İlk kemoterapimi almaya az bir zaman kalmışken bir gece vakti Aygül' ün bir fotoğrafı düşüyor karşıma bilgisayarda. Bugün onun ölüm yıldönümü! Seneler geçmiş aradan.
Annem erken yattı, bahçedeyim. Birdenbire çok gerilere gittim, yıllar öncesine...
Aygül'le aynı şirkette çalışıyorduk. Mimardı. Çok severdim onu. Saçları parıl parıl parlardı. Kuaförü ikinci adresiydi âdeta. Uzun boylu, bakımlı ve çok güzeldi. Çok da uysal biriydi. Birine sinirlendiğini, sesini yükselttiğini hiç kimse duymamış, görmemiştir. "Sinirlerini mi aldırdın kız?" diye takılırdım hep ona.
Ben işten ayrıldıktan sonra eskisi kadar görüşemez olmuştuk. Yalova'daydım. Bir sabah erken saatlerde eski şirketten Şenay aradı beni. "Aygül ölmüş, cenazesi bugün kaldırılacak!" dedi. Fırlayıp gittim İstanbul'a, cenazesine yetiştim. Neden öldü, nasıl öldü? Hiçbir şey öğrenemedim o gün o kalabalıkta. Çok üzüldüm Aygül’e ve geride bıraktığı on altı yaşlarındaki oğluna.
Çok sonra öğrendim gerçekleri!
Aygül çalışırken pek izne çıkmazdı. Alışverişi de bir o kadar çok severdi. Birikmiş epey izni vardı. Bir gün izinlerini kullanıp Amerika'ya tatile gittiğini duydum. Veda etmemişti bize. Oysa hepimiz izne çıkarken büyük bir mutlulukla ilan eder, nispet yaparcasına veda ederdik birbirimize. O ise sessiz sedasız, üstelik de Amerika'ya gitmişti. "Alışverişe gitmiştir" diye gülüştük arkasından. Sanırım bir ay kadar kayboldu, gözükmedi ortalıkta.
Hafta başıydı, sabah sabah masama henüz geçmişken, arkadaşlardan biri "Aygül döndü" dedi, "burnuna da estetik ameliyat yaptırmış." Yanına gidiyordum ki merdivende karşılaştık. "Aaa Aygül, ne vardı ki senin burnunda? Neden böyle bir şeye ihtiyaç duydun" dedim.
Keşke demeseydim!
Güldü sadece... Yüzündeki o ifade halâ gözümün önünde.
Meğer Aygül meme kanseriymiş! Memesi alınmış. Amerika'ya da silikon yaptırmaya gitmiş! Ancak bunu herkesten sakladığından, dönüşte dikkatleri memesine çekmemek için burnuna da estetik yaptırmış. Olacak iş midir bu?
Onun o ruh halini ancak şimdi anlayabiliyorum.
Birkaç yıl sonra metastaz yapmış. O sıralar o da işten ayrıldığı için kemoterapilerini bizden saklaması daha kolay olmuş tabi. Son iki yılı çok kötü geçmiş. Zaten herkesle ilişkisini kesmişti. Arada bir eski arkadaşlar buluşurduk. O hiçbirine katılmaz olmuştu. Telefonda geleceğini söylerdi ama gelmezdi!
Onun ölüm haberiyle hepimiz perişan olmuştuk.
Bugün onu kaybedişimizin yıldönümü. Saat gece yarısına yaklaşıyordu. Tüm bunlar gözümün önünden bir film şeridi gibi geçerken bir şişeden fazla şarabı bitirmişim. Eşi Cem'i aramak istedim. Elim telefona gitti gitti geri geldi! Dayanamadım, sonunda aradım. Kötüydü! Niyetim onu üzmek değildi ama çok üzgün geliyordu sesi. Üstelik benim hastalığımı da biliyordu.
Şaşırdı sesimi duyunca. Tedavilerim henüz başlıyordu. Doğru yolda olup olmadığımdan emin olmak istiyordum. Aygül ne yaptıysa ben tam tersini yapmalıydım belki de. Hemen telaşla girdim konuya: "Şurada hata yapıldı, şunu şöyle yapmayıp da böyle yapsaydık keşke, dediğin bir şey oldu mu hiç?" diye sordum Cem'e. Kendim için bir ders çıkarmak istiyordum. Bu sorunun cevabını alamadım. Israr da edemedim. Ağlaştık telefonda karşılıklı. Onca yıl geçmişti aradan, halâ üzgündü Cem. Yine de bana tavsiyelerde bulundu.
Çok özlüyorum Aygül'ü. Bu dünyadan bir melek kaydı. Kimseyi incitmemiş tertemiz bir melekti o.
Ben Aygül gibi ölmek istemiyorum!
Eminim Aygül de ölmek istemezdi!
Hem kim ölmek ister ki?
1 Şubat 2016, Fethiye