Tanrı Öldü, Allah Yaşıyor

Osman Tatlı kullanıcısının resmi
Aslında tanrıyı Nietzsche öldürmedi. Tanrının öldüğünü ilan etme cesaretini gösterdi. Korkusuzca haykırdı. Akıllardaki ve gönüllerindekini dışa vurmuş olmalı ki kısa süre de yankı buldu.

Tanrıyı öldürenler bu kadar çoğunlukta olmasaydı Nietzsche’nin veciz sözü bugün el üstünde tutulur muydu?
Bana kalırsa Tanrıyı önce Aristo, artından reform hareketleri uzantıları öldürdü. İstikrarlı ve sistemli bir öldürüş. Mükemmel bir planla tanrı tarihe gömülme operasyonları yapıldı. Sonuç başarılı. El birliğiyle kendi tanrısını öldüren Hıristiyanlık dünyası bugünü tanrısız yaşamaya alıştı. Ve alıştırıyorlar.
Bir papazın oğlu, annesiyle sorunları olan Nietzsche kalplerden uzak, sadece lafızlardan kalan, bağnaz, gerici, tutucu velhasıl insanlara zarar veren bir tanrıyı öldürmekte haklıydı. Ya da bağırmakta. Peki, elin adamı kendi tanrısıyla hesaplaşırken bize ne oldu da tanrının ölüşünü sahiplendik.
Hesaplarda bir karışıklık olduğu kesin. Bizim Allah’ımız, onların Tanrısına benzemediği halde nasıl neden bu kadar benzerlikler kuruldu da aynı sonuca varıldı.
Bu nasıl bir yanılgı ve yanılsama ki, tanrıdan bir kaçış hali var. Tanrı insana ne yaptı? Ne istedi de? Tanrıyla bir hesaplaşmaya gidildi de tanrının ölümü gerçekleşti. Tanrıyla sorunu olanlarının buna bir cevapları olmadığı aşikârdır. İnsanın özelliğidir çoğu kere neden sevdiğini ya da neden nefret ettiğini bilmez. Bu iki zıt duygu genelde miras kalır. Ve kayıtsız şartsız mirası sahiplenme vardır. Bilemem ruhu, genelde kitleler arasında hızlı yayılan bir hastalıktır. Kimin nasıl yakalandığı bilinmez. Bir farkındalık yoktur.
Haydi, deyelim ki Hıristiyanlık dünyası bunu miras aldı. Ama biz Allah’ımıza nasıl kıydık. İşte bizimde hesaplaşacağımız soru budur. Anlamsızlığa sürüklenen konun merkezi burada yatmaktadır. Yüreklerimizin kapısını nasıl oldu da Allah’a kapattık. Onunla ve Onsuz yaşamaz olduk. Yani arada kaldık. Bir yandan bir parçamız bir yandan söküp atmak istediğimiz zararlı bir uzuv. Bu iki çelişki hayatlarımızı gri bir hal almasına neden oldu.
Cevabını bulmamız gerekiyor Allah nerde, nasıl yaşıyor? Ve bizim Allah’la sorunumuzun ne olduğunu yüreğimizin toz ve küf tutan yönlerini karıştırarak bulmamız gerek. Paslanmaya yüz tutan yüreğimizin sahipsizliği bizi huzursuz ediyor. Yürek sahibini ararken, bizim arkamızı dönmemiz kendimize ihanetimizdir. İnsanın kendine ihaneti, hayatın renksiz, silik ve huzursuz geçmesi demektir. Ondandır ki bugün insanlık mutsuz ve çaresiz bir avaredir.
Tanrıları karıştırmadan cesur cevaplar bulma zamanı gelip geçiyor. Birilerin kendine miras kalan kan davasını bizim neden güttüğümüzü öğrenmemiz gerekiyor. Gözleri kör eden bu kan davası yüzünden hayatla, insanla, kâinatla velhasıl kendimizle bir türlü barışık yaşayamıyoruz. En önemlisi bir anlam yumağı oluşturamıyoruz.
Osman Tatlı
osmantatli@gmail.com

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...