Emerikın Kahvesi

A.Z. ÇAMUR kullanıcısının resmi
Bugünlerde bana kahve demeyin hiç. Ne geldiyse başıma kahve yüzünden geldi. Bir kahvenin kırk yıl hatırı eskidenmiş. Amerikan kahvesi çıktıktan beri kahvede hatır da kalmadı. Zaten Amerikan adının girdiği neyin tadı var ki?… Amerika ne de tat bıraktı ki?…

Geçenlerde birkaç dostumla birlikte yemeğe gittik. Yemek deyince, -hele akşam yemeği- deyince tabi ki yanında içki de bitiveriyor. Rakıya da yeni zam gelmiş. Çivi çiviyi söker örneği tatlı söz, güler yüz ve sohbetle içkinin buluştuğu güzel bir gece yaşadık. Güzel bir müzik içinde bulunduğumuz ortamı daha da renklendirmişti.
 
“Ruhlarımız demini, sözlerimiz kıvamını buldu” diyorduk ki salondan gök gürlemesi gibi bir ses yükseldi. Rakının şişede durduğu gibi durmadığını kavrayamayanlardan birisi mikrofonu kapmış, içkiyle birlikte dışa vurmuş olan iç dünyasının fırtınasını bir türkünün anasını ağlatarak dışarı fırlatıyordu. “Bir söyler geçer” dedik. Ama galiba bizim toplumsal kültürümüzde var, mikrofonu kapan bir daha bırakmak istemiyor. Benzeri örneğini meclis toplantılarında, televizyonlardaki tartışma programlarında çok görmüşsünüzdür. Kafası iyice dumanlanan arkadaş mikrofonu bırakmak bilmiyordu.
Her masa, kendi duygu ve düşünce fırtınası içinde burgaçlandığından kulak da asan yoktu. Ama bizim Osman hemen ayağa fırlayıverdi:
-Yahu bırakın kafamızı patlatmasını ama bin yıllık kültürümüzün katline dur diyecek bir kimse yok mu?
Ortalık bir dalgalandı, bir duruldu. Baktık ki işin sonu tatsızlaşacak, “ağır ağır buradan palamarları çözelim, demir atacak başka bir liman bulalım” dedik. Hesabı tuzlu yerinden ödeyip kalktık. Dışarı çıkınca başka bir tartışma başladı.
-Başka bir yerde devam edelim.
-Yeter, benim evden aldığım iznim bu kadar.
-Gelin bir işkembe çorbası içelim, tuzlama ya da şirdenle midemizi bastıralım,
-Hesabı tuzlu ödedik, bir de tuzlamaya ne gerek var?
Mustafa,
-Arkadaşlar, haydin falanca yerde birer kahve içelim; yarım kalmış sözümüzü tamamlayıp evlerimize dağılalım, dedi.
“Tamam” deyip bir kafeden içeri daldık.
Gelen garsona “birer az şekerli söyleyelim dedik ama aldığımız cevap, sinirlerimizi daha da yamulttu;
-Abiler bizde Türk kahvesi yok, isterseniz birer emerikın kahvesi yaptırayım.
Osman iyine fırladı ayağa:
-Yahu Amerika sadece Kuzey Irak’ta kafamıza çuval geçirdi diyorduk; şimdi gelmiş ta buralara; keyfimizin, zevkimizin başına çorap mı örecek. Türk vatanında Türk kahvesi içemeyecek miyiz? Ben Amerika’nın da… Amerikan kahvesinin de ta… diye söze başlayınca ağzını kapattık. Kafası gözü patlatılan türküden sonra bir de kahve skandalı Osman’ın ulusallık ayranını iyice köpüklendirmişti. Bir tatsızlık çıkmasın diye dışarı yöneldik.
İbrahim,
-Ben bir elimi, yüzümü yıkayayım, deyip lavaboya yöneldi.
Biz dışarda İbrahim’i beklerken, içerde bir hareketlenme oldu. İçeri daldık. Zayıf, kısa, ince yapılı birisi, biz gittikten sonra Emerikın kahvesini höpürdetirken arkamızdan söylenmeye durmuş:
-Bir Türk Malı tutturmuşlar gidiyorlar; yerli malı yurdun malı okul müsamerelerinde kaldı artık –gerçi şimdi oralarda da kalmadı ya- bırakın keyfimizi Emerika veriyorsa versin, ne olur yani. Bak önce vahşi Afganları eğittiler, şimdi de Araplara uygarlık götürüyorlar, bir de bize gelseler de şu geri kafaları uygarlaştırsalar. Keyif meyif bırakmıyorlar insanda… Sarhoş olduklarına bakmasam tuttuğum gibi dördünü de…
Derken lavabodan dönen 1.90’lık İbrahim, bu Emerikın hayranının yakasını toparlayıp Richter ölçeğine göre 7.8 şiddetinde sarsmaya, sallamaya başlamış. Biz de içeri girince kıyamet koptu. Kafenin içinde küçük ölçekli bir Emerikın-Türk harbi başladı. Biz Emerikın yanlılarını bulmuşken Amerika’ya olan tüm hıncımızı, sadece bizim değil, Amerika’nın ezdiği tüm mazlum ulusların hıncını çıkarmaya başladık.
Tabi işin sonu sizin de tahmin edeceğiniz gibi karakolda bitti. Emerikıncılarla birlikte nezareti boyladık. Onlarla aynı bölmeye koyulunca Emerikıncılar feryada başladı:
-İnsan hakları yok mu? Bizi bu barbarlarla neden aynı yere kapatıyorsunuz? Can güvenliği istiyoruz…
Biz, öte yanda İbrahim’le Osman’ı zor zaptediyoruz. Sabaha kadar Türk-Emerikın soğuk savaşı sürdü. Sabahleyin ifadelerimizi aldılar. Görevliler, her iki tarafın da ifadesini soğukkanlılıkla aldı. Kafe sahibi zarar-ziyan tespiti yaptırdı. Kafede bir milyardan fazla zarar vardı, inen camlar, kırılan sandalyeler, masalar... Görevliler, bir bizim sıradan memur kılığımıza, bir de Nike ayakkabılı, yabancı yazılar bulunan yabancı markalı tişörtleri bulunan Emerikıncılara baktılar. İçlerinden biri gizlice bana göz kırptı:
-Maç kaç kaç bitti, diye sordu;
-Dört sıfır galibiz, deyince, Polis Emerikıncılara ve bize:
-Bu işi burada kapatın, koca koca adamlarsınız, kafe sahibinin zararını birlikte ödeyin, dedi.
Emerikıncılar,
-Ama biz dayak yedik, mağduruz, şikâyetçiyiz diye tutturunca…
Polis:
-Ortada ağır tahrik var; “Türk” ismine tecavüz var, iş oraya varırsa okkanın altında siz kalırsınız, diye çıkışınca Emerikıncılar yelkenleri indirdiler.
Neyse bizi uzlaştırdılar ama içemediğimiz Türk kahvesi bize beş yüz liraya patladı. Bundan sonra bana hiç kahve sözü etmeyin, kahve de ısmarlamaya kalkmayın. Rize çayı nemize yetmiyor
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15
12/06/2023 - 15:04
11/27/2023 - 08:07

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...