Orada

Necmettin Yalçınkaya kullanıcısının resmi
Orada, mahkeme koridorlarında bekleşmek zordur; bıkkınlık verir insana…Yaşlı adam ilk kez böylesi bir yerde bulunuyordu; ağrına gidiyordu…

Epey bir uğraştan sonra, aradığı yeri anca bulabilmişti. İyice emin olmak için, gözlüğünün camını silip, kapının üzerinde asılı duran tabelaya birkaç kez dikkatlice baktı: “Bir No’lu Ağır Ceza Mahkemesi” yazıyordu tabelanın üzerinde. ‘Nihayet buldum!’ diye içten içe sevindi. Buruk bir sevinçti bu. Telaşla saatine baktı: ‘’Duruşma saatine yarım saat kalmış …’’ diye mırıldandı kendi kendine. ‘ ‘’İyisi mi aşağıya inip bir simit alıp onunla karnımı doyurayım’’ Öyle de yaptı...
Simitten kopardığı ufak bir parçayı ağzında çiğnerken, birden donakaldı. Karısı tam karşısında ve kendisine doğru geliyordu. Ağzı dolu halde karısına çıkıştı:
‘’Sana demedim mi ben, ‘evde kal, gelme peşimden!’ Ya yine kalbin sıkışırsa? Ben sensiz ne yaparım sonra?’’ diye konuştu sitemle.
Kadın acıyla karışık bir gülümsemeyle:
‘’Meraklanma canımın içi,’’ dedi. ‘’ Ben içimdeki yangını söndürüp de evden çıktım. Hem ben gelirken yolda bayılmayacağım diye kendi kendime söz bile verdim.’’
Başını kocasının omzuna yasladı. Adam simitten büyükçe bir parça kopardı, karısına verdi. “Kızma canımın için, ben bir anayım!” ıslak gözlerle kocasına baktı. Kocasının yüreği çoktan yumuşamıştı bile. “Tamam, tamam,” dedi, “bayılmayacaksın ama…” kadın başını sessizce “olur” anlamında öne salladı.
Birlikte merdivenleri çıkmaya başladılar. Mahkemenin olacağı kata çıktılar, soluk soluğa. Nedense asansöre binme fikri akıllarının ucundan bile geçmemişti. Hem burada mantık aramak boşunaydı. İkisi de duygu yüklüydü, akıllarına estiklerini yapıyorlardı.
Koridorda tahta bir banka bıraktılar yorgun bedenlerini. Adam bir sigara yaktı istemsiz. Başında anında dikiliveren bir görevli:
‘’Çabuk söndür sigaranı!‘’ diye bağırdı. ‘’Burada sigara içmek yasak!’’
Adam, oturduğu banktan kalkarak koridorun sonuna kadar yürüdü. Sigarasından derin bir nefes aldıktan sonra söndürdü sigarasını…
Mahkeme koridoru bir anda insanlarla dolup taştı. Uğultular yükseldi. Herkeste bir telaş bir acelelilik vardı. Yardım edecek birini arayanlar, tabelaları çözmeye çalışanlar, sağa sola koşturanlar… Koridoru arşınlayan ayakların üstlerindeki başlar, sağa sola hızla dönüyor, kapı üzerlerinde asılı duran tabelalara göz gezdirdikten sonra, içeriye; salonlara dalıyorlardı.
Birden koridorda bir bağrışma koptu. Yaşlı adam bağrışmanın geldiği yöne gözlerini dikip dikkatlice baktı. Jandarmalar öfkeyle kalabalığı yarmaya çalışıyordu. ‘’Yol açın! Yol açın!’’ Tüm gözler Jandarmanın arkasından gelen, elleri birbirlerine zincirlenmiş tutsaklara çevrilmişti. Tutsakların arkasında gene Jandarma vardı. Kimseye göz açtırmıyordu Jandarma, silahlarına sıkıca sarılmış ve elleri her an tetikteydi.
‘’Baba, anne, baba!’’ diye bir ses kopup geldi tutsakların arasından. Yaşlı adam oğlunun sesini tanımıştı. Tutsakların arasında oğlunu aradı gözleri. Buldu. “Oğlum, canım oğlum. Buradayız, yanındayız!”
 Anasına ve babasını sesini duyurmak isteyen oğlunu jandarma ağzını kapatarak engellemeye çalışıyordu. Kadın gözleri dolmuş, dudakları büzülmüş, dokunsalar ağlayacak bir haldeydi; oğlunu gördüğü an adliye koridorunun omzuna yüklediği yorgunluk ve bakışlarındaki durgunluk bir iki saniye içinde yok olmuştu sanki. Oğlu havaya sıçrayınca jandarmanın eliyle kapattığı ağzı boşa çıktı, daha güçlü,  ‘”Canım anam! Babam!’’ diye bağırdı. Ardını getiremedi. Jandarma onun konuşmaması için eliyle ağzını tutmaya çalışıyor bir diğer jandarma silahının namlusuyla dürtüyordu.
Kadın oğlunun kokusunu, nefesini hissetti. Ağlıyordu.
Mahkeme salonunun kapısı içerden aralandı. Mübaşir gözüktü. Elindeki listeyi okumaya başladı. İsimleri okunan tutsaklar tek tek içeri alındı. Tutuklu yakınları kapı önüne doluşmuştu. Tüm çabalarına karşın içeriye sokulmadılar. ‘’Yasak kardeşim, yasak! Ablam yasak! Amcam yasak!’’ diyen mübaşirin sesi koridorda yankılanıyordu. Baş edemeyince mübaşir jandarmadan yardım istedi. Jandarmalar kapının önüne etten bir duvar ördüler anında.
“Kapıdan uzak durun, “ dedi jandarmalardan biri.
‘’Neden oğlum bizi içeriye almıyorlar?” diye sordu bir tutuklu yakını.
“Biz de bilmiyoruz teyze!”
“Bahane mi yok sanki!“ dedi bekleyenlerden biri. “ Savcıya sorsan ’salon küçük, tutuklu sayısı fazla, gizli oturum ya da tutuklu yakınlarının taşkınlıkları sebep…’ diyebilir.”
Yaşlı adam ve kadın çaresizce tahta banka yeniden çöktüler. Acılarını ve sıkıntılarını yüreklerine gömerek… Gözleri çaresizce aralanmış, mahkemenin yapıldığı salona kilitlenmişti. Beklemenin sıkıntısıyla yaşlı adamı ter basmış, kadınınsa dili damağı kurumuştu. İçerden çıkacak mutlu bir haber ancak susuzluklarını giderebilirdi.
Yanlarından bir kadın hızla akıp geçti; kucağında bir bebek, sürekli viyaklayıp ağlıyordu. Yaşlı adam irkildi birden. Bebeğin acı feryatları ona oğlunu ansıttı; karısının ambulansla doğumevine taşınışını, koridorda saatler süren hummalı bir bekleyişini, bir biri ardına tutuşturduğu sigaraları, karısının çektiği doğum sancısı ve kendisinin dokuz doğurduğunu ve sonunda beyaz giysileri içinde güler yüzlü bir hemşirenin, ‘’ Müjde beyefendi bir oğlunuz oldu.’’ Deyişini aldığı haber karşısında sevinçte deliye döndüğünü bir film şeridi gibi ansıdı… Aradan otuz yıl geçmişti. Yüreği burkuldu, içi acıdı. Canı sıkıldı gözleri dolu dolu olmuştu.
Oğlunu gözlerinin önüne getirdi. Acıdı ona.’’ Ben mi babalık yapamadım oğul, yoksa sen mi iyi bir evlat olamadın?’’ diye soruyordu kendi kendine. Öfkelendi. Bir şeylere kızdı, küfretti içinden. Kalkıp bağırmak istedi. Vazgeçti korkuları ağır bastı. Bu nasıl bir düzendi böyle? Zengini yoksulu eziyordu hep. Özgürlük isteyeni içeri tıkıyordu. Bu nasıl bir devletti? Kendi gençlerinden korkuyor ve onlar için Darağaçları kuruluyordu… Bir anlam veremedi. Düşüncelere dalıp gitti. Karısı onu sarsmasa uyanamayacaktı belki de.
‘’Bey, bey ‘’ diye dürtükledi onu heyecanla. ’’Bak kapı açılıyor.’’
Bakışları biraz sonra açılacak kapıya yoğunlaşmıştı. Tutuklular ikişer ikişer çıkmaya başladılar içerden. Jandarma oracıkta iki kişiyi birbirlerine kelepçeliyordu hemencecik.
Oğulları gözükünce anne ve babanın heyecanları da artmıştı.
‘’Anne, baba! Ben ve beş arkadaşım tahliye olduk!’’ diye bağırdı. ‘Tahliye’ sözcüğünü duyan jandarma bu kez engel olmadı bağırmasına.
Beklemekten bitkin düşmüş anne ve babanın yüreği kuş olmuştu sanki. Oturduğu yerden kalkan babanın ağır bedeni hafiflemiş, oğluna kanat açan bir baba yüreğiydi artık.
Yaşlı adam sevinçten deliye dönmüştü. Kuş gibi havalanan yüreği oğlunun omuzlarına konuverdi.
Mendil Sen Kokuyordu Ozan Yayıncılık

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15
12/06/2023 - 15:04

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...