Zazalar

Haydar Karataş kullanıcısının resmi
Bu Zazalık meselesi aslında epeyce karışık ve de bulaşanın başını yakan bir şeydir. Onun için işin o tarafına girmek istemem. Türkologlar onları Türklük içinde görme eğilimindeydi. Yeni Kürt aydınlanması Zazalıkla duygusal bir bağ kurar. Bu nedenle bugün açısından söylenebilecek her cümle taraflı.

Zaten benim bu “Zazalık” mevzuunda söyleyeceğim şeyi sakın içinizde ciddiye alan olmasın, eğlence olarak okuyun derim.

Küçükken Zazaca dili için iki anekdot aklımda kalmıştır. Bunlardan biri şöyleydi: Tanrı bütün dilleri dağıtır, elinde Zaza dili kalır. Hangi halka verirse, o halk, eline ateş topu verilmiş gibi dili alıp tanrının kucağına fırlatır. Tanrı bakar kimse almıyor, Zazaları çağırır, onlara verir.  Bu annemin versiyonu, hâlâ söyler. Cengleme tarzı anlatılan masal aralarında annem Kürtçenin Dersim lehçesi olan Kırdaşki dilinde masalın ara ninnisini söylerdi. Sanırım o esnalarda dilini özlerdi ve bunu söylerdi.  Gerçi babam da iki dilliydi, ne zaman annemle bizim anlamadığımız bir şey konuşmak istese ikinci kanal Kırdaşkiye geçerlerdi. Zazacaya dair ikinci anekdotsa babaanneme aitti. O Ermenice, Kırdaşki ve Zazaca bilirdi, ona göre ise Hızır Aleyhisselam’ın diliymiş bu dil, ama Zazalar o dili bozmuş, sahip çıkmamışlar. Eğlenceli değil midir, bir evin içinde iki dil tarifi!

 

Dersim’e komşu olan Bingöl ve Elazığ hattı Diyarbakır’a kadar Zazaca konuşulur. Onlar Dersim’de konuşulan Zazaca için Dersimce derler, Dersimliler onlara Zaza.

 

Bugün dil bilimciler bütün bunları bir mantık silsilesi içinde açıklıyor. Zazaca üzerine son yirmi yılda Batı üniversitelerinde doktorasını yapan pek çok akademisyen çıktı. Bu akademisyenler Zazaca yazılan metinleri redaksiyondan geçirdiler, dili yeni bir formata kavuşturdular. Bugün Zazaca öyküler, şiir kitapları ve romanlar çıkmaktadır. Okur piyasası henüz 400, 500 civarında ancak internette Zaza blok ve Web Sayfalarının aktif ve pasif binlerce takipçisi var.

 

Zazaların sanıldığının aksine bir örgütleri yoktur. İyi ki de yok. Çekinceden kaynaklı olarak daha çok tek başına yayıncılık yapmaktalar. Zazalar tarihlerindeki ilk kitlesel yürüyüşlerini İstanbul Beyoğlu’nda yaptılar. 2012 yılında yapılan bu yürüyüşe yüz civarında kişi katıldı. Türkiye demokrasisi için küçük ancak Zazalar için büyük bir adımdı. Öyle diyorlar!

 

Türkler onları Kürtlerin “yavru ulusu” görür. Kıs kıs gülerler, hadi bizden demokrasi istediniz alın size Zazalar. Şaka bir tarafa sahiden ne vakit Atatürkçü bir yazarla bir fuarda, ne bileyim bir okumada karşılaşsam ilk sordukları soru budur: “Ama Zazalar Kürt değil değil mi?” Kürtler ve İsmail Beşikçi onları Türk devletinin ajanı görür. Doğan Avcıoğlu gibi kimi Türkologlar onları Türk boyları içinde de görmüştür. Buna rağmen kendine Türk diyen yok gibidir, ancak Zazaların büyük bir kesimi Kürt aydınlanmasının da etkisiyle kendini Kürt görür. Hatta “Zazalık” Kürt uluslaşmasının içinden çıktı dahi denebilir.

 

Bunun böyle olması da doğal ki işin özü ulus kimliği de bir nevi dinsel kimliktir. Türkiye’de “Türk’ten” daha Türk olduğuna inanan epeyce Arnavut, Çerkes, Laz hatta Kürt dahi vardır. Çerkes olan birinin “ben Türk’üm” demesinin inanmak dışında bir açıklaması nasıl olabilir ki, ayrıca hoş da bulurum. İnsanların dilleri serbest olsun da kendini nasıl hissediyorsa öyle hissetsin.

 

Zürich’e ilk geldiğim yıllarda babaannemin köyünden bir akrabamız vardı ve babaannemin de akrabasıydı. Köyümüzdeki Fezlıkanlıların sünnet edildiği tarihte onlar da sünnet edilerek Alevilik içine alınmışlardı, ancak bir iki kuşak öncesi Ermeni olan bu adam sıkı bir Kürt milliyetçisiydi ve Öcalan’ın Kürdi çizgisini dahi liberal görürdü. Ona ailesinin hikâyesini anlattım, inanmadı. Kürt değilsin dediğim için üzüldü, biraz mesafeli davrandı. Annesine sormuş. Akşam geç saatlerde beni aradı. O zamanlar oturduğum evin yanında bir otel vardı. Akşamları o otelin cafesine gider arka tarafta otururdum. Aradı yanıma geldi, yüzü allak bullaktı. Uzun bir süre sessizlik içinde oturdu, masanın üzerinde düzelttiğim daktilo kâğıtlarına baktı. İki üç kez bira ısmarladı. Otel müşterileri çekildi, müzik kesildi, masalardaki bardaklar, kül tablaları toplandı. Kalkarken “biliyor musun,” dedi, “dedem sünnet olduktan sonra ölmüş...” Dışarı çıktık, sokaklar ıslaktı, yan yana yürüdük. Bana göre diller kutsaldır, her dilin kelimesi binlerce yılda oluşmuştur, içinde nice sırlar gizler taşır, ancak milli kimlik dillerin sırtına yapışmış bir urdur. Siyasetin uru, din kadar tehlikeli ve zalimdir.

 

Yani demem şu, etnik kimlik aslında sizin inandığınız şeydir. Zazalıktan devam edeyim, mesela Dersim’de Zazalık Kürtlükten daha “öte” bir kavramdır. Kürtler için Khur denir, ancak Khur için epeyce olumlu öğe vardır, mesela Khur kadar güzel ağıt yakan yoktur, Khur ağıt yaktı mı toprak ağlar, derler. Khurlar cengâverdir, ama din işin içine karıştı mı bütün bu olumluluklar yok olup gider ve her olumluluk tersine döner. Ancak Dersim’de Zazalık için olumlu tek bir söz bulamazsınız. O kadar “yabancılık” yüklüdür.

 

Dersim ve Zazalar ben diyeyim beş bin, siz deyin on bin yıldır aynı dağların içinde yaşar, Dersimli kadınlar, erkekler her Allah’ın günü Palu ve Kovancılar’dan geçer büyük bir Zaza nüfusunun olduğu Elazığ’a gider. Akıl körelince sanırım gönül de köreliyor, ya da milliyetçilik önce o gönül hanesini zehirliyor. Bıçakla ayrılmış gibi ayrışmıştırlar. Dağın rüzgârı, dağın kuşu, ormanın kelebeği dahi günlük birbirine gider gelir, ama insanı birbirine gidip gelmez. Küsmüştür. 1980 öncesi Dersimli sol örgütlerden yana tavır belirlerken, Dersim’in Zaza komşuları ülkücü hareket içinde yer aldı. Kürt hareketi bu soğukluğu gideremezse de epeyce kırdı, toplumu birbirine yakınlaştırdı.

 

Kürt hareketi gazetesinde, TV’sinde Zazaca’ya yer verir. Eşitlikçi bir tutum sergiler, yani şunu düşünün Türkçe yazılan bir gazeteye Ermenice yazılmış bir makale koyuyorsunuz. Sembolik olarak dahi bunun anlamı büyüktür! Açıklanmaya değer...

 

Zazalar Anadolu’nun ve Mezopotamya’nın en ateşli halkı, en bilinmezi. Tarihin her döneminde el yakmıştır. Onlara dair cümleyi kurarken bin kez düşünmek gerekir, kurulan her cümle buz dağının sadece görünün yüzü.

 

Daha öteye gidersek, Osmanlı İmparatorluğu’nda Kürtçe konuşanlara beylik verilirken, Zazalara beylik verilmezdi. Osmanlı’da Kürdistan bölgesi otonomdu ve güvenliği Kürt beylerinden sorulurdu, ticaret dili de Kürtçeydi.

 

Ancak Zazalara DIMILİ ve eski haliyle ZuZu yani Zaza denir. Bu ikisi de sanıldığının aksine hayvan ismidir. Yani kelimesi kelimesine “dımıli” Tilki Kuyruğu demektir. Dım: sap, kuyruk, Li-Lü ise tilki demektir. Zuzu ise kirpi demektir. Bu halka bu adın verilmesi, V. Minorsky ve David Mc Menze göre onların dağlık bölgelerde saklanmasıyla ilgiliydi. Ancak mesele dinle ilgili. Zazalar dağlarda yaşıyorlardı ve şehre indiklerinde kilise bu dinsiz insanları yakalar alınlarına; üzerinde tilki işareti olan bir damga ile dağlardı.

 

Agos Gazetesi’nin şimdiki sahibi Sarkis Saropyan amca bu tilki mührünün Hayların da alnını dağlamak için kullandığını söyler. Dersim ve Elazığ Ermenilerini kilise hep tilki gördü ya, o da ayrı bir dert. Yüksek dağlarda yaşayan Hıristiyanlık inancına geçmeyenler Eğin, Harput gibi yerlere yolları düştüğünde kilise onları yakalar alınlarını kızdırdığı bu damgayı vururdu.

 

Hikâye o tilki mührü ile başlar. Ve sonrasında özellikle Harput, Erza-rum yani uzaklardaki Rum diyarında ve Diyarbakır’da bir dönem yaygın şekilde bu insanlara dımli, şaka değil tilkiler dendi.  Dağdan geliyorlardı, şehirden belki balta almak istiyorlardı, belki bir kulaç pazen bezi, alınları dağlanmış geri dönerlerdi. Dağlarda kaldılar, Yavuz Sultan Selim döneminde Palu ve Diyarbakır hattı İslam’a geçti ve tilkilikten kurtuldu, ancak İslam’a geçmeyen Alevi tarafın tilki ve kirpi(zuzu) hali bugüne kadar sürdü.

 

Zazaların bugün yarısı Sünni Müslümandır, mutsuzdur. Bingöl, Diyarbakır hattı bu mutsuz yığınlarla doludur. 1980 öncesi gençleri ülkücü harekete destek verirdi, şimdi Kürt ve Türk basınından okuduğum kadarıyla IŞİD’e en çok katılım Bingöl Zazalarındanmış. Zazaca konuşan ve Alevi olan Zazaların ise radikal sol gruplara eğilimleri var... Haftaya bu tuhaf insanların şiiri, öyküsü ve edebiyatıyla devam edeyim ve tabii Kürt duygusallığının sebepleriyle…

 

17 Ekim’de “Hay Way Zaman” sinemalarda. Bu tilki izinden giderseniz Dersim’e çıkarsınız. Yaşlı bir amca bir suyun kenarına gelir, eli izlerini arayan Emoş’un parmaklarına kenetlenir derin bir iç çeker, bir hay vay zamandı, der... Bir hay vay zaman...

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...