Ömer Şerif’in Oyunculuğu[*]
öldürülür taşıyanlar ışığı,
başkaları alır onların yerini,
ışığa dokunamaz ama kimse.”[1]
Bertolt Brecht’in, “Ondan beridir ki, umudu var dünyanın...” betimlemesinde olduğu gibi, tarihin ön saflarındaydı…
Baş eğdirilemeyen mücadelesine ilişkin olarak hepimiz; Louis Aragon’un, “Sevmiş olmaktandır övüncüm/ başka değil,” dizelerini anımsatandı…
Biraz “abartılı” bulsam da; Yehudi Menuhin’nin, “Her insanın doğasında olan, yaratılıştan gelen şeyin yalnızca müzik olduğunu düşünebilirim,” saptamasına müthiş bir değer atfederim; tabii Pierre Beaumarchais’nin, “Bugünlerde söylenmeye değmeyecek sözler şarkı yapılıyor,” uyarısını da “es” geçmeden…
Soru(n)ların ortasında “Güncel müzik nedir, nasıldır” sorusuna yanıtın, “Madonna’nın ‘Kötü Müzik, Cafcaflı Şov’uyla… müziğini bu kadar ruhsuz bir hâle getirmesi”nde[2] somutlandığı hâlde de “umutsuz” değilim.
Anadili, aldığımız nefes kadar önemlidir.
Dikkat “anadil” değil; anadili diyorum: Çünkü anadil birçok dile köken olan, birçok dili doğuran dil anlamındadır. Başka bir ifadeyle, anadil, kendisinden başka diller türetilmiş olan dil demektir. Anadili ise insanın çocukken anasından, evindekilerden ve bağlı olduğu topluluktan öğrendiği dildir.
UNESCO’nun 21 Şubat 1999’da kabul edilen Uluslararası Anadili Günü devasa bir öneme sahipken; elbette ve ayrımsız, “Tüm diller birer sanat eseridir,” J. J. Rousseau’nun işaret ettiği üzere…
‘İnsancıl’ ile 90’lı yıllarda el kapılarının gri gökleri altında, Fransa sürgünlüğümde tanıştım.
O günden beri Cengiz Gündoğdu’ya, ‘Hocam’ diye hitap ederim; çünkü ben bir ‘İnsancıl’ öğrencisiyim.
“Neden” mi?
Lev Tolstoy’un, “Bilinç, bir insanın başına gelebilecek en yüce, en erdemli beladır,” deyişindeki üzere; ‘İnsancıl’ bir bilinçtir, erdemdir de ondan…
* * * * *
“Estetik Kalkışma”sıyla müsemma ‘İnsancıl’ın kaptanı; kendini “Ben Jakobenim,” diye tanımlayan; sert görünüşlü; çocuk kadar yumuşak; kibar ve cana yakın; bilge bir insandır.
I.1) Durum (ve Arka planı)
I.2) “Pax-Amerıcana” Gerilerken
I.3) İsyan Tablosu
I.4) “Mezhep”çilik mi? Sol mu?
II. Ayrım: 6 Örnek
ıı.1) İran
ıı.2) Irak
ıı.3) Lübnan
ıı.4) Ürdün
ıı.5) Sudan
ıı.6) Cezayir
ıı.7) Bir “Ek”
III. Ayrım: Birkaç Şey Daha
insan, insan olarak doğmaz,
sonradan oluşturulur.”[1]
Coğrafyamızı Marksist-Leninist klasiklerle tanıştırandı; 25 Şubat 2020’de veda edip ayrıldı aramızdan; 88 yaşındaydı ve yoldaşı Remzi İnanç’ın ifadesiyle, “Çok acı çekti”…[2]
O Muzaffer -İlhan- Erdost’du.
“Sol’un çınarı”ydı; “İki kişi olarak yaşadı, çalıştı.”[3]
Ve korkmuyorum hiçbir şeyden.
Başıma gelecekleri de biliyorum.
Her şeye rağmen düşmana inat yaşayacağız.
Yarın bizim çünkü.”[2]
“Sorunun esası şudur: Ya devrim yolunu seçeceğiz... ya da, bu düzenin baskılarına, haksızlıklarına boyun eğerek, şu ya da bu biçimde teslim olarak yaşamayı seçeceğiz. Bu çeşit bir seçiş, yok olmanın bir biçimidir”…
bir saniyede 24 kez gerçek.”[1]
Sinema veya Yedinci Sanat hikâyesi, Fransız Auguste ve Louis Lumière kardeşlerin, sinematograf aygıtını icadıyla başladı; gölge oyunlarını saymazsak…
İlk biletli ve halka açık film gösterimi, 28 Aralık 1895’de Paris Capucines Bulvarı’ndaki Grand Cafe’de, sinematograf’ın mucidi Lumière kardeşler tarafından gerçekleştirildi. Filmde bir trenin gara girişi gösterilmekteydi...
İlk filmi çeken Georges Miles idi.
İlk sesli film ise, 1927’de Al Jolson’un oynadığı caz şarkıcısıydı…
Zindan(lar)ın Kapasitesi
Cezasızlık Politikası
Sınırsız Şiddet
Hak İhlâlleri
Baskı(lar)
Yasak(lar)
Keyfi Zorbalık(lar)
İntihar(lar)
Hasta Tutsak(lar) Zulmü
Kürtler, Kadınlar, Çocuk ve Lgbti+
“Sonuç Yerine”