Zum Wohl -Şerefe-

Necmettin Yalçınkaya kullanıcısının resmi
Saat 10.40’tı beni alıp götürdüklerinde… Hemşire bir hap uzattı bana. ‘‘Yut bunu’’ dedi, ‘‘sakinleştirir seni.’’

İki hemşire altımdaki tekerlekli yatağımı asansöre taşıdılar. Oradan zemin kata, ameliyathaneye… Kısa boylu, esmer tenli, tıraşlı yüzüyle biri gördü beni. Yatağın üzerine asılı levhada ismimi okuyunca, sordu:
‘‘Dersimli misin?’’
‘’Bir yanım Dersimli’’ dedim. Gülümsedik birbirimize.
Narkozcu kadınla göz göze geldik. ‘‘Narkozu belden aşağı yapın’’ dedim.
‘’Olmaz.’’ dedi kendinden emin bir sesle. ‘‘Dayanamazsın.’’
‘‘Daha öncekilere dayandım ama.’’
‘‘Onların süresi kısaydı…’’ dedi gülümsedi, elimi tuttu. Bir anne, bir abla şefkatiyle başımı okşadı. Masmavi gözleri ışıl ışıl yanıyordu. ‘‘Bana güven’’ dedi, ‘‘içini serin tut.’’
‘‘Tamam’’ dedim çaresizce.
Damarlarıma iğnelerin batırıldığını hissediyordum… Bir süre sonra gözlerim kendiliğinden kapanmaya başladı. Koca bir karanlık üstüme abandı. Kendimden geçmişim. Sonrasını hatırlamıyorum.
Kendime geldiğimde duvardaki saat üçü gösteriyordu. Etrafıma bakındım. Diğer hastaları fark edince yoğun bakımda olduğumu anladım. ‘Demek ameliyattan çıkmışım’ diye geçirdim içimden. Hayatta olduğuma sevindim. Gözlerim telaşla karışık bir korkuyla sağ ayağıma gitti. Yerinde duruyordu. Parmaklarımı oynattım. Rahatladım birden. Camdan dışarıya baktım. Karşı kıyıların ışıkları Zürich Gölü’nün üzerine düşüyordu. ‘Demek saat sabahın üçü olmuş’ diye geçirdim içimden. Saati hesaplamaya çalıştım. Ameliyatımın üzerinden on altı saat geçmişti. Her yerime hortumlar takılı. Serumun birisi bitiyor, yerine yenisi takılıyordu hemen. Duvardaki saat çok yavaş ilerliyor, zaman durmuştu adeta. Bir hastabakıcı telefonu getirip, kulağıma dayadı. ‘‘Baba geçmiş olsun’’ dedi kızım Ezgi, ‘‘bizi çok korkuttun… Ameliyatın dokuz saat sürmüş, ama ‘umulandan daha güzel geçti’ dedi doktorun.’’ Eşim Nuran’ın sesi karışıyor Ezgi’nin sesine. ‘‘Söylesene kız, çok merakta kaldık… Bana da ver telefonu ben de sesini duyayım babanın.’’
‘’Sırası değil şimdi anne’’ dedi Ezgi. ‘‘Yormayalım babamı.’’
‘‘Odama çıkınca ararım ben sizi’’ dedim, ‘‘ağrılarım var, ağzımın tadı kaçmış. İçim dışım narkoz ve ilaç kokuyor…’’
‘’Tamam baba, ameliyatının iyi geçmesine çok sevindik’’ deyip telefonu kapattı Ezgi.
Birkaç saat sonra odama çıkardılar beni. Pencereden dışarıyı izlemeye başladım. Her yer ıslanmış. Sabah kadar yağmur yağmış anlaşılan. Dağların üzerinde sis bulutu var. Göl çok sakin. Gemiler sessizce yolcu taşıyor. Manzara desen bir harika. Hızla vuran kilisenin çanı Zürich şehrinin sakinliğini dağıtıyor bir anda. Bir karga gelip camın pervazına kondu. Bakışıyoruz. Bana aldırmaksızın pervazın kenarına biriken yağmur suyunu içiyor. Güne merhaba diyor bir çift serçe. Öyle ürkekler ki… Eşofmanlarını giymiş birkaç kadın hızlı adımlarla asfaltları aşındırıyor.
 
Başım gökyüzüne kayıyor… Küme küme gri bulutlar tüm Zürich şehrinin üstünü kapatmış. İçim kararıyor birden. Tekrar Zürich Gölü’ne kayıyor bakışlarım. Bir gemi gölün suyunu yara yara ilerliyor. Birkaç martı takılmış peşine.
‘‘Tam balık yakalama zamanı’’ diyen birkaç adam oltalarını suya atmış, sabırla balığın vuracağı anı bekliyor. Her şey tam yüz metre kadar ilerimde oluyor, ama onca güzelliğin arasına -çok istememe rağmen- katılamıyorum. Hayıflanıp ‘‘Kahretsin’’ diyorum.
Sağımdaki yatakta yatan hasta uyanıp, ‘‘Geçmiş olsun’’ diyor bana.
‘‘Size de…’’ diyorum.
O sırada doktorlarım geliyor yanıma. Halimi hatırımı soruyorlar. Hemşirelere neler yapmaları gerektiğini söylüyorlar. Onları selfi yapmadan salmıyorum. Zafer işareti yapıyorum. Gevrek gevrek gülüyorlar.
Ağrılarım bir yana gazdan ötürü karnımda müthiş kuru bir sancı var. Resmen kıvrandırıyor beni. Karnımı ovuyorum. Bir hemşire yanıma yaklaşıyor. Karnıma masaj yapıyor. ‘‘Sal gitsin’’ diyor, ‘‘rahatlarsın.’’
‘‘Ama sizden utanıyorum’’ diyorum.
Gülüyor. ‘‘Ama siz hastasınız’’ diyor. ‘‘Utanmayın.’’
Yanımdaki hastayı gösteriyorum. Bakıyor. ‘‘Kulaklık var kulağında müzik dinliyor, sal gitsin duymaz sizi.’’ deyip gidiyor.
Ikınıp zorlanıyorum. Sonunda gaz çıkarmayı başarıyorum. Karnımdaki kuru sancı bir anda dağılıyor, gazını çıkarmış bir bebek kadar hafif hissediyorum kendimi.
Akşama doğru bu kez yanımdaki hasta başladı gaz çıkarmaya. Gaz çıkarmıyor, top atıyor sanki mübarek. Bakıştık. Elimdeki su bardağını kadeh kaldırır gibi havaya kaldırdım. ‘‘Zum Wohl –şerefe-’’ dedim.
Kıkır kıkır gülmeye başladık.

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15
12/06/2023 - 15:04
11/27/2023 - 08:07

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...