Şiir Üstüne-6

Barış Erdoğan kullanıcısının resmi
Kendi Dudağına Kendi Düdüğünü Kesemeyenler Şiirden Uzak Durmalı

sen beni özlemezsin, çatlarsın
beni sen özlemezsin, çatlarsın
sen özlemezsin beni, çatlarsın
diye diye yol alıyorum, her değişiklikte başka iklimde buluyorum kendimi. Tek dizeye saklandığım zamanlarım çoktur benim, tek sözcüğe indirgeyene dek de yazacağım, iyi de nereye kadar… harflere kadar mı? Neden olmasın, her şey "keyferengi" olduktan sonra.
Bir kez daha okuyalım yukarıdaki dizeleri… İlk dizenin havası diğerlerinde sönmeye başlıyor oysa. O halde şiir bir dil büyüsü müdür, dil oyunu mudur ya da sözcüklerin mantıksal düzenini bozup bambaşka bir düzlemde dilleşme işi midir? Kısa boylu sözcüklerin öne alınma işi olsa şiir olmaz, ortaya karışık olsun diyen halkımın mantığıyla şiir dizsek adını başka bir şey koyardık. Peki şiirin söz dizimindeki büyüsü nerden geliyor?
Önce bir eleştirmene kulak verelim, bir yerde bir yazarı eleştiriyor: “Yazar, sözcüklerle oynarken hem bunların diziliş kurallarının hem de alışılmış kullanımlarının dışına çıkıyor. Bu yüzden de zaman zaman yanlışlar yapıyor. Ancak bunları, yazarın dili önemsemediğinden yaptığını söylemek istemiyorum. Sanıyorum bu yanlışlar onun, alışılmışın dışına çıkma, kendine özgü bir biçem ve söylem yaratma isteğinden kaynaklanıyor. Dilde denemelere girişiyor. Bu nedenle güncel, yazınsal söylemle, düşünsel söylemi kaynaştırmaya çalışıyor. Anlatımdaki gevşek dokululuk da bundan, bu kural tanımaz tutumundan kaynaklanıyor.”
Moby Dick romanı yazarı Herman Melville, “Taklitte başarılı olmaktansa, özgünlükte başarısız olmak daha iyidir.” sözüyle “özgünlük”e bir başka pencereden bakar. Gerçekten taklitle bir yolun taşı tozu alınabilir. Ha, opossum kendisini düşmanlarından ölü taklidi yaparak korurmuş, o ayrı; hatta kalbinin çalışmasını durma noktasına varacak kadar yavaşlatabilirmiş. Lir kuşunun taklitlerine ise akıl sır ermez.
Başkasının dudağına göre düdük uydurmaktansa kendi dudağımıza düdük uydurmalıyız. Eskilerin “üslup” dedikleri şeye şimdi “biçem” diyoruz, bence yakıştı da yeni adı. Divan edebiyatında da taklit ile ilgili ilginç şiir çalışmaları vardır ancak ayıplanan cinsinden değil. Üstelik ustaları taklit eden büyük ustalar yanaşırmış bu işe. Nazire adı verilen bu işte, bir şair beğendiği başka bir şaire ait şiiri konu, nazım biçimi, ölçü ve uyak açısından taklit ederdi. Alay etmek amacıyla yapılanları saymıyorum. Yunanlıların “mimesis”i de bir çeşit taklittir.
Kendi şiir tezgâhımızda şiir kumaşını dokurken biçem denilen sırrı nasıl yakalarız? Bu, zamanla olacak bir durumdur. Şair bir söyleyişe zaman içerisinde yerleşmemişse taklitten kurtulamamıştır. Taklidin taklidinde bile bir kendine özgülük vardır. “Voltaire’i, Voltaire olmadan taklit etmek imkânsızdır.” diye boşuna söylememişler. “Montaigne amma da düşünce çalmış benden!” diyen Beranger aslında Montaigne’de kendini bulmuştur. Onun “Homeros kendinden önce gelenlerden hiç kimseyi taklit etmediği için kendinden sonrakilerden hiçbiri de onu taklit edememiştir.” sözüne Beranger nasıl bir değer biçmiştir, tarihler yazmaz.
Şiir dünyasında özgün olmak konusunda bir gezintiye çıkmakta yarar var. “Gözüm, cânım efendim, sevdiğim, devletli sultânım” dizesinin akıp gidişinde Fuzuli’nin sesini duyarsınız. “Akşam, yine akşam, yine akşam / Bir sırma kemerdir suya baksam” nidaları Haşim’in ses telleridir. “Değil birkaç / değil beş on / otuz milyon / aç / bizim!” dizelerindeki kükreyiş Nazım’dır. “Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla / Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye Abla!” diye seslenen Dıranas’tır. “kahrolasın demiyorum / kahrolma da gör beni” diye ortalığı çınlatan H. H. Korkmazgil’dir. “Ölüm / Sen beni aldatamazsın / Aklımda...” dizeleri B. Necatigil kokar. “Gönül çıkmak ister, şahın köşküne / Can boyanmak ister, Ali müşküne / Pirim Ali on ik'imam aşkına / Açılsın kapılar şaha gidelim”de gümbür gümbür Pir Sultan nefesi... “Ayıptır söylemesi vakitsiz Üsküdarlıyız ağabeyler”in kabadayı edası Ece Ayhan’a aittir. İşin gerçeği şu: Şiirin ilk dizelerdeki ayak sesi sahibine ait olmalı.
Şiirin saati yoktur, şiirde ayak sesinin çeşidi size bağlı...
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...