Para her şeyi satın alamaz!

Sibel Karakız kullanıcısının resmi
Bugün iki bey geldi işyerime. Her gün işyerime gelen onlarca kişiden çok farklılardı. Nedense onlara yardım etmek, onlarla sohbet etmek, işten ziyade merak ettiğim yaşantılarını öğrenmek istedim. Ama zaman kısıtlı…

Sırada bekleyenler ve masada beni bekleyen işler buna yeterince izin vermedi.  Yine de kısa süreli bir gözlem ve küçük bir sohbet onları tanımama yetti.
İkisi de otuzlu yaşlarda, saygılı ve efendi birilerine benziyorlardı. Dikkatimi çeken ilk şey, onları buyur ettiğim sandalyelere sakin bir şekilde geçip dizlerini ve ellerini birleştirerek oturmaları oldu. Bu davranışlarıyla bir bayan karşısında, nasıl oturacağını gösterdikleri gibi, özlemini duyduğum o Anadolu terbiyesini de hatırlattı bana. Yüzlerinde öylesine saygılı, utangaç ve masum bir ifade vardı ki, onları küçük, masum birer çocuk gibi dinlemek isteği duydum. Bu zamanda herkese samimiyet gösterilemiyor ne yazık ki. Ama bunlar, gösterilen samimiyet ve ilgi karşısında şımarıp küstahlık edecek birilerine benzemiyorlardı hiç. “Nereden biliyorsun” diyeceksiniz belki de. Öyle bir izlenim aldım işte. Benim o yaşlarda oğullarım var. Kim bilir belki de ondan dolayıdır bu masum ifadeye olan aşinalığım ve ondan dolayıdır doğru teşhisim. Doğru teşhisim diyorum, çünkü anlatacaklarımdan sonra siz de bana hak vereceksiniz.
O kadar masum ve sıkıntılı yüzleri var ki açlığını gizleyen küçük bir çocuk gibi suskunlar. İkisi de incecik. Öyle rejim falan inceliği de değil! Belli ki az kazanıp, çok çalışanlardandı bu yağız delikanlılar.  ‘Aman sıkıldım’ deyip abur cubur atıştıracak zamanları olmamasındandı belki de. Zamanları olsa da bunu yapacak paralarının olmadığı her hallerinden belli.   Göbeği iki karış önden gidip de ukalalık eden, zırcahil olduğu halde sesini yükselterek arsızca ‘dediğim dedik’ diyen ve karşı tarafı dinlemesini bilmeyen çoğunluğa benzemiyorlardı hiç.  Ne ukalalık ne de kibir var yüzlerindeki mimiklerde.  Giydikleri pazardan alınmış alelade bildik o kalitesiz kazak ve pantolon.  Ayaklarındaki ayakkabıları ise sokağa atsanız kimse yüzüne bakmaz. Elleri çalışmaktan kurumuş,  çatlaklar göze çarpacak kadar derin. Her ikisinin de inşaat işçisi olduğunu sizlerde tahmin etmişsinizdir.
İş için gelenleri, genellikle “buyurun” veya “nasıl yardımcı olabilirim” gibi sözlerle karşılarım, biraz da resmi bir tavırla.  Ama bu iki gence “Hoş geldiniz” dedim, evime gelen misafirlerim gibi.
“Hoş bulduk abla” dediler aynı anda.
Ellerindeki evrakı uzattı biri.  “Sizden gelen bir evrak bu! Nedenini pek anlamadım ama bir ceza kesilmiş bana”
Zamanında ödenmemiş vergiden doğan cezaydı evrakta yazan. Evrakı incelediğimde, aynı durumda olan diğer mükelleflere yazılan cezalara göre oldukça düşüktü ödenecek olan miktar. Ama belli ki onlar için büyük bir paraydı bu. Oldukça üzgün görünüyordu çünkü.  Yine de hakkına düşene razı gibi hali vardı.
 “Ben” dedi, “Bilseydim böyle olacağını zamanında ne gerekiyorsa yapardım. Bunu bilmediğim için böyle oldu.”
“Olur, böyle şeyler üzülmeyin, bir tek siz değilsiniz, birçok kişi bu hataya düşüyor.” Diye teselli edip bir yandan da işlemlerini yaptım.
Yanındaki arkadaşı, söze karıştı:
“Abla” dedi. “Bu adamın durumunu görseniz, bırakın devlet bundan vergi almayı, bir de yardım eder. Ama bu çocuk, bunu söylemeyi onur meselesi ediyor.”
“Haklısınız, keşke elimden bir şey gelse de size bu vergileri hiç çıkarmasam. Durumu ben de anladım ama kanun böyle.”
“Abla siz bu çocuğu tanımıyorsunuz, o kadar dürüst bir insan ki bırakın vergi kaçırmayı, gereksiz yanan sokak lambalarına söylenir zaman zaman, devlet zarar ediyor diye.”
Sesimi çıkarmadım. Gülümseyerek yüzlerine baktım. Cezalı duruma düşen genç, bu sözler karşısında mahcup bir şekilde başını öne eğdi. Diğeri ise susacak gibi değildi. Tekrar söze başladı.
“Abla yapabileceğiniz bir şey varsa yapın lütfen, arkadaşım bunu ödemekten gerçekten zorlanacak.” Dedi.  arkadaşı için çırpınıyordu adeta. İşlemini yaptığım kişiye:
“Farkında mısınız bilmem ama siz çok zengin bir insansınız aslıda.” Dedim. Şaşırdı!
“Yok be abla.” dedi. “zenginlik kim biz kim?”
“Hem o kadar zenginsiniz ki. Pahası biçilmez bir arkadaşa sahipsiniz çünkü. Öyle bir zamandayız ki ölülere dahi dönüp bakmayan insanlar varken, arkadaşınız sizin için çırpınıyor, sizin için üzülüyor. Böylesine değerli bir arkadaşa sahip olduğunuz için çok zenginsiniz işte. Sizin sırtınız yere gelmez.” Dediğimde, iki arkadaş göz göze gelip gülümsediler. Derin düşüncelere daldı bir an. Sustu. Arkadaşı konuştu yine onun yerine:
“Abla o övünmeye utanır. Hâlbuki o da benim için canını verir.” Dedi.
İşlemler bitti tam gideceklerdi ki masamda duran kitabım dikkatini çekmişti. Kitabı eline aldı, incelemeye koyuldu. Yanındaki dikkatli onu izliyordu. Kitabın arkasındaki resmin bana ait olduğunu görünce:
“Ne kadar güzel, aynı zamanda bir yazarsınız.” dedi. Diğeri:
“Abla benim on yaşında bir kızım var okumayı o kadar çok seviyor ki okul harçlıklarını biriktirip kitap alıyor” dedi.
 “Sizin de çocuğunuz var mı?” dedim, yanındaki arkadaşına.
“Var abla. Benim de dokuz yaşında bir kızım var”
Kızlarının isimlerini öğrenip, adlarına birer kitap imzalayıp ellerine tutuşturdum.
Kitapların parasını vermek istediler, kabul etmedim.  “Olmaz” dedim. “Hediye benden.” dedimse de ısrarla masama bir miktar para bıraktılar. Kabul etmedim. Sonunda ben galip gelen ben oldum.
Paralarını zorla iade ederken:
“Pardon, memleket neresi” dedim.
“Batmanlıyız abla” dedi.  Üstelik çocukluk arkadaşıyız biz.”  Gülümseyerek elini arkadaşının omzuna dostça attı:
“Hoşça kal abla” diyerek gittiler.
Çok duygulandım. Arkalarından, “Sizleri kutlarım güzel insanlar. Güle güle, yolunuz açık olsun.” diye mırıldandım.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...