PEMBEDEN BAŞKA RENKLER

Oya Uslu kullanıcısının resmi
Denize baktım. Masmavi enginlik beni kendine çekti. Kıyılarına, oya oya işlemelerine hayran kaldım. Konak İskelesinden bir vapur kalktı o sırada, Karşıyaka’ya doğru yöneldi. Vapur ilerlerken sular köpük köpük beyaza büründü. Birkaç martı onun çevresinde dönüp durdu. Sonra bir başka vapur oraya doğru yöneldi. Ardından koskoca bir yük gemisi tüm görkemiyle İnciraltı açıklarından Ege Denizi’nin iç kısımlarına doğru ağır ağır ilerledi. Deniz ipek bir çarşaf gibi... Alsancak Limanı’nın ötesinde karaya en çok sokulmuş.

 İkisinin öpüştüğü yer burası işte. Denizle kıyılar sevi­şir ve deniz hiç durmadan kıyılara ilânı aşk eder. Bıkmaz, usanmaz, bin yıllar boyunca.
“Deniz ne kadar güzel…” diye düşündüm. İnsana nasıl da huzur veriyor. Hatta bir genişlik var sanki içimde. Ne olabilir ki bu? Kordon boyunda arkadaşla­rımla otururken de aynı duyguyu hissetmiştim. Mavi, mavi, mavi... En­gin, derin, sonsuz, sı­nırsız... Anlamı ne olabilir bu rengin? Nedir acaba mavinin gizemi, sihri? Ah umut, umut tabii! Mavinin anlamı budur. Umudun yeryüzünde bolca var olduğunu söylüyor bizlere bu renk. Onun için çekiyor bizi, huzur veriyor. Ve yarınları seriyor gözlerimizin önüne, ‘Alın, sarılın!’ dercesine...”
Işıldayan gözlerle Yunus’a baktım.
“Umudun rengi mavi…” dedim. “Mavi çok güzel bir renk... Baksana Yunus!”
Yunus bir denize, bir de bana baktı. Onun da gözleri ışıldadı. Sevinçle,
“Keşfettin mi Funda maviyi?” dedi. “Keşfettin mi? Afe­rin sana!”
“Evet. Sen haklıymışsın. Pembeden başka renk­ler de varmış yeryüzünde. Örneğin mavi varmış. Bu çok güzel bir renkmiş.”
“Evet. Ne mutlu sana ki bunu görebil­din!”
Coştum iyice. Gözlerimde yıldızlar parıldadı. Aynı duygu­nun arkadaşımı da sardığını fark ettim.
“Şimdi de başka renkleri gör bakalım!” dedi.
Güneşe baktım. İnciraltı semalarından batmak üzereydi. Sarı bir topa benziyordu. Sı­caktı, yakıyordu.
“Sarı sevginin rengi…” dedim. “Sıcak çünkü. İçinde tüm sevgiler var.”
“Haklısın Funda. Ben de seni sarı bir sevgiyle, yoldaşça seviyorum.”
“Ben de seni aynı şekilde seviyorum.”
Yunus gözlerimin içine baktı.
“Gözlerinde hem mavi, hem de yeşil var. Maviyi buldun, şimdi de yeşili bul bakalım.”
Fuara baktım. Yemyeşil... Ağaç­lar ne kadar da güzeller. Uzunca bir süre gözle­rimi alamadım oradan, baktıkça bakasım geldi. “Ne güzel, ne derin bir renk bu yeşil. diye düşün­düm. “İnsanın içinde kaybolası, eri­yesi geliyor. Ah, derin, derin, derin... Nedir derin olan? Ben neyi oku­duğumda çok derin demiştim. Ta­bii ya; Diyalektik ve Tarihsel Materyalizmi! Öy­leyse teori, teoridir derin olan. Felsefe, sosyal bilimler, hatta fen bilimleri... Ve akıl,  düşünmektir yeşilin rengi.”
“Yeşilin anlamı bilim­sel düşün­cedir.” dedim. “Onun için böyle derin... Felsefi, bilimsel yanı var. Tıpkı diyalektik gibi!”
Yunus’un şaşkınlığına hayranlık karıştı. Göz­leri irileşti.
“Diyalektik gibi mi? Doğrusu bunu ben bile düşü­nememiştim. Aferin, kutlarım seni!”
Gururlandım. Sonra,
“Pembe mutluluk rengidir.” dedim. “Beyaz temiz olduğu için masumiyeti simgeler. Siyaha karamsarlık diyebiliriz ama bence yine de bu her zaman geçerli değil. Sonra turuncu neşelidir. Eflatun hem mutlu hem umutludur.”
“Kızıl bizim rengimizdir. Haydi, onu da söyle!”
Yine güneşe döndüm yüzümü. Gökyüzünden bi­raz daha aşağılara inmiş, batımına az kalmış. Çevresi, özellikle alt kısmı kızıl… Denize sokulu dağların ucu da öyle... Üs­telik deniz de aynı renk olmuş şimdi. Uzaklar­dan bir kuş uçtu o sırada, gü­neşe sokuldu ve belki de bugünlük son selâmını söyleyip tekrar uzaklaştı. Güneş ona bir öpücük gönderdi. Du­dakları bir açıldı, bir kapandı. Ah, Ege Denizi öyle güzel ki şimdi; batan güneşle dans edi­yor âdeta. Kıyılar, dağ­lar, ge­miler onlara eşlik ediyor ve mutluluk gün batımında cisimleşerek ifade­sini buluyor. Ah Tan­rım! Güneş iyice tutuştu ve aşa­ğılara indi. Sarılığı hemen hemen yok oldu, çok hoş bir renk aldı. Ve ben öyle sevinçliyim. Niye ki, taşar gibiyim? Üstelik kulağıma şarkı sözleri geli­yor. Bu sesler de ne böyle? Ne söylüyorlar?
‘Ufuktan bir güneş doğuyor,
Gecekondulardan geliyor halk
Tüm Şili türküler söylüyor.
Venseremos, Venseremos kıralım zincirlerimizi
Venseremos, Venseremos zulme ve yoksulluğa paydos!’
“Zafer, zafer!” dedim birden. “Kızıl çığlık çığlığa bir renk­tir. İsyanı, zaferi, özgürlüğü anlatır. Onun için bizim rengimizdir.” Ve coşkuyla bağırdım. “Özgürlük! Özgürlük! Özgürlük!”
Yunus yine yüzüme hayranlıkla baktı. Bir an beni tutup kucaklayacak gibi oldu, sonra sanırım kendini tuttu. Yine sevinçle,
“Aferin!” dedi.
Arkamızı dön­dük. Kale bir taca benziyordu. İzmir’imiz bizim zaferimizin tacını şimdiden takmış gibiydi. Çığ­lık çığlığa bir sevinçle yarınları düşündüm, kur­tuluşu iliklerimde hissettim.
 
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15
12/06/2023 - 15:04
11/27/2023 - 08:07

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...