Buca Cezaevi

Necmettin Yalçınkaya kullanıcısının resmi
1983'ün son aylarıydı. Hava buz gibi soğuk ve yağışlıydı. Arkadaşım Kenan'la polis otosunda ellerimiz kelepçeli bir halde Buca Cezaevine doğru yol alıyoruz. Duygularım ıslak ve hüzünden sararmış gibiydim. Polislere, "Birkaç gündür bir şey yemedik, karnımız aç" diyorum,

"şuradan bir pide ya da lah­macun yaptıralım. Siz de yiyin."
"Hayır, olmaz" diyor, yanımızda oturan.
"Aslında fena da olmazdı" diyor arabayı kullanan. "Komü­nistlerin çayı da içilir, yemeği de yenir" deyip pis pis sırıtıyor.
"Söz, siz tahliye olun pideler benden" diyor yanımızda otu­ran, "tahliye olabilirseniz şayet."
Başlıyor kıkır kıkır gülmeye.
İçimden küfrediyorum.
Buca Cezaevine evrakları imzalatıp teslim ettiler ikimizi. Kol­larımızdaki kelepçelerden kurtulmuş, rahatlamıştık. Kapı al­tına alındık. Gardiyanlar ellerinde sopa hazır kıta, "hoş geldi­niz" demek için sabırsızlıkla bekliyor. Aralarında akrabam olan biri de var. Beni görünce şaşırdı. Başgardiyanın kulağına eğilip bir şeyler fısıldadı. Diğer gardiyanlar ellerinde sopaları kapı altına bıraktılar. Dayak faslından bir akrabam sayesinde yırtmıştık. Kenan'la göz göze gelip gülümsedik. Sonra iki jan­darma nezaretinde iki berber çıkageldi kapı altına. Altımızda tahta sandalye, önüme düşüyordu saçlarım. Kenan direniyor, saçını kestirtmek istemiyor. Çünkü içerde yatılmamış bir günü var. "Bir gün sonra çıkacağım, yapmayın, etmeyin" di­yor.
Berber bir an için ne yapacağını şaşırıyor. Duruyor. Jandarma: "Vur makinayı" diye emrediyor.
Saçlar gidiyor.
Birbirimizin yüzüne bakıp gülüyoruz. Jandarma bağırıyor: "Burada gülmek yasak!"
Önümüzde üç gardiyan, arkamızda iki. Geniş, uzun bir ko­ridorda yürüyoruz. Seslerimiz yankılanıyor.
Mazgalın sürgüsünü itiyor gardiyan. İçeriye bağırıyor:
"Misafirleriniz var."
Demir kapıyı açıp içeriye itiyor bizi âdeta. Arkadan kapanan kapının sürgüsünün çıkardığı metalik sesi kulaklarımızı tır­malıyor. Koğuştakiler kapı önüne toplanıyor birden. Nere­deyse hepsini tanıyorum. Mahalle oraya taşınmış sanki. Solda, ranzaları üzerinde toplaşmış meraklı gözlerle karşı kar­şıya geliyorum sonra. İGD'liler bunlar. Suat ve Orhan'ı (Kuru) tanı­yorum hemen. Ranzalarından inerek yanıma geliyorlar. Sarı­lıyoruz. Dışarda olsak birbirimizin kafasını gözünü patlatmış­tık o an. İçimden sorguluyorum kendimi. Tayfun'u, Ulvi'yi, Reşat'ı, Adil'i. orada tanıyorum.
Orhan farklı bir kişilik... Yanağında kocaman siyah bir beni var. Bingöllü. Kendi deyimiyle: "Yunan gittiğinden beri ceza­evinde yatıyorum" diyor. Dost canlısı, nükteli, güleç yüzlü biri...
Koğuşta birkaç Komün vardı. Bizim Komün mercimek çorbası yapmıştı. Orhan’ın ziyaretçisi gelmiş, kapı altına gitmişti. O dönemlerde içeriye tüp sokmak serbestti. İdarenin dağıttığı yemekler iyi değildi. Terbiye yapmak gerekiyordu. Ayrıca kantinden satın aldıklarımızla kendimiz de yapabiliyorduk. Mercimek çorbası yapmak bir ayrıcalıktı. Geldiğinde onların Komünü çoktan yemeklerini yiyip bulaşıklarını bile yıkamışlardı. Orhan’ı bizim Komüne davet ettik. Teklifimizi kırmadı.
"Çorbanın içinde bir tek fasulye tanesi var" dedi Elbeyi, "ki­min tabağında çıkarsa, bulaşıkları o yıkayacak. Yok, ben duy­madım, haberim yoktu..."
Kaşığımı çorbaya daldırır daldırmaz fasulye benim kaşığıma geldi. Çaktırmadan Orhan'ın tabağına attım. Orhan ilk kaşığı çorbaya batırır batırmaz , "hay ben böyle şansın." dedi, "fa­sulye bana isabet etti."
Gülüştük.
Yemek sonrası Orhan elinde bulaşık süngeri kederle bir uzun hava tutturmuş, söylüyordu.
Birkaç gün sonrasıydı. Yemekteydik yine. Orhan'ı ve Suat'ı yemeğe çağırdık. Suat geldi ama Orhan "Hayvan terli, yemez­ler" diyerek gelmedi.

 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/22/2024 - 21:29
01/27/2024 - 22:27
01/02/2024 - 00:43
08/05/2023 - 16:21
07/31/2023 - 22:44
07/29/2023 - 19:58

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...