Annelerin âlâsı…

Sibel Karakız kullanıcısının resmi
Benim canım, biricik anneannem… Böyle bir anneannem olduğu için gerçekten kendimi çok şanslı hissediyorum. Beni öylesine hayata bağladı ki, o sonsuz yolculuğuna çıkarken dahi, "Sakın gönlünü küstürme kızım" diye vasiyet etti bana.

Çünkü kendisi çektiği çilelerden dolayı gönlünü küstürmüş, gülmeyi unutmuştu ne yazık ki. Bundan pişmanlık duyduğunu çok iyi vurgulamıştı. Her gün evlat acısına yanar tutuşur, ağıtlar yakardı. O ağlarken ben dizlerine başımı koyar sessizce onu dinlerdim.

"Dert yüküyüm dert yüküyüm Derdimi kime dökeyim Gönül yorgun, Karakız küçük Derdimi kime dökeyim"

O acı nağmelerde ne demek istediğini çok anlamasam da, onun acı çekmesine dayanamaz sessiz sessiz gözyaşı dökerdim. Ağladığımı görünce, susar gözyaşlarını silerdi. Beni öper, ıslak, nemli gözleriyle gülümserdi yüzüme. Sonra çektiği acıyı görmeyeyim diye yanından uzaklaştırmak için "Bana bir bardak su getir" derdi. Canım anacım benim. Uzun entari giyerdi ve entarisinin sağ tarafındaki kocaman cebinde benim için her zaman yiyebileceğim cinsten ceviz, kuru üzüm, bir elma… bulunurdu. Kendimi bildim bileli bir sandık çeyizim vardı. Evin önüne gelen bohçacıları boş çevirmez çeyizim –en çok başörtüsü- için bir şeyler alırdı. Önce şöyle bir başıma örter sonra da hayran hayran bakardı. "Güzele ne yakışmaz ki!" diye de eklerdi. Bende şımarır, “çeyiz falan istemiyorum, git sen evlen. Bana bir şey alma.” der onu kızdırmaya çalışırdım. Ama o şımarıklığıma üzülür bozulurdu. Şimdi özür dahi dileyemiyorum, affet beni anacım! Küçücüktüm, boynuma altınlar dizerdi. Beşi bir yerde takar öyle gezerdim. Buna rağmen hatamı da affetmez, icabında suratıma Osmanlı şamarını yapıştırırdı. Bir defasında ne yapmıştım, tam hatırlamıyorum ama öyle bir sille atmıştı ki burnum kanamıştı. Aslında çok da acımamıştı ama ben biraz onu suçlamak ve daha çok ilgisini çekmek için saatlerce içimi çekerek ağlamıştım.

Birlikte büyüdüğüm Doğan dayım saçlarımı kestirmeme izin vermezdi. Hatta saçlarımı uzatıyorum diye bana armağan olarak bir saat ve bir de güneş gözlüğü almıştı. Yaşım henüz 7-8 idi. O armağanlardan dolayı dayımı üzmemek için, saçlarıma makas bile vurdurmazdım. Ama saçlarım ince telli olmasından ötürü çok zor taranırdı. Canım anacığım, saçlarımı incitmeden öyle tarardı ki bir telinin dahi kopmasını istemezdi. Beni önüne oturtup saçlarımı taramak için uğraştıkça, ben yeri tekmeler, tepinir dururdum. “Çok acıtıyorsun!” diye örgüler bitene kadar bağırır, çığlık atardım.

Saç dedim de bakın aklıma ne geldi? O yaşlarda biraz deli doluyduk; arkadaşlarla sık sık kavga ederdik. Kavga ettiğimiz zaman birbirimizin saçlarını yollardık. Bir gün bir arkadaşımla kavga ettim. birbirimizin saçlarını o kadar çok yolmuşuz ki, ikimizin de örgülü saçları darmadağın olmuştu. O sıska bir kızcağızdı ve ben onu daha fazla hırpalamıştım. Eve gelince anneannem saçlarımın halinden kavga ettiğimi hemen anladı tabi. Ben daha olayı anlatırken baktım ki kızın annesi, kızının yolunan saçlarını avucuna almış şikâyete geliyor. Anneannem anladı tabi hemen. "Çabuk içeriye gir, kapıyı da kilitle." diye fısıldadı bana. Ben hemen odaya koştum ve kapının sürgüsünü arkadan kilitledim. Kadıncağız, kızının saçlarını nasıl yolduğumu, başında saç bırakmadığımı, bağırarak anlatıp duruyor. Anneannem ise:

"Ne yapayım?” diyordu, “ bak kız seni görünce korktu, içeriye kaçtı. Hele bir çıksın, ben ona sorarım." Kadıncağızı yatıştırıp evine yolladı. Sonra içerden çıktım. Benim kendimi ezdirmemi istemezdi ama o da arkadaşıma üzülmüş olmalı ki, "O kadar da olur mu yazık kıza, bir daha böyle yaptığını görmeyim." diye bir güzel fırçaladı beni. Tabi bende kendimi savundum: "O bana önce sataştı, o da benim saçımı yoldu!" Hangimiz haklıydık, neden kavga ettik şimdi hiç hatırlamıyorum bile.

Anneannemle ilkokul bitinceye kadar aynı yatakta uyuduk. Onunla uyumayı çok severdim. Ayaklarım çok üşürdü, o buz gibi ayaklarımı kendi ayaklarının arasına alır ısıtırdı ve her gece uyumadan önce dua ederdi. Hızır’a şükrederdi. Af dilerdi, çocuklarına zeval gelmemesi için, kendisi elden ayaktan düşmemesi için Hızır’la konuşur, her gece dua ederdi. Şimdi her gece dua etmek, ondan bana miras kaldı. Anneannem benim için bitmez tükenmez bir hazineydi, onu anlatmayla bitiremem. Onun hayatını yazdım, inşallah kitaplaştırırım. Aramızdaki sevgi ilahi bir sevgi gibiydi. Her anne ve kız birbirine düşkündür ama gerçekten bizimki ilahi bir sevgiydi. Birbirimize çok bağlıydık. Ben onu görmediğim zaman hasta olurdum. O da iki gün beni görmesin hasta olurdu. Meraktan yemeden içmeden kesilirdi ve hemen yanında olmam için ne gerekiyorsa yapardı. Hastalandığı zamanlar; “Allah’ım biraz daha bana zaman ver. Şu kızın evlendiğini görmeden canımı alma” diye yalvarırdı. Maalesef öyle de oldu. Evliliğimden birkaç ay sonra onu kaybettim. Onun uzun yıllar yaşamasını o kadar çok isterdim ki. Ona doyamadım. Onun ölümünü kabullenmek benim için çok zor oldu. Seni çok seviyorum EŞE ANAM.

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

01/27/2024 - 22:27
01/02/2024 - 00:43
08/05/2023 - 16:21
07/31/2023 - 22:44
07/29/2023 - 19:58
07/26/2023 - 23:22

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...