Şiir Üstüne-12

Barış Erdoğan kullanıcısının resmi
Şiirin Frankeştaynları, Prometeleri ve Argosları'na Devam (II) Bir Gözü Kara Şair, Bir Hallac-ı Mansur Yolcusu: Seyyid Nesimi

Ey şair, içinden çıkamayacağın hayallere dalma!
Denemenin sevdiğim yanı asık suratlı yazıya prim vermemesi. Sözcükleri eğip bük, istifle ne oluyor demezler. Ha, uydur uydur söyle şeklinde de düşünülmesin deneme. Yüzeyinden bakınca da göz korkutmalı. Gölün derinliği ördeğe, deryanınki şaire.
Hani bizim büyük sanatçılarla ilgili bir şey anlatılır ki doğru olduğunu onaylarım.
Boğaziçi çocuğu Abdülhak Şinasi Hisar, nazik mi nazik bir yazarmış. Eh babadan da asil adam. Öyle olmasa babası ona şair arkadaşları Abdülhak Hamit ve Şinasi’nin adını verir miydi? Neyse… Hiç kimseye “sen” diye seslenmezmiş. Kardeşiyle bile “siz”li konuşurmuş. Süleyman Nazif, Abdülhak Şinasi Hisar’ın ağzından hiç "sen" lafı çıkmadığına şahit olunca alay olsun diye sormuş:
Yahu Abdülhak Şinasi, sen fırsat buldukça Paris’e gider uzun uzun kalırsın. Acaba Sen (Seine) nehrine de “Siz” nehri mi diyorsun dostum?
Denemeden çıkıp şiirin kapısını çalalım artık. Şiir bir düşüncenin yayılmasında araçsa yazdığınız şiir değildir, düşüncelerin dize dize dizimidir ki Nesimi de şiiri bu amaçla kullanır. Kısaca şiir eşittir düşünce diyenler şiir yazdığını sanmasın, başka alanlarda ekmek arasın. Şiir hiç mi hiç düşünce midir, evet. Düşüncesiz şiir, içsiz ceviz midir de demeyin.
“içinde tren geçen bütün şiirler
bana batar” dediysem az şey dememişimdir, çok şey de var anlamayın.
Bir müzik parçasını dinlerken sözlere takılıp kalan kulaklarını kısa süre kaybetmiştir. Eskilerin “Yazdığın şiir olsun, dinlediğin türküm türküm türkü.” sözüne bayılırım. Çocukluğumuzda türkü dışında müzik dinlemek günah gibi bir şeydi, hafif müzik dinlerken ninem, - ana babaların bedduası seher rüzgârıyla savrulup gidermiş aslında- bana: “Çocuk, Tontolos’un cezasını çekesin.” deyiverince sözün arkasını aramaya gitmiştim de cevabını yıllar sonra bulmuştum.
Kork sevgili okurum kork, ninemin Tontolos dediği meğer Tantalos’muş ki en ağır bedduayı etmiş bana. Kadıncağızın ruhuna öyle berbat işlemiş bizim zorla dinlettiğimiz cızırtılar, o da böyle bir sözü ağzından kaçırıvermiş.
Tantalos, Zeus’un sırdaşlarından biridir. Tanrılara o kadar yakın ki yakınlığını ne yazık ki kötüye kullanmış. Sadece tanrılara özgü olan ambrosia ve nektarı insanlara sunmamış, bunların dışında sırları da insanlığın kulağına fısıldamış. Tantalos’un daha suçu var da yazmayı sürdürürsek adımız “mitoloji manyağı”na çıkar.
Zeus, Tantalos'a ayrıcalık tanımaz, Tantalos’u da Tartaros’a -cehenneme- yollar. Tantalos garibanı, şırıl şırıl akan bir ırmakta günlerce bekler, tepesinden de bin bir çeşit meyve sarkar. Susar ama sular çekilir, acıkır ama meyve dalları havalanır. Tanrıların gaddarı olmaz mı, âlâsı olur. Böyle bir işkence her dönemde görülür ki bu işkenceler tanrıların iki dudağının arasında bir püf hafifliğindedir.
Yola Nesimi diye çıktık, Tantalos’la sürdürdük. Oysa biz yolda Nesimi’nin koluna girip şiir koklayacaktık. Nesimi, Hurufilik adı verilen bir akımın sürdürücüsüydü. (Meraklısına notum vikipedi’den: Hurûfilik ya da Hurûf’îyye adını Arapça hurûf yani “harfler” kelimesinden alan, kutsal metinlerde harf ve kelimelerin sayısı, sırası ve diziliminin belirli şifreler barındırdığı iddiasıyla bunlardan ve kelime, cümle veya cümlecikleri oluşturan harflerin ebced değerlerinden metnin düz anlamı ile ilgili olmayan, telmih, ima, işaret gibi ikincil anlamlar çıkartan ve bu anlamlar üzerinden yeni anlayış ve kavrayışlara yol açan yaklaşımlara verilen addır.) Nesimi denince her okurun aklına gelen son mısralar:
.
İblisin talim ettiği yola minnet eylemem
.
Yeryüzünün halifesi hünkâra minnet eylemem
Nesimi günahsızının düşünceleri aslında şundan ibaretti: Tanrı’nın insan yüzünde tecelli etmesi, insana ait organları harflerle açıklaması. Halep uleması, Nesimi’ye dur dedi, o durmadı, düşüncelerini yaydı. Hani Elbe'den dönen Napolyon için söylenen "Bir hain yol alıyor." sözü onun için de söylendi. Fetva üstüne fetva verildi; bu zındık adamın (!) boynu vurulup derisi yüzülmeliydi. Ulema dedi ki, düşüncelerini açık açık dizelere dökemezsin, dökersen karşında bizi bulursun. Nesimi doğru yolda olan adamdı, bir garip Hallac'tı. Ne yazık ki derisi yüzüldü. Tarihler 1400’leri yeni geçmişti. Altı yüz sene ileri zıplayayım dedim, günümüze geldim, bir değişiklik yok. Her koltuk fetva makamı. Güneş doğudan doğar diyenlere hayranım (!) Onun,
“Arab nutku tutulmışdur dilinden
Seni kimdür diyen kim Türkmensin”
dizeleri ulemanın tepesini artırmada etkendir. O yine de şunda ısrar eder: İnsanın otuz iki harfli Fars alfabesine benzeyen yüzü, Tanrı’nın tecelli yeridir. Yeri gelir,
“Ben ol sâdık-ı kavlem ki Ca‘feri’yem
Hakîkat söylerem Hak Hayderî’yem”
demekten çekinmez.
14. yüzyılda Türkçeyi Yunus’tan sonra en iyi kullanan şairdir. Detayı sevmem desem de ilk müstezat, ilk terci-i bent yazan şairimizdir.
.
Bir Mujik Şair Yazar, Ceviz Büyüklüğünde Bir Şair: Mercimek Ahmet
Neden mujik dedim ben de bilmem. Doğumu ölümü bilinmemesi, yeri yurdu olmaması olabilir. Eh bir de mercimek mahlaslı olması elimi kuvvetlendirir. İyi ki II. Murat dönemini işaret eden bir çevirisi var. Aslında başka bir Promete’dir Mercimek. İçi dolu cevizdir. Hani Mevlana için "sanatı mabede sokan, sanatı ibadetten sayan adamdır" derler; Mercimek de insanlığı kabustan (!) kurtaran adamdır. Kabusname adlı nasihatname Mercimek’in eleğinden geçer, döneminin okurlarını allak bullak eder. Ahlak, tıp, ekonomi, şiir derken -okur beni bağışlasın- belden aşağı laflar eder. Kadınlarla ilgili yazdığı kısma hiç mi hiç giremem, meraklısı kitabın içeriğini bulup okur. Kabusname çevirisi ve çeviriye eklemeleri dönemin karilerini (okurlarını) afallatır. Peki Kabusname bir şiir midir, şiirimsidir. Dedik ya düşünce torbası şiir değildir. O bölümler için bir dize yakıştıralım:
“balıkçı öldü, neden gözleri teknesinde”
Onu da siz cevaplayın.
Yarın buğday tarlasında buluşmak dileğiyle… Yazdığımızın ve okuduğunuzun bereketi eksik olmasın. Amin.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...