Siyasiler yarınlardan korkmalı

Yusuf Değirmenci kullanıcısının resmi
"Her ülke layık olduğu hükümeti alır." Aristoteles

"Siyasi partiler, birbirlerini kontrol etmek için kurulur" derler. Türkiye’de ise, birbirlerinin kuyularını kazmak için kuruldukları tartışma götürmez bir fotoğraf. Ne yazık ki siyaset sorunların üstesinden gelmenin aracı olmaktan çıkmış bir ifade biçimi olarak, Türkiye’de farklı bir kulvar izlemektedir. Mide bulandıran bir siyaset, layık gördüğü toplumsal şekillenmeye ait bir güvenin sonucudur. Bir hükümet bu kadar cüretkâr davranıyorsa, gıdasını halkından aldığı tartışma götürmez. Bir iktidarın ısrarı, halkın ısrarıdır. Bu ısrarda, muhalif ne varsa düşmandır. Düşman olan herkes, haddini bilecek ve hükümetin ne yapmak istediğini seyredecek ve takdir edecektir. Er ya da geç, bu hükümet ne kadar doğru işler yaptığını tüm dünyaya ispatlayacak ve haklılığını kanıtlayacaktır. Tek doğru kendisidir. En iyisini kendileri yapar algısı, her an söylenen ve kulaklara aşina bir duyum olarak, artık inanılan bir gerçeklik olarak yerini alacaktır. Tam on üç yıldır, bu söylemleri dikte ederek herkeste bir sinme ve kabul yaratmıştır. Bu sinmenin ve kabulün en bariz örneği toplumsal dinamiktir. Sindirme ve kabul ettirme bir başarı olarak görülecekse, hükümet başarılıdır. Sinmişliğin ve kabulün faturası, aslında yeniden seçilmektir.

***

Dünyanın hiçbir ülkesi siyaseti bu kadar kişiselleştirmemiştir. Avrupa’nın en güçlü ülkelerinden Almanya’nın siyaseti bile görünmez bir ruhtur. İnsanlar siyaseti bir araç olarak görür ve kontrol mekanizmalarını seçtikleri vekillerle dizayn ederler. Sokağa yansımayan bir siyasetten söz ediyoruz. Yine Avrupa’nın en milliyetçi ülkesi sayılan Fransa siyasetinde, toplumsal değerlerin hassasiyeti hep bir yerlerde hatırlanır. Ve başka ülkeler, iktidarına hep ortak ararlar. Birlikte iş yapacakları, birlikte karar alacakları hep başka siyasetçiler olsun isterler. Katılımcı demokrasiye inanan ülkeler, kendilerine hep bir ya da birçok ortak olsun çabasındalardır. Demokrasi tek olmayı kabul etmez. Tek başına her şeye koşan bir mantık, demokratik bir mantık değildir. Tek başına hep iktidar olmak isteyen bir mantık, katılımcı olmaya karşı, diktatör bir ruhun izahıdır. Başkasını sevmez, başkası ile iş yapmaz ve onları küçümser. Türkiye’nin tam da böyle bir manzarası var. Korkunç ve bir o kadar yalancı, kibirli, sorunsuz... Her şey güllük gülistanlık. Ve buna inanan bir iktidar var ve o iktidara inanan bir halk gerçekliği. Dışardan bakıldığında, işin içinden çıkılması oldukça zor görünüyor. Bu hükümetle katılımcı, çözümleyici, açık, demokratik niyetin samimiyeti ıslanmış sabun gibidir. Ellerden kayıp gidiyor.

***

Her hükümet yarına dair bir iz bırakmak ister. Alternatif siyaseti ve siyasetçiyi sevmez. İktidar olmak bir hırstır. Kirletir ve tanınmaz hale getirir. Öyle bir siyaset ki Türkiye siyaseti, sevdiğimiz siyasetçileri bile kendilerine benzettiler. Duyduğumuz her yalan, bir alışkanlık yaratıyor. Ve her alışkanlık kötü olmaya işarettir. İnsan daha ne kadar ‘yazık’  diyebilir ki!

***

Artık devrimlerden söz edemiyoruz. Devrimcilerden uzaklaşmışız... Herkes aynı lügati kullanır hale gelmiş. Değerler, inanmanın ötesinde ispatlayacak kurtarıcısını bekler duruma gelmiş. Toplumsal sinmişliğin bireysel yansıması bu biçimde kendini ifade ediyor. Korkunç olan da susmanın toplumsal boyutu. Bir ülke savaşın tam ortasında kafasını kaşırken, ırkçılığın hesaplanamayan günahı, hangi yarınları zincire vurur idrak edemiyoruz. Kürtler ne kadar çok özgürlük dedikçe, o kadar çok düşman görülür hale geliyor. Kürt siyasetçileri ne kadar çok doğrulardan söz etse, o kadar çok yalana sarılan bir siyaset geliştiriliyor. Kürtler sesini yükselttikçe, o kadar çok susuluyor. Düşman kavramı, Kürt’le eşdeğer hale gelmiştir. İnsani, evrensel tüm bu değerleri talep eden bir halk karşısında kafasını kuma gömmek, bir toplumsal günahtır. Türk toplumu, sözde dikte edilen ahlakın çok çok uzağında günah işlediğinin farkında bile değildir.     

***

Doğruyu bu kadar itibarsızlaştıran bir iktidar, kendini nerede ve nasıl koruyabilir diye düşünmemiz gerekirken, ‘işini bilen’ bir algıda, toplumunu bu yönlü ikna etmiş bir siyasi mekanizma, kutsanır hale gelmiştir. Yarına dair hiçbir özgür düşünce vaatleri olmayan bir gurubun elinde koz olarak gördüğü tek şey, bu inananların sessiz duruşudur. Bu duruş korkunç olduğu kadar, çirkin bir şekillenmenin de aracıdır.  Her sessizlik, yeni katliamların da onaylanmasıdır. İnsanı insan eden değerler, o yaşadıkları topraklarda yalnız millet, bayrak, kan, kimlik olarak ifade edilemez. Herkesin kendine ait değerleri var ve o değerler en az seninkiler kadar önemlidir. Bu kavranmadığı ve sorgulandığı an, senin değerlerinin de anlamı kalmayacaktır. Bu bilinç, saygıdır. Beklenir...

***

Biçimsel demokratik söylemler, biçimsel olmaktan öte bir gereksinim ise yaşamak, utanmasını bilmek, hata yapmaktan kaçınmak, yalan söylememek, bazı şeyleri kurtarabilir. Türkiye siyasetinin buna şiddetle ihtiyacı var.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...