Şiir Üstüne-2

Barış Erdoğan kullanıcısının resmi
Ey Şiir Sen Necisin, Darası Alınmış Söz müsün?

Çocuklarını masallarla, hikâyelerle büyüten ya da uyutan bir halkız biz, bir zararı da görülmemiştir bunların; büyüklere anlatılanlar hariç. Mevlana'da okumuştum, ince ince bir şeyler işliyordu: Hintli birisi, körlerin arasına bir fil getirir, sorar: Söyleyin bakalım aranızdaki nedir? Körler ne olduğunu anlamak için dokunmaya başlarlar. Hortumundan tutan "oluk" der, kulağından yakalayan "yelpaze", ayağını ele geçiren "direk" ...uzar gider. Görmek gerekir, hissetmek gerekir, tanımak gerekir. Hikâyeyi neden anlattım, bir nedeni var elbette. (Hikâyenin o kadar çok versiyonu var ki uydur uydur söyle cinsinden, ben de 30 yıl önce okuduğumu yazdım size.)
Hindistan'da yeni bir dinin temelleri atılırken tanımı yapılır ve bu dinin tanrısı hakkında da şöyle bir söz söylenir: "Tanrı -Upanishadlardan alınan bir cümleyle- tektir ve şekli yoktur ama bin bir amaçla, bin bir şekle girer." Şiir de böyledir ey şiirseverler, tektir aslında, tarifsiz tanımları vardır, öyle olduğu kabul edilir. Fil misali.
Gelelim asıl konumuza yani şiire, büyüye. Bir gün şiir üstüne derste söyleşirken bir öğrencime, "Deniz nedir, bana denizi anlat." dedim, "Masmavi bir gökyüzünün boyası suya dökülmüş, deniz olmuş." deyiverdi. Bu nasıl güzel bir deniz tanımıdır. Bu tanımla bana adeta şiir dersi verdi. Bu, şiir için de geçerli olabilecek bir tanım mıdır, düşünmek gerekir.
Tanım aslında bütün sanatları sınırlar, tanımsızlık da ona anlamsızlık boyutu yükler. Adı konmayan çocuk gibidir tanımlanmamış varlıklar. Hani sanattan anlamayan birisinin Picasso'ya çıkışarak, ''Bu nasıl balık?'' deyişi, Picasso'nun da kızarak, ''O balık değil, resim!'' diye cevap vermesi... Herkesin balığı kendi deryasında, renk renk, irili ufaklı...
Gerçekten edebiyatta, resimde, müzikte bir şeylerin ne olduğu (şiir alt alta sıralanan dize yığını mı, düz yazıyla selamı kesen söz yığını mı, resim renkler dağılımı mı, renkler çorbası mı, müzik duyguların teline dokunan mızrap mı?) kişiye göre değişiyor.
Biz "Şiir nedir?" havuzunda yüzmemizi sürdürelim. Eski Çin hanedanından Wu Qiao'ya göre düz yazı, insanı besleyen ve hayatın devam ettirilmesi için kaynatıldıktan sonra yenen pirince benzer, şiir ise pirincin demlenip şarap durumuna getirilmesidir ki insanı sarhoş eder. V. Hugo -benim Sefiller'iyle ünlü Hugo'm bile- düz yazıya "yoksul şiiri" der. Bizde şiirin ilk ciddi tanımlarından biri Ahmet Haşim'den gelir: "Şairin dili düz yazı gibi anlaşılmak için değil fakat duyulmak üzere vücut bulmuş, musiki ile söz arasında, sözden ziyade musikiye yakın, ortalama bir dildir." Şiirde köşeye sıkışan Tanpınar, ne söyleyeceksem düz yazıda söylerim derken kendini şiir havuzundan dışarı atar. Necip Fazıl şiire başka pencereden bakar ve Çile'sinde “Bizce şiir mutlak hakikati arama işidir. Eşya ve hâdiselerin, bütün mantık yasaklarına rağmen en mahrem, en mahcup, en nazik ve en hassas nahiyesini tutarak ve nispetlerini bularak mutlak hakikati arama işi.” der. İkinci Yeni şairlerinin, anlamın düz yazıya özgü olduğunu şiirin böyle bir zorunluluğu olmadığını söylemeleri A. Haşim'in daha ileri halidir. Endişe edecek bir durum yok, her dönemin okuru şiirin tanımını kendine göre yapmaya devam ediyor.
Bir tanım da ben sıkıştırayım araya: Gövde buzdan bir kütle yani düz yazı, ruh gövdeyi sürükleyen ateş topu yani şiir. Bu kadar. Şiirin bir zekâ oyunu olduğunu söyleyen Valery'ye de şapka çıkarırım. Duygularımı dizelere dökemiyorum, diyen Degas'ya en güzel cevap Valery'den (Mallarme diyen de var dostlar ama 15 yıl önce düştüğüm notu bilirim ben: "Şiir sanatı üstüne çok düşünmüş ve bu sanatı her şeyden üstün tutmuş biri olan Paul Valery, şiir —- yazılır, demiş. Bu sözüyle, şiire özenen ve çok iyi bir ressam olan Degas’ya, şiirin malzemesinin —- olduğunu anlatmak istemiş. Tıpkı resmin malzemesinin kuşlar, ağaçlar, insanlar değil, renkler ve şekiller olduğu gibi.") gelir: "Şiir duygularla değil, sözcüklerle yazılır." Okuru yazar adlarıyla çok yormamalı, ama şunu da söylemeden yazıyı kapatmamalı: İlk dize tanrı vergisi, gerisi alın teri. Kim demiş ne önemi var?
Şimdi sözü nasıl bağlamalı? Hayali bir cümleyle, şiir kokusu taşıyan bir düz yazı ile. Doktora gitsem, çıkarken reçeteniz dese, ne yazdığını halsiz halimle eczanede fark etsem, çalışanlarla birlikte hepimiz şaşırsak reçetede yazılı olana:
"7/24 aç karnına şiir"

Kategori: 

Yorumlar

Barış Erdoğan kullanıcısının resmi

.
ben ölçüyü kaçırırım, ortasını bilmem
sevmelerim hazar gölü, nefretim necef çölü
.
barış erdoğan

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...