Kutsal Kitaplar ve Irkçılık
İnsanın duygu ve düşüncesi sakatlandığı zaman, tanrı da dahil tüm kutsallıklar hiçbir anlam ifade etmemekte.
İnsanın duygu ve düşüncesi sakatlandığı zaman, tanrı da dahil tüm kutsallıklar hiçbir anlam ifade etmemekte.
II) TARİHTE ERMENİLER
III) “ERMENİ GERÇEĞİ”NİN REDDİ VE HAKİKÂT
IV) RESMÎ OKUMALARI VE İTİRAZIYLA TARİH
IV.1) TOPLUM MÜHENDİSLİĞİNİN TÜRKÇESİ
IV.2) ÖTEKİ TÜRKLER
V) DEVLET İLE MÜNEVVER(İ)
V.1) YÜZLEŞME
SOYKIRIMIN 103. YILI: DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK HÂLÂ![1]
Michael Jackson, bu şarkıyı televizyonlarda ve diğer basın-yayın organlarında alkollü araba kullanmaya karşı yürütülen kampanyalarda kullanılmak üzere bağışlar. Aynı yıl Thriller (Gerilim) albümüyle bir gecede 8 Grammy ödülü alarak ekranlarda reklam arasında sıkıştırılamayacak başarı ve rekorlar zincirleri oluşturmaya başlar.
Ben görür müyüm bilmem, ama kuracaklar mutlaka
Coşkuyla çakacaklar her çiviyi, türkülerle dökecekler betonu”[1]
Moda deyişle, “Orta Sınıf”ın (ve siyasetlerinin) gözü aydın, “Şenlik tadında, olaysız 1 Mayıs 2018” kazasız, belasız atlatıldı…
Hemen herkes, medyanın da ifade ettiği üzere, “memnun” (denilebilir)!
Takvim: “1 Mayıs coşkusu.”[2]
müziğini çürütün…” Konfüçyüs
Ahmed Arif, 1927 yılında, Kürtlerin büyülü rüyalarının merkezi, Amed’de doğdu. Şehri bir baştan öbür başa dolanarak saran, bazalt taşlardan örülme ulu surların eteğindeki bir evde…
"İnsanoğlu, doğduğu toprakların ruhunu taşır" derler. İnsan kişiliğini, hayal ve arzularını bu ruh şekillendiriyorsa eğer, Ahmed Arif’i anlamak için, öncelikle o coğrafyanın başına gelenlerin yanı sıra, doğup büyüdüğü şehrin tarihi, sosyal, kültürel kişiliğini anlamak gerekiyor.
Bir ülkede sosyal katmanlar içerisinde ekonomik, demokratik ve kültürel gelişim açısından işçi sınıfı en önemli belirleyici güçtür. Bu da sosyalist teoriler sayesinde dünya insanlığına armağan edilmiştir.
İşçi sınıfının doğru şekilde örgütlenmediği ve mücadelenin olmadığı tüm dünya ülkelerinde, yönetim ve eğitim sistemleri Orta Çağ mantığına dayalı feodal gerici diktatörlük şeklindedir. Bu yüzden işçi sınıfının sendikal ve siyasi faaliyeti her toplum için hava su ve yemek içmek kadar önemlidir.
geleceği inkâr etmektir.”[1]
Savaş eski bir suçtur.
Sözün kendisini tükettiği yerde vahşetin yol yöntemlerini giyinerek konuşmanın kana bulayan cinayet işleyen cinnet geçirerek dünyayı, insanları tanınmaz hale getiren boyutudur.
Farklılıklar, ideolojik zıtlaşmalar çıkar ve işgal amaçlarının aç gözlülüğün, hükmetme baskı altına alarak değiştirip ilkel yada modern köleleştirmenin dışında hiç bir şeye hizmet etmeyen, demokrasi, özgürlük, insanca yaşamanın önündeki bütün engellerin ana mayası ve sebebidir savaşlar.
Suçtur savaş...
Suçludur Savaşın Rüzgarına Kapılanlar
düşlerini dinle.”[2]
Bazı insanlar vardır, su gibidirler. Duru, sade, iddiasız…
Tumturaklı değildirler. Patırtıcı, hiç…
İkide bir ne kadar kahraman, ne kadar vaz geçilmez olduklarını anlatmazlar size. Hatta hiç anlatmazlar.
İçeride yattıklarının, gördükleri işkencenin hesap pusulasını olur olmaz koymazlar önünüze.
“Ben bu kadar çektim, şeflik bana düşer” cümlesini bir kez olsun telaffuz etmemişler, akıllarından dahi geçirmemişlerdir hayatları boyunca…