Sanat(Çı) İle Soru(N)Ları[*]
sanat ve düşüncedir.
Yaşamaya değer tek şey
hayal gücüdür.”[1]
sanat ve düşüncedir.
Yaşamaya değer tek şey
hayal gücüdür.”[1]
şimdi ve daima açıktır.”[1]
Edward Morgan Forster, “Bize kendimizi doğru biçimde küçük hissettirebilmek yalnızca sanatın işlevidir,” derken; altını ısrarla çizerek ekler Simone de Beauvoir:
“Sanatçının ifade edeceği bir dünya olması için, o, öncelikle bu dünyada yer almalıdır; baskıcı ya da baskı altında, yılgın ya da isyankâr, insanlar arasında bir insan.”
O insanlar arasında insanlardan birisi de şair(ler)ken; şiirlerine dair ‘Karagün Dostu’nda şöyle der Hasan Hüseyin Korkmazgil:
bir köşe yaptım
ve orada yaşadım.”[1]
“Büyük” sıfatına layık bir yazardı.
“Herkesi öldürüyoruz, sevgili dostum, kimini kurşunlarla, kimi sözlerle, kimini yaptıklarımızla ve kimini de şimdiye kadar yapmadıklarımızla,” der ve eklerdi:
“Her şeyi anlıyorum. Ve bu beni öldürecek.”
Kanımca “Bir çocuğun ölümünü görmektense evrene geliş biletimi iade etmek isterim,” diyen Onu vahşet dünyasını kavraması kahretti ki, tam da bunun için ardı ardına sıralamıştı:
onları yaşamadan
çok önce tercih ederiz.”[1]
Düşünce ve davranış birliğinin somut hâlidir Onlar ve “Kutup Yıldızı”, “Çoban Ateşi” diye anılırlar…
Arundhati Roy’un, “Bazen bir kişinin bile kararlılığı, kararsız bir kalabalığı yıldırabilir,” dediklerindendir; yol gösterir, yolu açar Onlar.
Büyük bir yangının kıvılcımıdırlar. Bu uğurda Wilhelm Reich gibi, “Haklısın, iyimserim, yüreğim, kişiliğim gelecek umuduyla dolu,” diyerek bedel ödeyip, acı çektikleri doğrudur.
yalnızlık ile saf tutma arasında
bir yerde durur.”[1]
Aydın ya da entelektüel, emek mücadelesinin önemli nirengi noktalarından birisidir. Elbette “eğitenlerin eğitilmesi” ilkesi “es” geçilmeden; yani “Aydınlar bilir, fakat kitleler hisseder,” ikazını unutmadan Antonio Gramsci’nin…
Çünkü “Her zaman, halk ile aydınlar, halk ile kültür arasında bir mesafe olmuştur.”[2]
Jean Baudrillard’ın ifadesiyle, “Bilginin sürekli arttığı ama gerçeği görmenin sürekli azaldığı bir dünyada yaşıyor”ken; edebiyatın unutul(a)mayan yazar(lar)ından söz etmek büyük önem kazanıyor.
rüzgârın peşine takılan bir nefes gibiydik.”[1]
Onat Kutlar’ın, “Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin, unutmamak için. Çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz,” uyarısına değer veren biri olarak; gidenlerin, kaybettiklerimizin ardından unutmamak için yazmanın önemli olduğundan kuşku duymam.
Çünkü “Yazmak, geleceği görmek” ise, eğer Paul Valéry’nin işaret ettiği gibi; bugündeki geleceğin kayıt altına alınmasıdır.
İnsan içindeki dehşeti,
dehşetin imgesiyle yenebilir.
Her ressam bir Perseus’tur.”[2]
Siz bakmayın Bursa Güzel Sanatlar Birliği Derneği Başkanı ve ressam Ayfer Demircioğlu’nun 15 Nisan 2019’da Bursa Tayyare Kültür Merkezi’nde açtığı resim sergisindeki eserlerin, “müstehcen” oldukları gerekçesiyle kaldırıldığına![3] Kimileri ısrarla kavramayıp, görmezden gelse de…
o sözlerin söylenişindedir.”[2]
‘Güney Dergisi’, -benim için- “Tavır + Duruş + Tutum” sözcükleriyle tanımlanan düşünce ve davranış bütünlüğünün etik ve estetik halidir…
İlk sayısından beri hiç vazgeçmediği değerlerine bağlılık, güven, yaratıcılık, merak, empati, istek, doğruluk, hoşgörü vd’leri ile “Felsefe, neleri bilmediğini bilmektir,” diyen Sokrates’in kararlığını anımsatır ‘Güney’…
Lev Nikolayeviç Tolstoy’un, “İnsanın gerçek gücü sıçrayışlarda değil, sarsılmaz duruştadır,” sözündeki hâldir.