Hastane Önünde İncir Ağacı

Nural Yılmaz kullanıcısının resmi
Gülebilecek gücün olduğu zamanlar ne güzel de gülerdin!

Oda arkadaşım 36 yaşında Uşaklı Nuriye. Sessiz sakin bir kadın. Cam kenarındaki yatağı o kapmış, benimkisi banyoya daha yakın.
Akşam yemeği geldi. Gayet iyi. Çarşaflar tertemiz. Oda sıcacık. Bundan iyisi Şam'da kayısı misali. 
Tanımadığım biriyle aynı odada uyumak epeyce zor bir durum olsa da,  iki aya yakın bir süre hiçbir ödeme yapmadan bu hizmeti almanın tek bedeli odayı biriyle paylaşmak. Mecburen paylaşacağız!
Gece saat 9 civarı tansiyon-nabız-ateş ölçmek için hemşire geliyor. Çok fazla konuşamıyoruz Nuriye ile. Çok yorgunum. Kafam çok meşgul. Nasılsa daha çok vaktimiz olacak konuşmak için.
Olacak mı gerçekten? Kim bilir!
Banyo yapıp uyumaya çalışıyorum ama çok tedirginim yabancı  biriyle aynı odada olmaktan. Yine de yorgunluğuma yenik düşüp sızıp kalıyorum. Saat  sabahın dördü mü, beşi miydi hatırlamıyorum, hemşire Nuriye'nin ilaçlarını getiriyor. 
Bir öğleden sonra Nuriye bir türkü mırıldanıyordu.
"Hastane önünde incir ağacı" diye başlıyor.  İlk kez duyduğum bir türkü. Buna rağmen gözümüzden yaşlar süzülüyor ikimizin de.
Sevdim Nuriye'yi. Çok sevdim.
Çok ağrısı var. Geceleri uyuyamıyor ağrıdan ama hiç de sesi çıkmıyor. Hiç şikayet etmiyor. Acı çektiğini, ağrısı olduğunu gece yatakta çok fazla hareket etmesinden, çarşaftan çıkan hışırtı seslerinden hissediyordum.
Türküyü Youtube'tan bulup dinletiyorum ona. Birçok sanatçı seslendirmiş ama en çok Gülay'ın yorumunu seviyoruz ikimiz de. Defalarca dinliyoruz birbirimize sarılıp ağlayarak.
"Sus hadi" diyorum. Bir daha böyle acıklı türkü dinlemek yok! Bize çalgı çengi lazım bundan sonra...
Desem de bu türkü hayatıma girdi bir kez.
Hastane önünde incir ağacı (annem ağacı)
Doktor bulamadı bana ilacı (annem ilacı)

Baştabip geliyor zehirden acı (annem vay acı)
 
Garip kaldım yüreğime dert oldu (annem dert oldu)
Ellerin vatanı bana yurt oldu (annem yurt oldu)

Mezarımı kazın bayıra düze (annem vay düze)
Yönünü çevirin sıladan yüze (annem vay yüze)
Benden selam söylen sevdiğinize (sevdiğinize)

Başını koysun karalar bağlasın (annem bağlasın)
Gurbet elde kaldım diye ağlasın (annem ağlasın)
Türkünün 1953 yılında Nida Tüfekçi tarafından derlendiğini öğreniyorum. Hikayesi ise şöyleymiş;
 "Komşusunun kızı ile beşik kertmesi olan bir delikanlı, vatani görevini yapmak üzere gittiği cephede vereme yakalanıyor. Tedavi amacıyla hava değişimi alarak memleketi Yozgat Akdağmadeni’ne gönderiliyor. Beşik kertmesinin ailesi ise delikanlı hasta olduğu için kızları ile görüşmesine engel oluyor. Genç de tedavi edilmek üzere İstanbul da bir hastaneye yatırılıyor. Duygu yüklü olduğu anlardan birinde, hastanenin penceresinden bir incir ağacını görüp 'hastane önünde incir ağacı' türküsünü söylüyor. Kısa bir süre sonra da  hastanede ölüyor. Ailesi Yozgat’a getiremediği için cansız bedeni İstanbul’da kalıyor bu aşık gencin."
 
Nuriye hastalığı başlayıncaya kadar  köyünden başka hiçbir yeri görmemiş. Bu hastalıkla Afyon ve Denizli'yi görme şansı olmuş.
Keşke olmasaydı!
Keşke Nuriye hiç hasta olmasaydı da  yuvasından hiç ayrılmasaydı!
Varsın görmeyeydi köyünden gayrı bir yeri!
Keşke!
Keşke!
 
Aynı bu türkününkine benzer bir hikayesi var Nuriye'nin de!
11 ve 16 yaşında iki kızı var. Bir gün memesi şişip, kocaman oluyor. Kanamayla hastaneye gidiyor. Daha 35 yaşında o günlerde! Ameliyat-kemoterapi-radyoterapi derken hepsini tamamlayıp, iyileştiğini sanarak evine dönüyor. Fazla değil, üç beş ay sonra ayağı kayıp düşüyor. Bir bel ağrısı başlıyor ve  Denizli'deki bu hastaneye ikinci kez ışın tedavisi almaya geliyor ve aynı odaya denk geliyoruz. Böylelikle hayatıma girdi Nuriye.
16 seans alacak ışını. Hafta sonları evci çıkması yasak! Yürümesine bile izin vermiyor Lütfi Hoca! Önceleri anlamıyorum. Psikolojik sanıyorum şikayetlerini. "Sen kendini çok dinliyorsun, ağrıların hep bu yüzden" diyordum ısrarla.
Bir gün eski raporlarını istedim. Özenle inceledim aklımın erdiği kadar. Nuriye ilk kez kontrole gidip PET çektirdiğinde gözüküyormuş aslında  belindeki sorun! Çok geç kalınmış   tedavi için. Her tarafında metastaz var.  Bu çok açık ve net! Allah kahretsin şu cahilliği! Kendisi  anlamıyor, bilmiyor. Sanıyor ki, düştü beline zarar verdi. Ah be Nuriye'm, dilerim ki ben yanlış anlamışımdır! Dilerim ki ben yanılmışımdır!
Üç hafta aynı odada  kalıyoruz Nuriye ile. Sonra onun tedavisi bitip  taburcu oluyor benden çok önce.
Tam benim tedavim bitip evime dönmeden önceki son akşam ise aniden hastaneye getiriliyor Nuriye. Bu defa farklı odalardayız.  Odasına gidiyorum hemen. Ağzında nefes almasını rahatlatan bir cihaz takılıydı. Çok da kötü  gözükmüyordu aslında.
Vedalaşsaydık. Helâlleşseydik ya keşke.
Az değil, tam üç hafta boyunca, gece gündüz aynı odayı paylaştık onunla.
Aynı havayı soluduk.
Aynı şeylere ağladık.
Aynı şeylere güldük.
Üç hafta bazen çok önemlidir  insanın hayatında. Derin bir iz olarak kaldı Nuriye anılarımda.
Bazıları vardır, yıllarca aynı binada yaşar ama  adını bile hatırlamazsınız.
Bir de Nuriye gibileri vardır!
 
Tedavilerim bitip de evime döndükten tam 13 gün sonra Nuriye'nin ölüm haberini aldım. Hastanede yoğun bakıma alınmış. Kurtaramamışlar zavallıyı. Hemen aradım telefonunu bir yakınını bulurum diye. Annesinin ölümünü anlattı henüz 16 yaşındaki kızı!  
"Annem sizi çok sevmişti. Onu çok mutlu ediyordunuz" dedi yaşından beklenmeyen bir sükûnetle.
"Numaramı kaydet lütfen! Burada bir ablan olduğunu unutma! Ne zaman yardıma-desteğe veya konuşmaya ihtiyacın olursa ara beni, olur mu?" diye de sıkı sıkı tembih ettim.
Kendimi ilk toparladığımda gitmek istiyorum Uşak'a. Nerede, nasıl bir yerde yaşıyordu Nuriye? Görmek istiyorum. Onunla yaşadığım üç haftayı yad etmek boynumun borcu. Onun, bu denli ağır olduğunu bilmeden çok önce  söz vermiştim  Uşak'a gitmeye. Gideceğim!
 
Sevgili Nuriye; seni öldüren cahillik oldu. Senin bunda hiç suçun yok. Çocuklarının annesiz kalmasına sebep olan düzen utansın. Sen değil!
İçim acıyor seni düşündükçe  Nuriye. Gülebilecek gücün olduğu zamanlar ne güzel de gülerdin...
Tango yapmaya gideceğim akşamlar giyinip süslendiğimde özenerek bakardın bana.
Bir defasında "Hafta sonu kocan ziyaretine gelmeden önce sana makyaj yapayım" demiştim.
Bir kadının hayatında bir kez bile makyaj yapmamış olduğunu senden öğrendim Nuriye.
İstememiştin!
Sen zaten çok güzeldin ki Nuriye!
Sen bir melektin Nuriye!
Keşke sana bi kez olsun makyaj yapabilseydim!
Seni çok sevdim Nuriye!
Hakkını helâl et, e mi Nuriye?
 
16 Mart 2016,   Fethiye

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

01/27/2024 - 22:27
01/02/2024 - 00:43
08/05/2023 - 16:21
07/31/2023 - 22:44
07/29/2023 - 19:58
07/26/2023 - 23:22

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...