Asi Kadınlar

Berivan Yıldız kullanıcısının resmi
Kadın olmak; tarih boyunca erk zihniyetinin üzerine diktiği ev kadını, mutfak şefi, iffetli bir eş, iyi bir anne, hanım hanımcık bir kız, mütevazi bir gelin elbisesi, tek olmadığını, kadın olmak; hayatı bütünüyle dolu dolu yaşamak, taviz vermemek, kadınsal düşlerini gelenek ve göreneklerin ardına gizlemeden yaşamak, hayata ve insanlara "bu hayatın içindeyim, ben de varım, yaşamım!"

diyecek kadar özgürce yaşamak ve tüm yok saymalara karşı durmaktı.

Lorin, bu özgürlüğün farkına çok erken yaşlarda varmıştı. Asla annesine benzemeyecekti hayatı. Daha lise yıllarında bu arayış ve sorgulamalarla buralara gelmişti. Ona göre bazı şeyleri değiştirmek mümkündü. Varlığını, yaşam hakkı kutsallığını kimseye bağlı kalmadan tek ve hür yaşayabilirdi ve bu nedenle mücadelesi erken başlamıştı. Yaşadığı şehirde, kaldığı mahallede aslında aykırı bir kadındı. Annesiyle tek yaşıyordu. Babası onları terk edeli çok olmuştu. Çalışıyordu bazen eve geç gelmelerini annesi hoş karşılamasa da, yine de ses etmiyordu. Kendince "Ya Lorin hiç gelmezse, onu tamamıyla kaybedersem ne yaparım, iyi olsun da neredeyse gelir" korkuları onu gayet hoşgörülü, kızına güvenen, yanında olan bir anne etmişti. Başka da kimsesi yoktu. Mahallenin kalabalık aile kızları bazen Lorin'e bakınca tek evlat olma istekleri doğuyordu içlerinde. Oysa bununla da pek alakalı görmüyordu Lorin. Erkekten korkmamak yeterliydi. Aykırı bir kadın oluşu bunlar tek değildi elbet. Yaşamının neredeyse bütünüydü. Olgun, bekâr bir kızdı ve bu bile oralarda tek başına bir sorgulama nedeniydi. Giyimi, duruşu ve de söyledikleri bir acayipti. Simsiyah saçlarını çok sever, güneşte parlayan saçlarına dokunup "korkmayın, sizi kapatıp bu güzel güneşten mahrum bırakır mıyım " derdi. Güzel, alımlı, zeytin karası gözleri vardı. Mahalleli onunla konuşurken başka, arkasından dedikodularıyla bir başkaydılar. Lorin'le arkadaşlık etmelerine kızan, maço ağabeyleri vardı o cıvıl cıvıl güzel kızların. O içten, samimi, sevecen ve saygılı, her haliyle tatlı diliyle ulaşmaya çalışırdı onlara. Doğa ve kadını sevmekten vazgeçmez, özgürlükleri için her şeyi yapabilirdi. Çünkü o ikisinin de gücüne güveniyordu. Ama işte onun, rahat ve özgür bir kadın olma ve de yaratma çabaları farklı yorumlanır ve dışlanırdı. Mahallelinin bu düşüncelerini seziyor, arada da Zehra ablası bazen ayak üstü bazen de çay saatlerinde hiçbir ayrıntıyı atlatmadan bir bir anlatırdı. Ona sorsan kadına baskı, şiddet diye bir şey yoktu dünyasında. Varsa da suçlu kadındı. Değilse o niye şiddet görmüyordu. Onun gibi evine, erine, namusuna sadık bir kadın niye şiddet görsün ki? "Lorin ve onun gibi düşünenler olmasa kadınların kafası karışmaz, evlerinde gül gibi geçinip giderlerdi." Lorin bilirdi Zehra ablasının çaresizliğini ve açılmaya cesaret edemediği, böylesinin ona iyi ve yeterli olduğuna öylesine inandırmıştı ki kendini, şaşıyordu işte. Oysa yaşamı bir erkeğin kuşatması altındaydı. Lorin, ilk bahçeye çıkar, akşamdan dağınık bıraktığı masaya bakardı. "Eyvah!" derdi. "Kül tablasını boşaltmayı unutmuşum" Telaşla alır, çöpe dökerdi. Yoksa annesi izmaritleri tek tek sayar, her bir sayısı kadar söylenirdi. "Eh çekirdek kabuklarını da artık sen alırsın annem" diyerek bahçe kapısından sokağa çıkardı. Sokağından geçerken yavaş yavaş yürürdü. Zine Teyze sabahın erken saatlerinde, kapıya çıkar güneşe sırtını döner her zamanki gibi patik örüyordu. Lorin selamlaşıp geçti, dursaydı sohbet uzardı. Şayet Zine Teyze gelininin huysuzluklarına bir başlasaydı durdurabilene aşk olsun. Sağına, soluna derin derin bakar yoluna devam ederdi. İlerledikçe hareketlenen sokak, öğrenciler, işe giden insanlar, kepenkleri açmış dükkânlarla kalabalıklaşıyordu. Daha sabahın ilk saatlerinde, sokağın sonundaki kahve dolmuştu bile. Okey masasında, çoğu zaman belden aşağı hikâyelerle zamanı öldüren, uyuyan, uyuşan erkekler. Akşamları da evlerinde aslan kesilen erkekler...

Orhan da vardı içlerinde aynı yerde, aynı masadaydı yine. Ve her zamanki gibi nefretle bakıyordu Lorin'e. O ise "bir erkeğin korkarak bakmasının bakışıdır bu" diyerek keyifle ve sessizce geçti kahvenin önünden. Seher geldi aklına, hüzünlendi uzun zaman olmuştu görmeyeli. ‘Cumartesi dernek, pazar günü gidebilirim ancak’ diye geçirdi içinden... Çok dikkatli olmalıydı. Yine her zamanki gibi derin düşüncelere daldı. Şiddet gören kadınlar korkardı, korkuları çok derindi. Onları tanıdıkça daha bir farkına varıyordu ve öyle kolay olmadığını da. Korku Seher'in en baskın duygusuydu. Bu durum uykusuzluk ve kâbuslara kadar varmıştı. Onu ilk tanıdığında, o kadar zayıf ve ürkek bakmıştı ki ona, yüzündeki o ümitsizlik Lorin'in yüreğinde bir sızı olmuştu. Bir zamanlar annesinin bakışıydı bu. Seher'in kendine güveni diye bir şey kalmamıştı. Sürekli ona takılan "kötü kadın, gözü dışarıda kadın, beceriksiz kadın " gibi sıfatları artık zamanla benimsemeye başlamıştı. Hayatı kocası tarafından kontrol altına alınmış bir makinaydı. Ailesi, arkadaşları, telefonu, çantası... böyle olunca da, zaten kopmuştu sosyal hayattan ve de yaşamdan.

Yine bir karabasan geceden sonra erkenden uyanmış, çocuklarını hazırlayıp okula göndermişti. Bir an önce Orhan’ın da uyanıp gitmesini bekliyordu. Önce evi toplamaya karar verdi, mutfaktan başladı. Oldukça bulaşık vardı, çalışırken müzik dinlemeyi çok seviyordu. Radyoyu açıp başladı, elbette bu seslere Orhan'ın diyecek çok sözü vardı ama bugün kaldırabilirdi. Çünkü can dostu Lorin geliyordu. Korku ve panik halindeki bekleyişi sürerken neyse ki Orhan da uyanıp o bilindik günaydınlarından sonra çıkmıştı. Telaşlı, heyecanlıydı, zilin sesini duyduğunda. Koşarak kapıya yöneldi Lorin, kara gözlü, güzel dostu karşısındaydı. Sadece sarıldılar birbirlerine, yıllar geçmişti sanki görüşmeyeli, konuşacak o kadar çok şey vardı ki, hangi birinden başlayacağını bilemeden dalmışlardı sohbete. Sonrası ikisi de bir kuş kadar hafif, çocuklar gibi neşeliydiler. "Ha Seher unutmadan, paranı vereyim" dedi, “Örgü ve oyaların parası bu, hepsi satıldı, elindekiler de bitince tekrar alırım yine" dedikten sonra ayrıldı evden. O birkaç saatin, huzuru ve güveni güç veriyordu Seher'e. Kendi parasını bile kazanıyordu az da olsa. Günler de geçiyordu böylece, işte bazen birinin hayatına ufak bir dokunuş yetebiliyordu...

Annesiyle beraber o çok sevdiği, huzur bulduğu bahçesinde, ıhlamur ağacının altına kurulmuş masada kahvaltıya oturmuş çayın ve yeşilin tadını çıkarıyordu. Zehra Abla da gelmişti daha sonra. Bir şeyler vardı bugün bu kadında. Bir garipti, yüzünde bir hüzün gözlerindeyse bir sinsilik vardı. Ya da başka bir şeydi bu, nasıl tarif edilir bu sima? "Evet, bak ‘özgürlük,’ dedin, kadını hastanelik ettirdin, memnun musun? Söylemiştim sana, kimseye karışma diye"  Zehra Ablanın bu sözlerinden sonra anlamıştı artık o simayı. " "Seher şimdi nerde? Zehra Abla." diye sorabildi sadece. Hastanede iki gün kaldıktan sonra, baba evine gittiğini öğrendi. Şaşkındı, evet, babaevine gidebilmişti. Hani o evler ki, doğup büyüdüğün, senin olan ama "gelinliğinle çıktın, kefeninle girersin anca" olan evler. Oysa birçoğunun gelinlikten önce kefeni giydiği evler. Orhan duymuştu komşudan, Lorin'in Seher'le buluştuğunu ve sonu da hastanede bitmişti!

Ona her ne kadar huzur bulduğu bir dünya vermişse de, şuan için olanlardan kendini sorumlu tutuyordu. Bir an önce gidip onu görmeliydi. Öncesi, kaçamak buluşmalara Seher'i zor durumda bırakmamak için katlanıyordu. Şuan bunları düşünemezdi. Nihayetin de, Seher'in örseleyici ve daraltıcı kalıplara, kimi zaman gelenek ve görenekler, kimi zaman inanç diye, bütünüyle hayatı "ayıp ve günah" adı altında kapatılmıştı Orhan'sa tüm bunlara dayanarak kıskançlık, namus ve töre diyerek yaşamı ona zindan eden bir erkekti. Dünyalarında kadına her şey haram, günah... Erkeğe ise sonsuz ve sınırsız bir hak... Lorin'le görüşmelerine çok karşıydı. Çünkü Lorin'in "ayıp ve günah" bir hayatı vardı. En önemlisi de, hiç alışkın olmadıkları bir ev açılmıştı o küçük ve de namuslu kentlerinde: "Kadın Sığınma Evi" "Böyle yer mi olur? Oraya gelenlerin hiçbiri tekin değil, zaten namus diye bir şeyleri kalmadığı için ordalar" diye söylenirdi. Lorin de o evde gönüllü çalışan ve destek veren bir kadındı. Bu desteğini dışarda Seher'le paylaşıyordu. Zamanla karısındaki değişimleri gördükçe korkuyordu.

Lorin hızlı hızlı adımlarla, binbir düşünceyle varmıştı o adrese. Koca bir kapı duruyordu önünde, iç çekerek birkaç kez vurdu kapıya... tekrar tekrar vurdu. Kapının açılmasıyla tüm saldırılara kendini hazırlamış, bir savaşçı gibi duruyordu. Öyle de olmak zorundaydı.

"Teyze merhaba, Seher'i görmek istiyorum" dedi, bir müsaade değildi bu çıkışı.

"Ne istiyorsun kızımdan? Ondan uzak dur, rahat bırak." Seher'in annesi, tamamıyla bir erkek dünyasında yaşamış, evlenmiş, anne olmuş bir kadındı. "Keşke bu iki kızım da erkek olaydı da rahat etseydim. Kız evlat zor, çileli, belalı..."diye diye büyütmüştü Seher ve Hasret'i. Lorin'in davranışı da bundandı. "Seher neredesin? Geldim buradayım, hadi dışarı çık" avazı çıkana kadar bağırıyordu.

 "Kızım iyi kötü geçiniyordu, bir yuvası var, çocukları var. Daha ne olsun? Hem ne zaman kötü olmuş erin kıskanç olması. Dövse de, sevse de kocasıdır, biz böyle gördük, böyle bildik, türlü türlü adetler çıkarmayın başımıza. Ama sen, sen ne ettin kızımı kocasına karşı asileştirdin... Git buradan" söylene söylene kapıyı kapatırken, Seher göründü. İkisi de birbirlerini çok merak etmişti. Bahçeye geçerek konuşmaya başladılar...

İki arkadaş, onlara dayatılan yaşamı iterek, kendi olabilmenin savaşında aldıkları yaraları birbirlerine destekleriyle sarıyordu. Her zaman olduğu gibi biraz keder, biraz da neşe ile... Aslında bir yandan da onlara layık görülen hayatla dalga geçmek gibi bir şeydi bu. Karşılıklı hayatı, çevresindekileri güçleri ve gülümsemeleriyle ezip geçiyorlardı. Zamanla o güçlerin çaresiz kalmalarını görmek de başka bir keyifti.

"Seher, hatırlıyor musun bana bir defa ‘o eve gelenler kötü kadınlar mı?’ diye sormuştun. Ben de kötü kadın diye bir şeyin hiçbir yerde olmadığını söylemiştim. Sen de şimdi o kötü kadınlardan oldun. Yani kapıya çıkman, pencereden bakman, benimle arkadaş olman, küsüp buraya gelmen... Ha bir de şu halde bile şuan gülümsemen ve utanmadan, çekinmeden attığımız kahkahalarımız…"

Onlar böyle sevgi ile birbirlerine sahip çıkarken, perdenin arkasında onları seyreden Besra Ana, daha bir hak veriyordu damadına. "Yok yok, şu kızın halleri iyi hal değil" Oysa kızının kararan yaşamını belki görmüyordu, görmek istemiyorlardı, ama o gül yüzlü, yanaklardaki kara da mı görünmezdi?

Zaman geçiyor bir şekilde, türlü hallerle ve de olunmaz çilelerle. Kimine göre bozulan düzenler tam da düzene girmiş demektir aslında. Yeter ki kendimize olmakla beraber biz olabilelim. Evet değiştirilemeyecek durumlar da vardır elbet fakat biz olmak başka bir güçtür. Lorin'in, Seher'in hayatına korkmadan girmesi, o hayata ufak bir dokunuşu yetti, birçok şeye. Seher'in kendini yeniden keşfetmesiyle ve de kafa tutmasıyla, direnen, başarabilen, güçlenen ve özgürleşen bir kadın oldu. Çünkü farkına vardı ki körü körüne bağlanmış birçok şeye. Besra Ana hayatında ilk kez çok güzel bir şey yakıştırmıştı kızına. Ne de güzel Asi bir kadın olmuştu Seher zamanla.

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...