Yaşanılır bir Dünya/ Mehmet Ali Dündar

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi
Ormanın içinde korunaklı binanın büyük toplantı salonu, tanıklık edeceği en önemli toplantıya ev sahipliği yapacak şekilde yeniden düzenlenmişti. Katılımcıların rahatı ve konsantrasyonu için her türlü konfora sahip olan yalıtılmış salonun kapıları kapatıldığında duvardaki saat 08.58’i gösteriyordu.

Toplantının başkanı, oldukça yaşlı, orta boylu, şişmanca, beyaz saçlı bir adamdı. Katılımcılar, bakışları takıldığında yapay bir nezaketle gülümseyerek birbirlerine göz gezdirirken, başkan yavaşça ayağa kalktı, ellerini masaya dayayarak boğuk sesiyle söze girdi:
-Bayanlar ve baylar, dedi. Hepiniz hoşgeldiniz, her zaman
olduğu gibi konsantrasyonunuzu bozacak herşeyi dışarıda bıraktığınıza eminim. Bu kez dar kapsamlı ve en üst düzey bir toplantı olsun istedim, çünkü önemli bir karar aşamasında olduğumuza inanıyorum. Kısa bir filmin ardından hemen konuya gireceğim...
Yavaşça yerine oturdu. Duvardaki dev ekranda 10 dakika kadar sürecek ve 20 milyarlık dünya nüfusunu çevreleyen sefalet, çatışma ve kaos görüntülerini içeren çarpıcı bir film oynamaya başladı. Yaşlı adam, film sonlandığında, acı bir gülümseme ile konuşmasını sürdürdü:
-İnsan ırkının ortaya çıkışından bu toplantının yapıldığı güne dek, hemen her kuşakta yükselip gelişen uygarlığımızın geldiği nokta, ancak bu kadar kısa, öz ve net olarak anlatılabilirdi!
Başkanın boğuk sesi, katılımcıların gözlerini, daldıkları yerden yeniden yaşlı adama çevirmelerini sağladı.
-Bayanlar ve baylar, uygarlığımızı korumak gittikçe zorlaşıyor. Atalarımızdan bize kalanları ve torunlarımıza bırakacağımız bir dünyayı batırıyoruz, hem de kendi koyduğumuz kuralları yıkamadığımız için... Kontrolümüzde olmayan bir gidişin nelere mal olacağını biliyorsunuz.

Zayıf, ufak tefek bir katılımcı araya girdi:
-Sayın Başkan, hepimiz durumun farkındayız. Hemen her ülkede sıkıntı var, ama tümüyle kontrolümüz dışında olan hiçbir ülke yok. Global kaosa yol açacak bir sıçrama yaratmadan her bölgede gereken çözümleri devreye sokuyoruz. Biliyorsunuz, her şey anlık takip ediliyor ve tehdit oluşturmadan bertaraf ediliyor. Sizi bizden daha fazla huzursuz edip acil toplantı talebinize neden olan şeyi merak ediyorum!
Yaşlı adam, kısa bir sessizlikten sonra asık bir yüz ifadesiyle yanıt verdi:
-Şu olanlara bir bakın, gelinen noktada, her şeyi kontrol etmek size yetiyor mu? Tavşan gibi çoğalan eğitimsiz, bağnaz, şiddet düşkünü insanlar yüzünden; teknolojiyi, tıbbı, mühendisliği, sanatı geliştirmek için dünyanın her tarafından merkezlerimize transfer edebildiğimiz yüksek zekâ sayısı nerelere kadar geriledi, bundan haberiniz var mı? Ülkeleri İstediğimiz gibi yönettirerek, global ekonomiyi istediğimiz gibi yönlendirerek ya da silah gücüyle artık bu gidişi geriye çeviremeyeceğimizi, yalnızca kendimize gereksiz iş yükü getirdiğimizi anlamıyor musunuz? 20 milyar insanın pek azı kabul edilebilecek eğitim, kültür ve zekâ seviyesine sahip. Bunların da çoğu, yaşadıkları ortam nedeniyle gittikçe kontrolden çıkıyorlar, çünkü saçma sapan değer yargıları, kontrolümüz dışındaki medya, söylentiler, inançlar, hurafeler sürekli beyinlerini kirletiyor. Kalan nüfusu saymıyorum bile. Düşünmeyen, dinlemeyen, akıl yürütmeyen, yalnızca yaşayan, kalpleri atan, oksijenimize, enerjimize ve kaynaklarımıza ortak olan milyarlar, yükselişimizin önündeki safralar...
Derin bir nefes alan yaşlı adam katılımcılara tek tek göz gezdirerek yürümeye ve konuşmaya devam etti:
-On binlerce yıllık bir uygarlığın mirası omuzlarımızda, ama halen sıradan insanların duygularını ve değer yargılarını kendimize bariyer yapıyoruz. Size kim olduğunuzu hatırlatmama gerek var mı? Biz yeryüzünün tanrılarıyız! Pısırık, korkak, zaman doldurmaya oynayan bir takım değiliz... Evet, çabalıyoruz, ama kaos içinde hep başa dönüyoruz. Oysa amacımız, eserimizi sonsuza taşımak olmalı...
Tekrar koltuğunun başına gelen yaşlı adam ellerini masaya dayayıp öne eğilerek:
-Dostlarım, dedi. Köklü çözüm için başka bir şeyler gerekli. Mevcut uygulamalarımızın artık hiçbir şeyi iyileştirmediğini üç yıl önce yine bir mayıs günü yaptığımız o gergin toplantıda fark ettim. Hatırlayın, hemen hemen aynı şeyleri konuşuyorduk ve o gün, kafamızdaki bariyerleri kaldırıp tümüyle farklı bir şeyler yapmadan hiçbir şeyi düzeltemeyeceğimizi anladım. Evet, belki sıradan insanların arasına karışmadan onları yönetemeyiz, ama bu durum; bilinçaltımıza onlarla aynı değer yargılarının yerleşmesine neden olmamalı. O nedenle bu toplantıyı yalnızca en üst düzeyin katılımıyla yapmaya karar verdim. Uygarlığımız, kaldıramayacağı bir yükü taşımaya çalışıyor olabilir, ama çözüm hâlâ mümkün, tabii hemen karar verebilirsek. Birazdan bu konudaki planımızın detaylarını öğreneceksiniz.
Başkan sağına dönüp yanındaki katılımcıya bakarak yavaşça yerine oturdu. Uzun boylu, gri elbiseli adam yavaşça ayağa kalktı, hemen yanındaki gümüş renkli çantanın üstündeki tuşa basarak, sunumunu dev ekrana yansıttı. Ekranda kocaman bir soru işareti belirdi.
-Ne yazık ki dünya var olduğundan bu yana yaşayan 100 milyar insanın katkılarıyla oluşan uygarlığımız sarsılıyor ve geleceğimiz bir soru işareti... Sayın Başkanın özel talimatıyla başlanan bu plan için çok ciddi emek ve para harcandı. Gizli servislerle ve her konuda en iyi uzmanlarla çalışıldı. Açıkçası bu kadar süreceğini ummamıştım, ama detaylarla uğraşmak gerçekten zaman alıyor. Yalnızca bu projeye özel bilgisayarlar ve bilgisayar programları geliştirildi, detaylı testler hazırlandı, sonuçta plan kısa süre önce sizinle paylaşmaya hazır hale geldi.
Uzun boylu adam gözlüklerini çıkararak masadan uzaklaştı, konuşmak için hiç acelesi yok gibiydi.
-Bayanlar ve baylar, dedi. Öncelikle, tüm önyargılarınızı ve sıradan insanlarla paylaştığınız sosyal yaşamın ister istemez etkilediği değer yargılarınızı bir kenara bırakarak dinleyin lütfen. Bazı konular ilk anda çok itici gelebilir, ama üç yıldır yeryüzündeki en üstün beyinlerin katkılarıyla ve her detay düşünülerek hazırlanmış bir plandan bahsediyoruz.
Kısa bir sessizliğin ardından devam etti:
-Yaptığımız hesaplamalar, neredeyse uygarlığımızın sonuna geldiğimizi teyit ediyor. Teknoloji, tüm beklentilerin tersine yüz yıl önceki gibi büyük sıçramalarla ilerlemiyor. Çünkü onu geliştirmek için kullanabileceğimiz nitelikli ve kontrol edilebilir insan sayısı büyük ölçüde azaldı. Evet, belki seçilmişlerin yaşam kalitesinde büyük bir değişiklik yok, ama artık hepimiz -bizler bile- ellerimizle silahlandırdığımız sabit fikirli ve karnı aç milyarların, dinle, polisle veya orduyla durdurulması zorlaşan tehdidi altındayız.
Yavaşça yerine oturdu. Dev ekranda önce “Sonsuz Barış” kelimeleri belirdi, yazı solarak kaybolurken başlayan kısa film, planın detaylarını katılımcılara göstermeye başladı. Filmin ortasından itibaren büyüyen gözlerle dev ekrana kilitlenen katılımcılar, filmin bitmesiyle birlikte sessizliğe gömüldü. İlk konuşan salondaki tek kadın katılımcı oldu, şaşkınlığı gözlerinden okunuyordu.
-Üç yıldır üzerinde çalıştığınız plan bu mu? dedi.
Kadının sorusunu gri elbiseli adam cevapladı:
-Evet efendim, uygarlığımızın yok olmasını engelleyeceğine inandığımız plan bu... Ya büyük ve işe yaramaz parça yok olacak, ya da bütünün tamamı... Tercih bizim. Binlerce yıldır sıradan insanları yönlendirmede kullandığımız sistemler uygarlığın sonunu getirmek üzere... Fanatizmin ulaştığı boyutları filmde gördünüz, yalnızca geçen hafta değişik bölgelerdeki din çatışmalarında 25.000’den fazla insan öldü. Dünyanın her tarafında yakılan ibadethaneleri, din ya da mezhep için çatışan milyonları, terörü, kaybolan işgücünü, batan ekonomileri bir düşünün. Bu nereye kadar gidecek?
Katılımcılardan biri dehşete kapılmış yüz ifadesiyle adeta boşluğa bakarak konuştu:
-Evet, ama 17 milyar insandan bahsediyoruz!
Onu başka tepkiler izledi, uğultu artıyordu.
Başkan ayağa kalktı ve kalın sesiyle ortamı sessizleştirdi.
-Dostlarım, lütfen. Filmi izlediniz, tüm detaylar düşünüldü. Plan için ülke bazında, hatta bazı konularda birey bazında çalışıldı. Her kıtada sözde “salgın”ın ilk aşamada girmeyeceği ülkeler seçilecek ve büyük beyinleri oraya toplayacağız. Temel amaç, geleceği yeniden kurabilecek altyapıya sahip olanların ve onları bu amaç için destekleyecek 3 milyar kadar seçilmiş insanın sağ kalması. Burada herkese görev düşecek, kimse plandan bağımsız değil.
Uzun boylu gri elbiseli adam kısa sessizliği fırsat bilip araya girdi:
-Medya, salgının korkunç bir hızla yayıldığının ve herkesin kendisine aşı yapılması yönünde talepte bulunması için gereken yaygın korkunun yaratılmasında kilit rol oynayacak, ordular da cesetlerin yok edilmesinde... Aşılanan sıvıdaki mikro kapsüller vücuda girdiğinde hafif ateş dışında hiçbir belirti oluşturmuyor. 20 gün kadar sonra bağışıklık sistemi yeterince çöktüğünde, aşının etkisi genelde vücut ısısı en düşük haldeyken, yani uyurken başlıyor ve ölüm acı duymadan geliyor. Aşının, ölüm sonrası “kristalize” ettiği bedenler bozulmadan 15-20 gün kalabiliyor. Cesetler bu süre içinde toplanarak büyük gruplar halinde farklı yerlerden denize bırakılacaklar. Kristalize olan beden, suda dibe batıyor ve birkaç ay içinde dağılarak doğanın bir parçası haline geliyor. Tabii bu operasyon eşgüdümlü bir organizasyonla gerçekleştirilecek.
Masanın uzak ucunda oturan, toplantının başından bu yana neredeyse hiç konuşmayan dev yapılı yaşlı bir adam ayağa kalktı ve çatallaşan sesiyle:
-Bir dakika! diye bağırdı. Hafifçe titreyen elini tehditkâr bir tavırla masanın diğer ucuna doğru kaldırıp parmağıyla gri elbiseli adamı işaret ederek:
-Evet, sıradan insanları yönetmenin en kolay yolu olduğu için birçok inanç sistemini kullanıyor olabiliriz, ama bu planla bizzat biz Tanrı olmaya özenip kıyamete karar vermiş olmuyor muyuz? Başkanın yetkilerini ve ağırlığını sorgulayacak değilim, ama gücün tek karar vericisi başkan değil, bir proje yöneticisi hiç değil.
Yaşlı adamın açıkça “proje yöneticisi” olarak küçümsediği gri elbiseli adam hafifçe kızardı, arkasına yaslanıp her zamanki sakinliğiyle:
-Ben proje yöneticisi değilim efendim, sizler gibi bir güç üyesiyim.
Yaşlı adam ses tonunu alçalttı ve sakinleşir gibi oldu. Sonra yavaşça masadan uzaklaştı ve konuşmasına devam etti:
-Buna karşı durmamın etikle ya da ahlakla ilgisi yok, bunları ciddiye almadığımı iyi bilirsiniz. Doğru, dünya gittikçe kalabalıklaşıp kötüye gidiyor, ama bu planla kazanabileceğimiz, kullanabileceğimiz ve mal satabileceğimiz yığınları yok etmek, gelecekte daha büyük sorunlara yol açabilir.
-Gücün devamı için bir karar vermek zorundayız ve bunun için zaman geçmek üzere.
Gri elbiseli adamın, neredeyse tüm kelimeleri duraklayarak tek tek söylediği sakin sesi ve konuşurken tüm katılımcılara sırayla göz gezdirmesi, ortamdaki gerginliği azaltır gibi oldu. Başkan bunu fırsat bilip araya girdi:
-Kendi yarattığımız değerlerin kurbanı olmamalıyız. Biz seçilmişleriz ve seçilmiş gibi davranmalıyız. Her konuyu tüm boyutlarıyla değerlendirebilecek ve yönetebilecek güce sahibiz. Gerçeklerle yüzleşmekten mi korkuyoruz yoksa?
Uzun sessizliği, planın tanıtım filmine ilk tepkiyi veren, ama daha sonra pek konuşmayan yaşlı kadın katılımcı bozdu:
-Peki ya sonrası için düşünülenler? Hepsi insanlığı robotize etmek gibi geldi bana.
Başkan derin bir nefes aldı. Uzun boylu gri elbiseli adam başkana döndü, aralarında kimin konuşacağına dair kısa bir bakışma oldu, başkan konuşmaya devam etti:
-Evet, asıl kilit soru bu. Sonrasında bir şeyler kökten değişmeyecekse neden bu riske girelim, değil mi? Aslında, operasyon sonrası operasyonun kendisinden çok daha önemli. Bu konu için gerçekten çok çalışıldı, bir kısmını filmde izlediniz, tüm detaylar titizlikle değerlendirildi.
Başkan biraz daha sessizce yürüyüp yerine otururken gri elbiseli adam sözü devraldı;
-Her şey planladığımız gibi giderse geriye kalan seçilmişler, zeki, sağlıklı, özgür ve bilimsel düşünebilen bireyler olacak. Bunlar için asla daha önceki sıradan insanları yönlendirmekte kullandığımız yöntemleri uygulamayı düşünmüyoruz. Evet, global olarak pazarımız küçülecek, ama istisnasız herkes kontrolümüz altında olacak. Bence yapılacaklara robotlaştırma değil, “ortak payda altına alma” denilebilir. Salgın sonrası aşamalı olarak tek dünya devletine ve tek dile geçilecek. Tapınaklar yıkılıp ibadet yasaklanacak, günlük yaşamın temelinden inancı çıkaracağız. Üreme yerine bireysel haz, toplumsallık yerine bireysellik teşvik edilecek. Eğitim sistemi; tümüyle bilimsel temelli ve kişisel yetenek doğrultusunda uzmanlaşmaya yönelik olarak yeniden kurgulanacak.
Başkan oturduğu yerden araya girdi:
-Bunlar köklü değişiklikler, ama yeterli olmayabilir, yeniden başa dönmek istemiyoruz. O yüzden operasyon sonrasında 21 yaşından itibaren her yetişkinin yaşam hakkı, dünyaya kattığı değer ve davranışları üzerinden 5 yılda bir sorgulanacak ve bu konudaki kriterleri aşamayanlar önce uyarılacak, ikinci 5 yıl sonunda bir değişiklik olmazsa yok edilecek. Mevcutlar dâhil, evlilikler süreli sözleşme şekline çevrilecek, sözleşme bitiminde taraflar uzatma talebinde bulunmadığı sürece de sona erecek. Tüm temel gıdalar tek elden üretilerek dağıtılacak, gün 24 saat olarak yaşanacak, toplumsal yaşamdan gece gündüz farkı kalkacak. Kurallara uyum; inançla veya silahlı güçlerle, yani şu ana kadar kullandığımız ilkel yöntemlerle denetlenmeyecek. Herkese ve her yeni doğana, çıkarıldığında ölüme yol açan özel bir çip takılacak. Para kullanımı zamanla kaldırılacak ve herkes uygarlığa olan katkısı üzerinden bu çipe yüklenen kredi kadarını harcayabilecek. Belli suçları, özel bir programla henüz işlenmeden önleyebileceğiz, vs. vs. Kısacası dostlarım, var olmanın bu kadar ucuz olmadığı, daha adaletli bir dünyadan bahsediyorum. Bu; sizce de uygarlığımızın sıçramasını sağlayacak olağanüstü bir plan değil mi? İşimizi kolaylaştırmanın, atalarımızın mirasını geliştirerek sonrakilere çok daha iyi bir uygarlık bırakmamızın başka bir yolu var mı? Proje sonrasında; atıl kalan silahlar, bir şekilde aşıdan kaçan seçilmemişlerin durumu ve küçülen pazarın büyütülmesi için başka toplantılar yaparak detaylar üzerinde zaten çalışacağız, ama projenin ilk aşamasını başlatmak için zamanımız kalmadı. Yani; ya şimdi, ya asla!
Yaşlı adam sözlerini bitirdiğinde, salondaki herkes bir süre suskun kaldı. Gücün en yetkili üyeleri, “uygarlığın devamı” için daha önce birçok kez toplu yok etme stratejilerini devreye sokmuşlardı. Ama bu defa, çok daha köklü bir değişim planıyla karşı karşıyaydılar. Herkes, gayet iyi tanıdıkları başkanın, planı en ince detayına kadar kurguladığından emindi. Emin olamadıkları; yok edilecek büyük kitlenin halen “faydalanılabilir” durumda olup olmadığıydı. Plan; pazarlarının önemli bölümünden vazgeçmeleri anlamına geliyordu. Hava kararana kadar süren toplantıda, gücün tüm üyeleri, plana kendi sorumluluk alanları ve bakış açıları üzerinden çeşitli yorumlar getirdi. Başta sorgulanan plan, toplantının sonuna doğru herkese daha kabul edilebilir görünmeye başlamıştı... Son aranın ardından, kahvesinden bir yudum alan başkan ayağa kalktı ve konuşmaya başladı:
-Birazdan oylamayı yapacağız, projenin uygulanması onaylanırsa geri dönüş olmayacak ve “seyrekleştirme” işlemi bitene kadar projeye müdahale etmeyeceğiz. Lütfen kararınız için tarafsız, önyargısız düşünün. Oylama yalnızca kabul ve ret üzerinden olacak, bu kez çekimser oy kabul edilmeyecek.
Beş dakikalık oylama süreci başladığında, dev ekranda açık bir gökyüzü görseli ile geriye sayan bir dijital saat belirdi. Ekran önce kırmızıya döndü, süre azalıp oy kullananlar masa altındaki gizli düğmelere bastıkça yavaşça sarıya ve açık yeşile dönmeye başladı, geri sayım zayıf bir gong sesiyle sona erdiğinde yemyeşildi. Başkan belli belirsiz gülümsedi, yoğun bir dönem onları bekliyordu...

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...