İkisinin öpüştüğü yer burası işte. Denizle kıyılar sevişir ve deniz hiç durmadan kıyılara ilânı aşk eder. Bıkmaz, usanmaz, bin yıllar boyunca.
“Deniz ne kadar güzel…” diye düşündüm. “İnsana nasıl da huzur veriyor. Hatta bir genişlik var sanki içimde. Ne olabilir ki bu? Kordon boyunda arkadaşlarımla otururken de aynı duyguyu hissetmiştim. Mavi, mavi, mavi... Engin, derin, sonsuz, sınırsız... Anlamı ne olabilir bu rengin? Nedir acaba mavinin gizemi, sihri? Ah umut, umut tabii! Mavinin anlamı budur. Umudun yeryüzünde bolca var olduğunu söylüyor bizlere bu renk. Onun için çekiyor bizi, huzur veriyor. Ve yarınları seriyor gözlerimizin önüne, ‘Alın, sarılın!’ dercesine...”
Işıldayan gözlerle Yunus’a baktım.
“Umudun rengi mavi…” dedim. “Mavi çok güzel bir renk... Baksana Yunus!”
Yunus bir denize, bir de bana baktı. Onun da gözleri ışıldadı. Sevinçle,
“Keşfettin mi Funda maviyi?” dedi. “Keşfettin mi? Aferin sana!”
“Evet. Sen haklıymışsın. Pembeden başka renkler de varmış yeryüzünde. Örneğin mavi varmış. Bu çok güzel bir renkmiş.”
“Evet. Ne mutlu sana ki bunu görebildin!”
Coştum iyice. Gözlerimde yıldızlar parıldadı. Aynı duygunun arkadaşımı da sardığını fark ettim.
“Şimdi de başka renkleri gör bakalım!” dedi.
Güneşe baktım. İnciraltı semalarından batmak üzereydi. Sarı bir topa benziyordu. Sıcaktı, yakıyordu.
“Sarı sevginin rengi…” dedim. “Sıcak çünkü. İçinde tüm sevgiler var.”
“Haklısın Funda. Ben de seni sarı bir sevgiyle, yoldaşça seviyorum.”
“Ben de seni aynı şekilde seviyorum.”
Yunus gözlerimin içine baktı.
“Gözlerinde hem mavi, hem de yeşil var. Maviyi buldun, şimdi de yeşili bul bakalım.”
Fuara baktım. Yemyeşil... Ağaçlar ne kadar da güzeller. Uzunca bir süre gözlerimi alamadım oradan, baktıkça bakasım geldi. “Ne güzel, ne derin bir renk bu yeşil.” diye düşündüm. “İnsanın içinde kaybolası, eriyesi geliyor. Ah, derin, derin, derin... Nedir derin olan? Ben neyi okuduğumda çok derin demiştim. Tabii ya; Diyalektik ve Tarihsel Materyalizmi! Öyleyse teori, teoridir derin olan. Felsefe, sosyal bilimler, hatta fen bilimleri... Ve akıl, düşünmektir yeşilin rengi.”
“Yeşilin anlamı bilimsel düşüncedir.” dedim. “Onun için böyle derin... Felsefi, bilimsel yanı var. Tıpkı diyalektik gibi!”
Yunus’un şaşkınlığına hayranlık karıştı. Gözleri irileşti.
“Diyalektik gibi mi? Doğrusu bunu ben bile düşünememiştim. Aferin, kutlarım seni!”
Gururlandım. Sonra,
“Pembe mutluluk rengidir.” dedim. “Beyaz temiz olduğu için masumiyeti simgeler. Siyaha karamsarlık diyebiliriz ama bence yine de bu her zaman geçerli değil. Sonra turuncu neşelidir. Eflatun hem mutlu hem umutludur.”
“Kızıl bizim rengimizdir. Haydi, onu da söyle!”
Yine güneşe döndüm yüzümü. Gökyüzünden biraz daha aşağılara inmiş, batımına az kalmış. Çevresi, özellikle alt kısmı kızıl… Denize sokulu dağların ucu da öyle... Üstelik deniz de aynı renk olmuş şimdi. Uzaklardan bir kuş uçtu o sırada, güneşe sokuldu ve belki de bugünlük son selâmını söyleyip tekrar uzaklaştı. Güneş ona bir öpücük gönderdi. Dudakları bir açıldı, bir kapandı. Ah, Ege Denizi öyle güzel ki şimdi; batan güneşle dans ediyor âdeta. Kıyılar, dağlar, gemiler onlara eşlik ediyor ve mutluluk gün batımında cisimleşerek ifadesini buluyor. Ah Tanrım! Güneş iyice tutuştu ve aşağılara indi. Sarılığı hemen hemen yok oldu, çok hoş bir renk aldı. Ve ben öyle sevinçliyim. Niye ki, taşar gibiyim? Üstelik kulağıma şarkı sözleri geliyor. Bu sesler de ne böyle? Ne söylüyorlar?
‘Ufuktan bir güneş doğuyor,
Gecekondulardan geliyor halk
Tüm Şili türküler söylüyor.
Venseremos, Venseremos kıralım zincirlerimizi
Venseremos, Venseremos zulme ve yoksulluğa paydos!’
“Zafer, zafer!” dedim birden. “Kızıl çığlık çığlığa bir renktir. İsyanı, zaferi, özgürlüğü anlatır. Onun için bizim rengimizdir.” Ve coşkuyla bağırdım. “Özgürlük! Özgürlük! Özgürlük!”
Yunus yine yüzüme hayranlıkla baktı. Bir an beni tutup kucaklayacak gibi oldu, sonra sanırım kendini tuttu. Yine sevinçle,
“Aferin!” dedi.
Arkamızı döndük. Kale bir taca benziyordu. İzmir’imiz bizim zaferimizin tacını şimdiden takmış gibiydi. Çığlık çığlığa bir sevinçle yarınları düşündüm, kurtuluşu iliklerimde hissettim.
PEMBEDEN BAŞKA RENKLER
Denize baktım. Masmavi enginlik beni kendine çekti. Kıyılarına, oya oya işlemelerine hayran kaldım. Konak İskelesinden bir vapur kalktı o sırada, Karşıyaka’ya doğru yöneldi. Vapur ilerlerken sular köpük köpük beyaza büründü. Birkaç martı onun çevresinde dönüp durdu. Sonra bir başka vapur oraya doğru yöneldi. Ardından koskoca bir yük gemisi tüm görkemiyle İnciraltı açıklarından Ege Denizi’nin iç kısımlarına doğru ağır ağır ilerledi. Deniz ipek bir çarşaf gibi... Alsancak Limanı’nın ötesinde karaya en çok sokulmuş.
Kategori:
Bunları Okudunuz mu?
Hapishane Edebiyatı
Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...
Konuk Yazarlar
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum.
Bir süre sonra,...