Kömür Gözler/ Sait Almış

Necmettin Yalçınkaya kullanıcısının resmi
Her çarşamba öğleden sonrası gitmeyi alışkanlık edindiğim Sadık Usta’nın balık restoranındayım. Her zamanki gibi cami tarafındaki 1 numaralı masaya oturdum. Güneş sol yanımdaki iğde ağacının dalları arasından süzülerek yüzümde desenler çiziyor.

Tatlı bir sonbahar serinliği var havada.
Yemek vakti değil henüz. İkindi ezanı biraz önce okundu. Yemek için gelmiyorum zaten buraya. Bu dingin atmosferde okumayı, yazmayı seviyorum. Mekân sahibi arkadaşım. Garsonlarla da ahbap oldum.
Önümde bilgisayarım, bir kadeh şarap ve yanında bir tabak kuru üzüm var. Yazmaya çalışıyorum. Tek sorunum masamın üzerine düşen, kokusuna doyamadığım iğdeler. Elime alıp kokluyorum. Doyamıyorum. Kıyıyorum birkaç tanesine, parmaklarımın arasında eziyorum. Sırf bu koku yüzünden, azalan koku duyusunu tamamen kaybetmekten korkuyorum.
Yazmaya öyle dalmışım ki, mezemin bittiğini ve Bülent’in yeni meze getirdiğini bile fark etmemişim. Bir ara gözüme vuran güneş kayboldu. Başımı kaldırdığımda balıksırtı desenli bir perdeyle karşılaştım. Hâlbuki oturduğumda yoktu o perde. Yeniden yazıya döndüm. Güneş ışığı sensörlü gibi gelip gidiyordu. Bu kez güneş varken kaldırdım başımı. Perde kalkmıştı. Şimdi kömür karası iki göz vardı karşımda. Bakışları güneş ışığına karışıp gözlerimin içine işliyordu. Uzun süre bakamadım. Başımı eğdim.
O kara gözler beynime nakşolmuştu. Yazamaz oldum. Onları tekrar görme arzusu ile baş edemiyordum. Dayanamadım, tekrar kaldırdım başımı. Perde ordaydı. Tam benimle kara gözler arasında. Kömür gözler dışında her şeyi görebiliyordum. Güneşim perdenin arkasında kalmıştı. Yıkıldım. Ne işi vardı o perdenin orda! Restoranın ortasına, iki masa arasına perde germeyi hangi geri zekâlı akıl etmişti?
Yazıyı bıraktım. Bakışlarımı sabitledim. İki kara gözün perdenin arkasından çıkmasını beklemeye başladım. Bir ara perde uzun süreliğine kalktı aramızdan. İri kara gözler tüm haşmetiyle karşımdaydı. Gitmemişlerdi. Güneşim batmamıştı. Çok sürmedi perde yeniden dikildi karşıma. Yine kahroldum. Ama bu kez umutluydum. Biraz önce nasıl kavuştuysam, yine kavuşabilirdim…
Umudum boşuna değilmiş. Perde yine kalktı aramızdan. Bu kez sadece gözler değil, bir yüz vardı karşımda. Gözlerin üzerine ok gibi incecik kaşlar resmedilmişti. Onları örten kısa kesilmiş düz saçlar da kömür karasıydı. Kısa bir an sağdaki kaş yukarı kalktı. Aynı anda diğer kaş kapanan gözle yumak oldu. Bu arada ağız da yumağa eşlik etti, sola doğru kaydı. Gayrı ihtiyari ben de aynı hareketi yaptım. Selamlaşmış, birbirimizin hatırını sormuş olduk böylelikle...
Gözlerim aralıksız o yöne bakıyordu artık. Tatlı bir rüyaya dalmış gibiydim. Önümdeki perde izin verdiği sürece rüyam kesik kesik devam ediyordu. O perde niçin yok oluyorsa, onu yok eden güç neyse, daha sıkça aramızdan kalkmaya başladı. Gözlerle, sözcüksüz konuşmayı seven, daha doğrusu susan bir insan olarak diyalogda hiç zorlanmıyordum.
Kömür karası gözler bazen gülüyor, bazen diğer mimik kaslarının yardımıyla soru soruyordu. Muhabbetimiz koyulaşmıştı. Bir seferinde ağzında gözleri gibi kara bir üzüm salkımı ile göründü. Yine göz kırptı. Ben de yanıt olarak kadehimi kaldırdım. Üzümün yaşı, kurusu ve sıkılmışı ile harman olmuştuk.
***
Yeni yetmeler gibi oyun oynuyorduk. Oyunun en heyecanlı yerinde, kara gözler ışığını kaybetti. İyice karardı. Sessiz oyunun sözsüz replikleri, mimikler ve jestler kayboldu. Karşımda sanki güzellik tanrıçasının büstü vardı. Soğuk ve ifadesiz bir yüzü vardı büstün. İster istemez benim yüzüm de düştü.
Perde sanki canlanmıştı. Canlanmakla kalmamış dile gelmiş, kömür gözlerin ateşini söndürmüştü. Öfke ve kıskançlık dolu bir erkek sesine dönüşmüştü. Balıksırtı deseninden soyunup, kapkara bir gömleğe bürünmüştü.
Son gördüğümde, kömür gözler sessizce ağlıyordu. Ama belli etmiyordu. Yanaklara süzülen bir damla bile yaş yoktu. İfadesinde sadece pişmanlık ve isyan görüyordum. Oyun bitmişti. Başımı son kez eğdim.
Boynum eğik ne kadar kaldım bilmiyorum. Güneş ışıkları gözümü kamaştırınca doğruldum. Kara gömlek yeniden balıksırtı desene sarılmış, hareket saati gelmiş bir tren gibi geçti önümden. Karşımdaki sandalye boşalmıştı. Başımı sola çevirdiğimde balıksırtı perdenin kolları arasından bana bakan iki kara göz gördüm. Kömür gözlü oyun arkadaşım oyunun bitiş seremonisindeydi. Balıksırtı perdeye sarılı minik elleriyle bana veda ediyordu. Bana ona uymak, seremoniye katılmak düşerdi. Öyle yaptım. El salladım. Güle güle dedim içimden…
***
O gece uyuyamadım. Yaşadıklarıma anlam veremiyordum. İşe gitmedim. Öğle vaktini zor yaptım. Soluğu aynı restoranda, aynı masada aldım. Ne bilgisayar, ne kitap aldım yanıma. Uzun süre hareketsiz oturdum.
Bir süre sonra Bülent geldi yanıma. “Sait Abi bir sorun mu var?” dedi. “Nerden çıkardın?” dedim. Hiç gitmediğim bir günde ve saatte oraya gitmem ve dalgınlığım Bülent’in endişelenmesine neden olmuştu.
Bülent’i karşıma aldım. Dün karşımda oturan kadını sordum. Bülent şaşırdı. “Dün karşında kimse yoktu, hatta restoranda kimse yoktu abi,” dedi. Şaşırma sırası bendeydi. Kendimden kuşkulanmaya başladım. Bu durumda halüsinasyon görmüş oluyordum. Kendimi toparlamaya çalıştım.
Bülent ayakta kalmaktan yoruldu. Geçip karşıma oturdu, beni izliyordu. “Aynı şimdiki gibi dalgındın abi,” dedi. Birkaç kez yanıma gelmiş, bir isteğim olup olmadığını sormuş, ama benden hiç yanıt alamamış. “Hatta” dedi Bülent, “İğdenin büyükçe bir dalı gövdesinden ayrıldı, önünü kapatmaya başladı, düşüncelerin dağılmasın diye ona bile dokunmadım.”
Şaşkınlığım bir kat daha arttı. Önüme eğilmiş bir iğde dalı görüntüsü yoktu belleğimde. Hâlbuki ne kadar çok zaman geçirmiştim dün orda. “Sonra ne oldu?” dedim Bülent’e. “Dayanamadım kesip aldım o kırık dalı. O zaman toparlandın. Ben dalı sürükleyip götürürken; gülümsedin, el sallar gibi yaptın ve kalktın gittin.”
Olması gerekeni yapmış bir insan rahatlığı ile anlattı bunları. O dalla birlikte epeydir görüşemediğim firari ruhumla bağımı tekrar kesip attığının farkında değildi. Yeniden ıssız vadime dönmeme neden olduğunu bilmiyordu.
Keşke kesmeseydin be Bülent, o kırık iğde dalını…
Sait Almış/Firari Hayat

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15
12/06/2023 - 15:04
11/27/2023 - 08:07

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...