Şiir Üstüne-7

Barış Erdoğan kullanıcısının resmi
Herkes Kendisine Hint Kumaşı

Alıntılara bayılırım, ukalalığı ya da cahilliği örtmeye bire bir: “Bir gün genç bir yazar, Anatole France’a yazdıklarını göstererek: ‘Yazmaya devam edeyim mi, etmeyeyim mi?’ diye sorar. O da: ‘Yazmamak elindeyse, yazma.’ der. Çünkü hiçbir gerçek yazar için yazmama olasılığı yoktur.”
İyi de her yazmak zorunda kalan gerçek yazar değildir ki… Mesela ben ruhumun güneş görmeyen yerlerini kurutuyorum. Şimdi şöyle bir korkuya da kapılıyorum: Eyvah, benim sanat dünyasında yerim neresi, burnu kafdağında olan birisi miyim?
Gerçekten yazma ihtiyacı hissedenlerden birisiyim. Bugün beni düzyazıya zorlayan dostlara teşekkür mü etmeliyim, beddua mı bilemedim. (1980’lerde Oluşum’a ısrarla denemeler göndermemi isteyen ve yüreklendiren sevgili Fahrünnisa Kadıbeşegil’e sonsuz teşekkürler, ışıklar içinde uyusun; bedduaya gelince ortalıkta kimse yok ki kime edeyim.)
Çevreme göre neymiş efendim şairler düşüncelerini mutlaka ama mutlaka –sanki açıklamazsak cennete gidemeyeceğiz- belirtmeliymiş. İyi de düşman kazanmak da var işin içinde. Sıyrılıp gitmek işime gelir, bakın kendini ırmağın akışına bırakan kuru yaprak selden zarar görüyor mu? “Sanatçı yani gerçek sanatçı kim, kendini sanatçı sanan kim?” sorularını kıyısından köşesinden irdelemekte yarar var.
Sanatçıların kendi sanat tartıları kendilerine ağır basar. Kendi değerlerine değer katmak sevap, kendi değerlerinden değer eksiltmek “yasak”tır. Bu yüzden kendi “ayine”lerini parlatırken abartalım derken kırmışlar, başkalarının “ayna”larını toz toprak için bırakmışlardır. Bilmezler ki doğru tartıların dili, noksan tartıya zorlanmaktan bozulurmuş.
Bir eleştirmenin bir yazarla ilgili bir değerlendirmesi vardı, yanlışlık yapmamak adına yazıyı harfi harfine aldım: “Edebiyattaki önemli yerine karşın, arkadaşlarını kendisinden yukarıda görür, onların yazılarını kendininkilerden çok üstün tutar, yetenekli bulduğu arkadaşlarını yüreklendirirdi. Arkadaşlarının başarılı bir hikâyesi, bir şiiri, onun için pek içten bir sevinç kaynağı olurdu. Onlardan birisinin beğendiği bir yazısını, öteki arkadaşlarına haber vermekten, okumaktan zevk duyardı.”
Bu adam hangi ülkenin sanatçısıydı kim bilir? Ülkemde olduğundan kuşkum yok ha. Çünkü polisiye roman yazarı Ellory –birçok ülkede birçok ödül alan birisi- sahte adlar altında kendisini göklere çıkarırken rakiplerini yerden yere vururmuş. Divan şairlerini aratmayacak övünmeler, yergilerdir bunlar. Divan şairleri - bilgiçlik tasladığım sanılmasın- kasidelerinin bir yerinde padişah hazretlerini öve öve tanrı katına çıkartır, medhiyelerinden kese kese altınlar kazanırmış. Şunu da ihmal etmezlermiş: Padişah ya da bir başkası –cebi deliklerin, çıplakların şansı yoktu- medhedildikten sonra övünülmelidir ki bunun da adı “fahriye”dir. Fahriyede şair kendisini överken şiirdeki gücünü, yeteneğini, şiirde kendisine eş şairler olamayacağını dile getirir. O dönemde fahriyeler şairin gövde gösterisidir. Medhiye ve fahriye dünyasında at oynatan şair parsayı toplardı.
“sen bir şeh-i zi-şansın şahenşah-i devransın/yani ki sen hakansın devrinde ben hakaniyeyim” diyerek padişah hazretlerine övgüler düzen Nefi’yi ne yazık ki bir yergisi yüzünden padişahı da kurtaramaz. Edebiyatın övgü ve yergi ustası Nefi’nin dua etmek için mezarını arayanlara önerim, hiç yorulmayın. Neyzen Tevfik’in akıbetini merak edenler telaşa kapılmasın. Cenaze namazına profesöründen tutun ayyaşına kadar herkes katılır. Ben “Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin/Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin” diyen Tevfik Fikret’e taşınırım, her yaz Aşiyan’da soluklanırım.
En büyük şair ölü şairdir; vursan da parlatsan da kaybedeceğin bir şey yok. Büyük şair eştir dosttur, kapısını çalacağındır. Normal şair ise sokakta karşılaşınca göz göze gelip selam vermek zorunda kaldığındır. Kötü şair mi, memleket kötü şairlerden geçilmiyor(!) Gerçek eleştirmen kimdir, sorusunun cevabı: Edebiyatta yol almaya çalışanların ayakkabılarının içine çakıl taşı bırakanlar.
Bir alıntıyla ortamı iyice şenlendirelim: “Yaş ilerledikçe, insanın çevresindekilere karşı sorumluluğu arttıkça gerçeği söyleme, doğru bildiği şeyleri açıklama insanoğlu açısından kaçınılmaz bir vicdan borcu oluyor. Doğru olduğuna inandığı bir şey karşısında bile bile susmak, onu umursamamak 'İnsanım.' diyen bir kişinin harcı değildir. Bütün dünyanın darılacağını bilse yine de onu hiç kimse konuşmaktan, gerçekleri dile getirmekten alıkoyamaz.” Bu Doğrucu Davutları anımsatan bir değerlendirme. Hikayeyi bilirsiniz: Sadrazam Kamil Paşa ( Abdülazizin sadrazamı olduğu rivayet edilir.) bir gün divanda ikram edilen çileği, masadaki pudra şekeri yerine yanlışlıkla tuza banar. Bozuntuya vermez, çok tatlıymış, der. Sadrazam yaptı diye bütün divan tuza banar ve yüz ifadelerini bozmadan çok güzelmiş deyip gülümserler. Arkalarda bir yerlerde bir ses… Dönüp bakarlar. Böyle berbat çilek görmedim, diye bağırıp çağıran Doğrucu Davut: "Efendim, çilek meclisinde neyse de hükümet meclisinde de bunlar size böyle yapıyor."
Uyandım artık Davut, ben de uyandım, bir daha da uyumam. Ellisini geçtim, atılan taşlarla şiir yoluma kaldırım yaparım.
Yoğurdu güzel olan Kanlıca’ya gelsin.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...