Antikomünizm… Ve “Bizim Ozanlarımız”[*]
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü...”[1]
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü...”[1]
“Resim, yaşananların süzülmüş hâlidir,” diyen Ahmet Cemal haklıdır. Çünkü ilk iletişim sanatıdır o.
Kolay mı? Leonardo da Vinci’nin sözüyle özetlersem: “İlk çizim bir adamın, güneşin duvara düşürdüğü gölgesinin etrafında çizilmiş basit bir çizgiydi.”
Malum: Fransa’daki Lascaux mağarasındaki resimler (av ve hayvan figürleri) on binlerce yıl öncesine uzanır; belki daha da eskiye…
Resim insan(lık) tarihinde konuşma (ses çıkarma) gibi ilk dışavurum şekliydi.
Önce herkesin (b)ilgisi dahilindeki bir haber: “İklim krizi dünyayı kasıp kavururken kâr hırsıyla hareket edenler durmuyor; Türkiye’de susuzluk kapıda.”[2]
Bu abartı falan değil, gerçekten unutulmasın: Su yoksa hayat da yok!
- Koro: Nasıl bir deva buldun bu derde karşı?
- Prometheus: Kör umutlar saldım içlerine.”[1]
O sadece kasketli değil; kasketin en çok yakıştığı insandı.
Benjamin Franklin’in, “Bazıları 25’inde ölür ama 75’ine kadar gömülmezler,” saptamasını tekzip eden bir mücadelenin, direncin, tarihin -ve elbette acının- adıydı.
ancak burjuvaziye nefret
ve isyanla kurtarabilir.”[1]
Eduardo Galeano’nun ifadesiyle, “Yine barış ve adalet haykırarak doğan yirmi birinci yüzyıl da, önceki yüzyılın izinden gitmekte”yken; BBC’ye bile, “Kıyamet filmlerinden çıkmış gibi”[2] dedirten bir fırtına koptu Kazakistan’da.
2022’de kopan fırtınaya dair üç söylem öne çıktı: i) “Nazarbayev-Tokayev”in diktatörlüğünü hedef alan halk isyanı”, ii) “ABD/ Batı’nın renkli devrim komplosu”, iii) “Rusya”nın jeopolitik hamlesi.”
takılın, çünkü sadece bir gülümseme
karanlık bir günü aydınlatabilir.”[1]
Bulaşıcı ve dayanılmaz özellikleriyle gülmenin bir tepki olduğu kadar, yaşama bir katkı olduğunu ve gülmekten daha güzel bir eylem varsa onun da güldürmek olduğuna inanırım.[2] Çünkü gülmek/ güldürmek iki insan arasındaki en kısa mesafeyken; mizah duygusundan yoksun otoriterlik koşullarında gülmek, yaşam ve ölüm karşısında hakiki bir zaferdir.
çünkü sistemin hakikâtini, göreliliğini,
kırılganlığını, ölümlülüğünü açığa çıkarır.”[1]
Ezilenler sömürülen, horlanan, kaybettirilenlerdir. Ezilen olmak kadar, ezilenlerden yana saf tutmak da zordur, zorludur.
söz etme bize.
O yağmuru yağdır.”[1]
Alphonse Daudet’nin, “Şairler, dünyayı hâlâ çocukların gözünden görebilen insanlardır,” sözünü anımsatır, mahpustaki mektupdaş(ımız) Hasan Şeker’in ‘Halesinde Ay Gözleri’[2] başlıklı çalışması.
‘Yitik Ozan’ı (s.15), ‘Sevdalı Yürek’iyle (s.19) onun şiiri -vaaz vermez ama- vaat eder.
Çünkü ‘Seviyorum Seni’ (s.28), ‘Hasret Kokulum’ (s.32), ‘Hatıra’daki (s.33.) üzere şairimizin hayatı şiirine dâhildir.
daima itilir, dışlanır ve
yalnızlığa mahkûm edilirler.”[1]
Kalıcı olabilmiş, kadife üslûplu çarpıcı bir yazardı. Devasa bir gözlem gücüne sahipti; müthiş bir dille anlatırdı yazdıklarını.
Kurgusu yormayan, okunması rahat tarzıyla insan(lık)a (ve zayıflığına, zaafına dair) yazarken; okuyucusunu alıp götüren zarif, entelektüel, “telaşlı”ydı derin duyguları kaleme döken ustalığıyla…
‘Amok Koşusu’nu andıran yaşamıyla müsemma Zweig Nazilerin kitaplarını yaktıklarındandı.
V. İ. Lenin’in’in, “Sinema tüm sanatların içinde bizim için en önemli olanıdır”; Luis Buñuel’in, “Sinema, duygular, düşler ve içgüdü dünyalarını anlatmak için en iyi araçtır,” notunu düştüğü hâl ya da Kıvanç Sezer’in ifadesiyle, “Sinema, bir büyü”[2] ise; elbette onun büyücüleri de olmalıdır; vardır da…
Olması gereken açısından Yılmaz Güney sinemasında somutlanan büyü ve büyücüdeki, süreklilik içinde kopuş pratiğiyle “olabilmeye çalışmak”; hâlâ ve her zaman tüm zamanların en güzel ve en devrimci şarkısıdır!