Kara Gölge

Berivan Yıldız kullanıcısının resmi
Rengi solmuş eski elbisesi, ayağında yırtık naylon ayakkabısıyla oturmuştu çeşmenin başına Dine. Dizlerini karnına çekmiş, kollarıyla sarmıştı. Ayrılık, yaşadıkları kor gibi gelip yüreğine yerleşmişti yine.

Bir yerlerde bir şey unutmuş, bırakmış, kaybettiği şeyi arıyor, özlüyor, korkuyor ara ara içten içe söyleniyordu. Dine dili dönmez, sesi çıkmaz, konuşamaz bir divaneydi işte.

Güneş daha doğmadan sabahın ilk saatlerinde gelir çeşmenin başına oturur, hava kararınca eve dönerdi. Köydekiler onu bilir, iyi tanırdı. Kimi zaman çocukların kovaladığı, büyüklerinse pişkin pişkin gülerek dalga geçtikleri köyün deli kızı Dine’yse habersizce anlamsız bir şekilde gülümser geçerdi.  Köy meydanında, saçı başı dağılmış, kirden yüzünün rengi anlaşılmayan, yalınayak dikenlere, taşlara basa basa yürüyen yirmili yaşlarında olan bu kızı gören yabancılar; korku ve telaş içinde onlara eşlik eden rehberlerine dönerek: "Kim bu?" diye sordular. Rehber kırgın ve acıyan bir ses tonuyla:" Haa! O mu? Deli Dine'dir o. Doğduğu günden bugüne böyledir. Korkmayın, sakindir kimseye karışmaz. "dedi.

Annesi, öğlen saatlerinde içine peynir ve tereyağı koyduğu bir parça ekmeği çeşme başında oturan Dine'nin eline tutuşturup evine dönerdi. İçi yansa da, gözleri dolsa da kızının bu haline alışması yıllar olmuştu.

 Günlerden bir gün köyde düğün vardı. Ev halkı diğer köy ahalisi gibi koşarak düğün evine gitmişti. Düğün evinden gelen seslerle beraber köyün sessizliği de dağılıp bozulmuştu. Dine'yse tüm ısrarlara rağmen evde kalmıştı. Daha sonra dışarı çıktı. Köyün üstünü gri, ince bir sis tabakası kaplamıştı. Bu matemi renk onu ürküttü. Bahçede bir ceviz ağacının altına büzülmüş, soğuk ve sert esen rüzgârda elindeki sopayla toprağı eşeliyordu. Önünde kocaman bir kara gölge belirdi. Her zamanki gibi masum ve ürkek gözleriyle baktı. Hayatında ilk defa korkuyordu Dine. Karşısındaki adamın yüzü görünmüyordu, ufak adımlarla ona çok yaklaşmıştı. Kalkıp eve doğru yöneldi. Tüm gücüyle onu tutup samanlığa atmıştı kara gölge adam. Dine konuşamıyordu, bağıramıyordu. Karşısındaki dikenli kollarıyla ona sarılan, sıkan bir şeydi. Bir an ürperdi, dudakları kurudu, tüm vücudu kasılmıştı. Üstündeki ağırlıkla beraber nefesi kesilmiş, göğsü acıyla inip kalkıyordu...

 Gözlerinden akan yaşlar yanaklarından süzülüp boynuna, boynundan göğsüne bir ırmak gibi akıp gidiyordu. Canı çok yanmıştı, ayağa kalkmaya takati yoktu. Zalimce, vahşice, canice saldıran kara gölgenin ona tarif edilemez bir acı, bir ağrı verdiğinin farkındaydı. Saatler sonra öylece uykuya dalmıştı.

Her zaman olduğu gibi babası, annesi, kardeşleri günün işlerine dalmıştı, Dine'den habersiz ve ilgisizce... Dine’nin karnı normal olmayan bir halde büyüyordu, büyüyordu. Ve günler olmuştu onun kendi dünyasının çıkmazında boğulmaya terk edilişi. Ona tarifi olmayan bir kötülük olduğunun farkındaydı. Ürkek, dalgın, kırılgan... öylece dağılıp gidecekmiş gibi duruyordu. Bilinmezdi, ona bu vicdansızlığı yapan belki de bazen onunla dalga geçen, gülen biriydi. Bu nedenle iyi niyetle yaklaşan insanlardan bile kaçıyordu. Hayatında ne zaman dineceğini asla bilmediği acı karnının büyümesiyle artık başka hallerle başladı. Her şeyden habersizce karnı, bir bebekten çok gaddarca dövüleceği, aç bırakılacağı, ahıra kilitleneceği günlere gebeydi. Ailesi için utanç olan bu bebekten kurtulma yolları çok çok fazlaydı. Günlerce tekme tokat dövüldü. Esasında az olan şefkat kaybolup gitmişti çevresindeki insanların yüreğinden. Haber çok çabuk duyulup yayılmıştı. O artık Deli Dine'yle beraber günahkâr Dine olmuştu. Sorgulanan yalnızca oydu. Ahlaktan, insan olmanın erdemlerinden bahseden bu insanlar, aslında insanlığa ne kadar ihanet ettiklerini bilmiyorlardı. Dine tüm olanlara karşı sessiz, savunmasız, kimsesiz ve çaresizdi. Gözlerindeki yaşlar belirsiz iniltilerine karışıyordu. Bazen titreyen elleriyle karnına dokunur, anlamsız bir gülümsemeyle uzaklara dalar giderdi.

Kişiyi insanlığından utandıran, ruh dünyasını paramparça eden tecavüze uğramış, hamile kalmıştı. Kim olduğunu ne kendisinin ne de ailesinin bilmediği bir kara gölgenin saldırısına uğramıştı. Geldiği karanlıktan tekrar o karanlığa gömülen biriydi. Geçen bu zamanda neler yapıldıysa da bir türlü çare olmadı doğması ve yaşaması asla arzu edilmeyen çocuğa. Kara bulutların kapladığı gökyüzüne zifirî bir karanlık çökmüştü. Her adım yeni bir adımı, her soluk yeni bir soluğu güçlükle var ediyordu Dine'de. Onun için mabetleşmiş samanlığa gitti. Annesinin getirdiği ebe kadının yardımıyla kurtulmuştu o şişlikten ve de yükten. Doğrulmaya çalıştı bir an. Elini annesine uzatarak bir şeyler mırıldandı, bebeği almak, görmek istiyordu. Ama olmadı, ebe kadın ona söylendiği gibi kucağında bebekle karanlıkta kayboldu. Tıpkı canı yanan kara gölgeli gece gibi. Hafiflemişti bedeni ama zihni, ruhu, yaşamı asla unutamayacağı karanlıklarla dolmuştu...

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15
12/06/2023 - 15:04

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...