KÜBA YAZILARI- 2
Kullanılan para birimleri, nerede nasıl zarar etmeden kullanılacağı, bozdurulacağı konusunda uzun açıklamalar yapıyor. Tercih edilen birim sırasıyla CAD, USD, PESO. Varadero’yu anlatıp buraya gelmenin Küba’ya gelmek olmadığını, özellikle Eski Havana’yı görmek gerektiğini belirtiyor.
8 Kasım 2014 Cumartesi günü, Greenpeace'in çağrısına uyarak Soma'nın Yırca Köyüne gittik.
Aylardır, kamulaştırılıp termik santral yapımı için Kolin Şirketine peşkeş çekilen zeytinliklerini kurtarmaya çalışan Yırcalıların yanına.
Şirketin özel güvenlik güçlerince kadın erkek, yaşlı demeden yerlerde sürüklenen, demir çubuklarla dövülen, gençleri dağa kaldırılan, danıştay kararı gelmeden birkaç saat önce, gecenin karanlığında 6000 zeytin ağacı kesilen Yırcalıların yanına.
Güllü, sağ koltuğunun altına sıkıştırdığı, avaz avaz bağıran, kıyameti koparan İbrahim’i kucağıma fırlatırcasına bırakıyor.
Ranzanın alt katında, sırtımı yastığa dayayarak oturmuş kitap okuyorum.
Kadınların bağrış çağrışı, şakalaşma, kavga, tencereye vurularak çıkarılan dümbelek eşliğinde şarkı türkü sesleri…
Bangır bangır bir TV, kadınların ellerindeki radyolar…
Bunalan, istekleri bitmeyen çocukların ağlayışları, oyun çığlıkları, kahkahaları…
Bir cümbüş, bir cümbüş…
Etyen Mahcupyan gibiler nasıl çözümler bilmem ama Türkçe anlam bilgisi yönünden yönünden bu cümlelerin çözümlenmesi şöyle:
“Gürcülük, kötüdür. Daha kötüsü de Ermeniliktir. Bazı kendini bilmezler kalkıp beni aşağılıyorlar, kötülüyorlar, hakaret ve iftira ediyorlar.”
İnsanlar doğarken, nerede doğacaklarına, hangi ırktan olacaklarına karar veremiyorlarsa sonradan tercih hakkını da mı kullanamazlar?...
Cinsiyetlerin, deri renklerinin bile değiştirildiği dünyada yaşıyoruz, değil mi efendim?...
İstanbul, İstanbul olalı böyle yığınsal bir eylem görmedi.
Yirminci yüzyılın son çeyreğinde, insanlığın binlerce yıllık tarihinde, özgürlük, adalet, eşitlik özlemleri, umutları doğrultusunda, ilk kez deneyimlediği Sosyalist Sistemin çöküşüne tanık olduk. Sosyalist rejimler, kumdan kaleler gibi art arda yıkılıp gitti.
Bu çöküşün nedenleri, kuşkusuz uzun ve ayrıntılı çözümlemeleri içeriyor. Burada, en temel özelliklerine kısaca değinerek geçeceğiz.
Çift katlı ranzaların alt ve üst katlarında ikili, üçlü, dörtlü gruplaşmış kadınlar…
Şarkı, türkü tutturanlar, sohbet edenler, kavga edenler…
Gürültü, gürültü, uğultu…
Epeydir tencerelerin, tavaların uçuştuğu büyük kavgalar yok.
Olan bitenin farkındayız çoğumuz. Şikâyet ediyor, küfrediyor ama birleşip bir güç oluşturamıyoruz. Neden? Yoksa biz, sürekli güdülen bir sürü müyüz?
Gün, dinmeyen özlem ve sürekli yeni umutlarla geceye kavuşurken…
Gri, mavi, lacivert… Tümü, en kıvrak, en coşkulu danslarla göğe yükselirken…
Güneş, iyice mahzun , utangaç, iyice solgun pembe benziyle, sessizce çekilirken köşesine…
Yani böyle bir hüzünlü bir alacakaranlıkta…
Göğün gözyaşlarıyla yunup yıkanırken solgun yapraklar…
Hakuranlar, saksağanlar, serçeler, çamların kuytularına kaçışırken…
Bir balıkçıl yavrusunu korumaya çalışırken…
Topraktan, güzün hüzünlü kokularını fişkırtırken sert ve sık damlalar…