Şiir Üstüne-11

Barış Erdoğan kullanıcısının resmi
Şiirin Frankeştaynları, Prometeleri ve Argosları-I

“Bunlar da neyin nesi?” soruları dudaklardan yağmur gibi dökülürken “Eyvah, Türkçe bir şey anlatmayacak bu adam bize!”diyen diyenedir. Öyle demeyin, şu güzelim Anadolu yukarıda saydığım kahramanlarla, yarı insan yarı tanrılarla doludur, belki de onlardan biri de sizsiniz.
Balzac her gün ansiklopediden bir madde ya da sayfa okur da ben Mitoloji Sözlüğü (sevgili Azra Erhat’ın) okuyamaz mıyım? Yetmedi Orhan Hançerlioğlu’nun Felsefe Sözlüğü’nü karıştıramaz mıyım? Halikarnas Balıkçısı ile Bodrum’da mitoloji üstüne söyleşemez miyim? (Sakın bu büyük araştırmacı ve yazarlarla aynı dönemde yaşadığım sanılmasın, meraktan…)
Aslında 11’inci yazının iki dizemden kaynaklandığını söyleyeyim. Bir okurum bir gün şiirimde geçen Argos da nedir, deyiverdi. O iki dizeyi merak edenleri şairsen bilgilendireceksin ya da aldırış etmeyeceksin:
"ayak izin kayıp sanma tavuskuşum
cennetten cehennemi gören argos gözlüyüm"
Önce şu Franketayn’a bir açıklık getirelim, okuru ürküm ürküm ürkütmeyelim. Şiir üstüne yazacak heybemizde 1001 hikayemiz var. Bu daha 11’incisi.
Modern Promete olarak da adlandırılan Frankeştayn, Mary Shelley'nin felsefi romanıdır. Roman toplum dışına itilen, kendi savaşımını veren ama yenilen insanların acıklı öyküsüdür. Komik olana bir yere kadar dayanabiliyorken insanoğlu, acıklıya salya sümük eşlik edebiliyor. Şu Frankeştayn’ın bizim Promete’yle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Tevfik Fikret, parnasizme (şiirde biçimsel mükemmellik demektir) bağlılık yüzünden bize oğlu Haluk’u kastederek Promete portresi çizer. (Mitoloji, parnasizmin üvey çocuğudur, onu sık sık beslemek zorundadır.) Aslında ben de severim mitolojiyi, şiirime de serpiştiririm ki okurlar bizdeki efsanelere neden ilgi duymuyorsun desin. Duymaz mıyım, sırada onlar da var. Hatta bir ara Promete’yi anımsatan bir dize de kondurmuştum bir dostun anı sayfasına:
"dudağımın ateşini ölçme promete efendi"
Biz mitolojiye dönelim: Promete, uygarlığın kılavuzudur. Mitolojiye göre,Tanrı Zeus, ateşi çalıp insana götüren Promete'yi cezalandırır. Her sabah bir kartal gelerek Promete'nin ciğerlerini parçalayıp yer; ama bu işkence her sabah yinelenir. Sonrası mı, bir kurtarıcı çıkar: Herakles. Bizim kurtarıcımız neden yok diyenlerin çok olduğu bir ülkede olduğumuzu unutmayalım. Bu Promete basit bir insan değildir ki, her ülkede özgürlük bayrağını çekendir, insanlık yararına koşandır, acı çeken Sisifos’tur. Hayda, işin içine bir de Sisifos soktum. Ona da bir cümleyle değinelim. Sisifos, ülkemin talihsiz sanatçısıdır. Sisifos büyük bir kayayı bir tepenin zirvesine çıkarmaya zorunlu adamdır, tanrılarca cezalandırılan görklü birisidir. Zavallı Sisifos tam tepenin zirvesine ulaştığında sırtındaki o dev kaya, rüzgar tanrısının gaddarlığı yüzünden aşağı yuvarlanır ve Sisifos her şeye yeniden başlamak zorunda kalır. Buz Devri filmindeki hayvanların şansı Sisfos’ta olsa dünya on kez değişirdi. Eee, sanatçıysan taş da çekeceksin, zalimlerin zulmüne de uğrayacaksın, rahatına düşkün biriysen güle güle denileceksin.
Bir zamanlar,
"sözcük dağına taş var dediler, koştum
üfleme rüzgar sen tanrı değilsin
acım halikarnas’ta kum
çivit mavisi engin"
dedimse bu, ülkemin huzursuz sanatçıları adınadır.
(İnsan bazı şeyleri merak ederse okur. Nasıl Türkçe bir sözcüğün tek heceye kadar indirgenecek kökü varsa yabancı sözcüklerin de kendine göre bir kökeni vardır. Ben de merak edip –vikipedi’den- promete sözcüğünün etimolojik yapısını okudum, aklım durdu: Prometheus, Hint-Avrupa dil ailesindeki "önce" ön-eki olan "pro" ve "metheus" olarak ayrılır. Metheus sözcüğünün yakın kökeni, “matematik” sözcüğünün bile dayanağı olan, Yunanca “öğrenmek” anlamındaki “math-”tır. Grekler, mitolojideki Prometheus’a “önceden öğrenen” anlamını yükleyerek onu bir kahin tanrı olarak nitelendirmişlerdir. Uzak kökeni ise Sanskritçeye dayanır. Prometheus, Hint mitolojisindeki ateş tanrısı Agni ile eşlenebilir. Sanskritçedeki “yakmak” anlamında kullanılan “mathaya”, Grekçedeki “metheus” sözcüğünün mitolojik kaynağını böylece açıklar: Prometheus ateşi çalarak insanları yaratandır.)
Tevfik Fikret’in Promete’sinden de birkaç beyit koyalım ki, konunun nereye gittiği anlaşılsın:
Kalbinde her dakika şu ulvi tahassürün
minkar-ı âteşinini duy, dâima düşün
(Meraklısı için: Kalbinde her dakika şu yüce özleyişin ateşten gagasını duy, daima düşün)
Onlar niçin semâda, niçin ben çukurdayım?
Gülsün neden cihan bana, ben yalnız ağlayım?
(not: üstünden yüz yıl geçen şu dizeler bugün yazılsa aykırı kaçacak tarafı var mıdır, sanmam!)
Önsözü çok uzattım biliyorum, aslında yazarın ukalalığı, sunduğu bilgiyle affedilebilir. Yazacaklarımız dallı budaklı bir çınar olduğu için kökü derinlerde olmalıydı.
Sıra geldi Argos Panoptis’e. Yunan mitolojisinde yüz gözlü bir canavardır. Panoptis “her şeyi gören” anlamındadır ve uykudayken bile birkaç gözü açıktır. Ben mitolojinin yalancısıyım, Argos'un yüz gözünün, bir tavuskuşunun kuyruğunda korunduğu söylenir. (Hani şu cennette cehennemi gören şair vardı ya yukarıda…)
Dibek dövenin hınk deyicisi olmayalım, konuya girelim.
Kanuni’nin Argos’u: Baki
Kanuni’ye yakınlığıyla bilinen Baki, yaşlılık döneminde şeyhü’l-islamlık beklemiş ne yazık ki muradına erememiştir. Kanuni’nin dışında II. Selim ve III. Murat’tan da destek görmüştür. Devrinin "sultanü’ş-şuarası"dır. (Anlamca şairlerin sultanı demek… Açıkçası padişahlara yakın olanları sevmem, sadece şiirine saygı duyarım.)
Mesela ne der bu sultanü’ş-şuara:
Baş eğmeziz edânîye dünyâ-yı dûn içün
Allâh’adır tevekkülümüz i'timâdımız. (Şu sefil, alçak dünya için Allah’tan başkasına baş eğmeyiz.) Gel de inan Baki Efendi'ye, ben inanmadım açıkçası.
Baki efendi üstüne bir gerçek anıya ne dersiniz? (Üstünden 400 sene geçmiş.)
Nef’î, fena Baki düşmanıdır, onun Zâtî ile kavgalarını bilir ve Zâtî’yi haklı görür. Baki’nin karga olan lakabına da göndermede bulunur:
“Dediler Zâtî’ye birkaç gammâz
Bâkî-i zâğ uğurlar sözünü
Dedi ol bülbül-i gülzâr-ı sühan
Besle kargayı çıkarsın gözünü” (Nef’î)
(Meraklısına açıklama: Birkaç laf taşıyan insan, Zâtî’ye koşup Bâkî senin sözlerini çalıyor dedi. O söz bahçesinin bülbülü de besle kargayı, çıkarsın gözünü dedi.)
Yormamak gerek okuru, bize her zaman gerekli… Sıra yarın kendini Promete hissedenlerde, Frankeştayn hissedenlerde...
.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...