wenn eine aus der Schlange sich über sein Visum freute.
Er stand auf. Das Gehen fiel ihm schwer. Seine Füsse waren taub.
Genç bir erkek kalabalığı yarıp içeri girdi. Hemen arkasında bir başkası onu izledi. Birlikte içeriyi izlemeye başladılar. İlk gelen –takım elbiseli- yanındakine, “Sarışın nasıl ama?” dedi ağzını şapırdatarak. Ötekisi; “Bilmem!” dedi. “Ben sarışınlardan hoşlanmam… Ama sarışının önünde oturan esmeri soruyorsan, o zaman iş başkalaşır.