Şiir Üstüne-9

Barış Erdoğan kullanıcısının resmi
Kitap Cenneti, Tuğla Cehennemi

Zihnine milyonlarca kitap sığdıran ülkemin aydını, vitrinine metrelerce kitap dizdiren ülkemin insanı hepsi bizim, hepsi şiirlik …Cennetle cehennemin ayrımına buyurun. “Melali anlamayan nesle aşina değiliz.”
Denizden inci çıkaranın vay haline, ardında düşman ordusu. Çamurdan bir parça koparana helal olsun, üfleyip ruh verebilirse yazısıyla, önünde dost ordusu. Her iki işi yapanda zamanla pişmanlıklar, hayıflanmalar, mutluluklar iç içedir. Kitapların en makbulü nedir diyebilmek için de bir ömür gerekir. Neleri okudun da neleri önerirsin galiba pek geçerli olmasa da en iyisidir.
“Kitap seçerken, o kitaplarla ilgili eleştirilerden yararlanır mısınız? Hayır. Kitapçıya gidiyorum, kendi ölçülerime göre seçiyorum. Şimdi eskiye oranla daha az, ama daha çeşitli kitap yayımlanıyor. Bir zamanlar çok kitap yayımlanırdı ama şiirde ve romanda bir tekdüzelik vardı.”
Yıllar yıllar önceydi bu cümlelerle karşılaştığımda, ne cevap vereceğimi bile bilmiyordum. Notlarımın arasında karşılaşınca toprağa sakladığım soru-cevaptan neler neler biçtim. Gencecik bir edebiyat fakültesi öğrencisi olarak İstanbul’un yolunu tuttuğumda kitapların kapısını nasıl çalacağımı bilemezdim, seneler seneler sonrası bilebiliyor muyum, sanmam. Sahaflara koştum, romanlarla başladım. Halit Ziya’dan bir sıra yaptım kendime, Mai ve Siyah’la Servetifünun sanatçılarının ruh haline merhaba dedim. Klasiklerle öpüştüm. İlk romanlarla (Araba Sevdası, İntibah, Cezmi…) haşır neşir olmak kolay mı, artık yorgun savaşçıydım. Roman bana göre değildi. Bir Akdenizli şair olarak doğar, ukalaca bir şey de olsa şiirce yaşayıp şiirle kalmalıydım.
Haşim’le şiirin kokusunu aldım, eskileri es geçtim; koştum yenilere… Orhan Veli’yle İstanbul’u yaşadım. H. Hüseyin Korkmazgil’den bir seri yaptım, kavgacı yanımı biledim, “Acılara Tutunmak” kolay değilmiş dedim. Nazım’ın “Memleketimden İnsan Manzaraları” içimi acıttı, A. İlhan’dan “Ayrılık Sevdaya Dahil”i kana kana içip “Ben Sana Mecburum”u yuttum. “Cebbaroğlu Mehemmed”in epik yanını öptüm. Beşiktaş’tan komşum sevgili hocam B. Necatigil’in “Çevre, Eski Toprak, Arada, İki Başına Yüremek, Evler”iyle şiir çeşmesinde susuzluğumu giderdim, tevriye ve kinaye cambazlığını öğrendim. Buna rağmen hâlâ ne aradığını bilmeyen adamdım. Evet bunlar kitap cennetimdi.
Şiir mi başka tür mü? Yazma sevdası başlar ki tam bir hikâye… Aforizmalar cambazlığı benim için biçilmiş kaftanken öyküler bahçesinde de soluklandım, eleştiriler bataklığında da debelendim. Hangi kitabı hangi yaşta okuyacağımı fısıltı gazetelerinden öğrendim. Millet annesinin kucağında masallarını dinleyip bitirmişken ben hâlâ Saltıkov Şçedrin masalları okuyordum. La Rochefoucauld özdeyişlerini –aforizmaya geçeyim demişken- okuyunca bana bundan ekmek yok deyip C. Şahabettin özdeyişlerine -Tiryaki Sözleri gece beşiğimdi- geçtim ki kurşun yemiş gibi oldum. “Küçük kapılardan geçmeye çalışanlar eğilmeye mahkumdur.” sözü süründürdü adeta. Kimse keyfine göre mektup yazmıyor dedim demesine, Tanpınar’dan ağzımın payını aldım. Deneme derseniz çölde kum bile olamayanın eylül haliydim. Bana eleştiri kalmıştı, Türk romanı üstüne cahilce şeyler yazdım, Attilâ İlhan’ın eleştirmenler üstüne söylediği söz eleştiriden çark etmeme neden oldu.
“Gençler bilmez, bizde eleştirmen, başarısız sanatçıdır. Ataç açıkça söylemişti, şairliği denemiş, becerememiş! Fethi Naci şiir yazardı; ‘büyük’ bir roman yazmak özlemiyle kavrulduğunu saklamıyor. Memet Fuat, hem şiir hem romanda ringe çıkmış, birer kitaptan sonra, iki minderde de knock-out olmuştur. Rauf Mutluay’ı hikâyeci olarak tanımıştık. Çeşitli edebiyat dallarında ‘sabıkası’ olan eleştirmen, alanın başarılısına, ne dereceye kadar komplekssiz yaklaşabilir?”
Korkumdan eleştirinin yanından geçmedim ki A. İlhan’ın bu sözlerine hiç mi hiç katılmam. Ataç büyük bir deneme ustasıdır, Fethi Naci eleştiri dünyasının “insan tükenmez”idir, Memet Fuat hem deneme hem dergi duayenedir, Rauf hocam bilgi birikimiyle denemelerin nasıl yazılacağını öğreten adamdır. İnsan kendinde olmayanı arar. A. İlhan da keşke şiirde saltanat sürseydi derim, romanları bana –beni bağışlasın- kabağa aşılanmış karpuz gibi gelmiştir. Eleştirmenlerden hiç şikayetim olmamıştır diyemem ancak çağdaşlarını fazlaca övmüşlerdir, dozunu kaçırmışlardır o kadar.
Ha, şiirin kızkardeşi denemeyle beni tanıştıran Montaigne’ydi. Bacon’dan, Alain’den Bize Göre’lere sıçradım. Haşim’le başlamalıydım, bize ait olanla. Salah Birsel’in dilini çözmeliydim, adam şiirdi. Eyuboğlu’yla hümanizmi parlatmalıydım. Bilgiye açtım. Kovanı boş olan dağlara çiçeklere koşar.
Girişte denizden inci çıkarırsın, düşman kazanırsın sözünü neden dedim anlayamadım. Şairliğin –kolay değilmiş sözcüklere diz çöktürmek- kalaylı tenceresinde sözcük kaynatmayı sürdürüyorum. Şimdi kitap cennetinin ne olduğunu anlamaya çalışırken tuğla kalınlığındaki kitapları nereye dökeceğimi bilemiyorum. Kötü bir huyum var, “Çevremdekilerin söylediklerine kulak asan, davranışlarını onlara göre düzenleyen biri değilimdir. Bir işi kafama koydum mu mutlaka yaparım. Bunu herkes bilir. Bilmedikleriyse o “işe girişmeden önce yaptığım hesaplardır. Beni yadırgamaları biraz da bu yüzdendir. Şunu da söyleyeyim, başarısızlığa uğradığım çok olmuştur. Ancak böyle durumlarda kendimi suçlamam. Başarı kadar başarısızlığı da doğal karşılarım.”
“Kaç kitabın var?” diyene cevabım: Dört kitabım var, onlara inanırım.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...