2015 1 Mayıs’ından 2016’ya Yine, Yeniden, Israrla Taksim!

Temel Demirer kullanıcısının resmi
I) 1 MAYIS (’IN ÖNEMİ) NEDİR? II) DÜNYADA 1 MAYIS(’LAR)IN TARİHİ II.1) COĞRAFYAMIZDA 1 MAYIS(’LAR) III) 2015 1 MAYIS’ININ ÖNCESİNDE III.1) 1 MAYIS’DA DEVLET TERÖRÜ III.2) EGEMEN KORKUYA KENAR NOTLARI III.3) GERÇEK VE YORUMLAR(I) IV) TAKSİM: İSYANIN ISRARI VE “İTİRAZ”LAR IV.1) 1 MAYIS 2016 ÖNCESİNDE DURUM IV.2) 1 MAYIS’TA TAKSİM’E (Mİ?)! 2015 1 MAYIS’INDAN 2016’YA YİNE, YENİDEN, ISRARLA TAKSİM!

“anılar dedi ihtiyar anılar
bugün
anılar düş değeri kazanıyor
bugün hava güzel.”[1]
 
Yerkürenin tüm coğrafyalarında sürdürülemez kapitalist vahşet emeğe saldırırken; ABD başta olmak üzere çeşitli ülkelerin işçilerinin sermayenin yoğun sömürüsüne karşı 8 saatlik iş günü talebiyle yürütülüp; çoğu zaman kanlı bir biçimde bastırılmak istenen mücadelelerle karakterize olan ve II. Enternasyonal’in 1889’da Uluslararası İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü kabul ettiği 1 Mayıs’tan bu yana, aslı sorulursa değişen fazla bir şey yok.
Bugün kapitalizmin ideologları, artık işçilerin Friedrich Engels’in İngiltere’de emekçi sınıfların durumunda anlattığı sefalet ve sömürü koşullarında yaşamadıklarıyla övünseler de; şu temel gerçeği unutuyorlar: Eğer bir iyileşme varsa bu, işçilerin kendi koşullarını düzeltmek için verdikleri olağanüstü mücadelelerle kazanılmıştır.
Yani egemenler, hiçbir zaman ezilenlere hiçbir şey bahşetmemişlerdir, bahşetmeleri de mümkün değildir.
İşçiler için her hak (ve kazanımı) mücadele ürünüdür; işte tam da bunun için Uluslararası İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olan 1 Mayıs 2016’nın eşiğinde, yapılması gerekenin Türkçe özeti, “Karanlığa ışık, sessizliğe çığlık olmak için 1 Mayıs’a!”,[2] Taksim’e diye haykırmaktır!
 
I) 1 MAYIS (’IN ÖNEMİ) NEDİR?
 
Türkiye’de, coğrafyamızda 1 Mayıs’ın artan öneminin altını defalarca, ısrarla çizmekte ve hatırlatmakta büyük yarar var.
1 Mayıs’ı betimleyen, öncelikle dayanışma ve mücadeleye ait olmasıdır.
Kolay mı? Dünyada işçi sınıfının eşitlik-özgürlük-kardeşlik-dayanışma ve insanca bir yaşam talebiyle alanları doldurduğu, emeğe saygı günüdür 1 Mayıs…
Tasmalı, mafyalı Zübük’lere rağmen emeğin evrensel büyük insanlık yürüyüşüdür…
Dünyayı yaşanır kılanlar, deri koltuklarına kurulup milyonları yönetenler değil de; mavi tulumlarıyla emeği üretenlerken; “İşçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi yok. Ama kazanacağı koca bir dünya var”dır hâlâ!
Kolay mı? Rosa Luxemburg’un, “İşçilerin burjuvaziye ve egemen sınıfa karşı mücadelesi sürdükçe, bütün talepleri karşılanana dek, 1 Mayıs bu taleplerin her yıl dile getirildiği gün olacaktır. Ve daha güzel günler geldiğinde, dünya işçi sınıfı kurtuluşunu kazandığında, insanlık muhtemelen, zorlu mücadelelerin ve ödenen bedellerin anısına 1 Mayıs’ı yine kutlayacaktır,” diye betimlediği işçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü; direniş demektir; savaşım demektir; kazanım demektir.
Aynı zamanda anlamsızlaştırılmaya, özünden koparılmaya çalışılan bir gündür.
Bu kadar da değil; coğrafyamızda “Hak Verilmez Alınır”ın, geleneksel bir biber gazı şenliğidir; yasayla bayram ilan edilip, kutlamanın yasaklandığı gündür aynı zamanda!
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı’nın “Çalışma bayramıdır; çalışma ortamının motivasyonu için önemlidir,”[3] notunu düştüğü “bizim” 1 Mayıs’lar(ımız)da egemenler, neredeyse evde kutlanmasını önerirler; meydanlardaysa işçiden çok polis olur!
Sadece polis mi? Değil elbet! Bir de Serdar Turgut gibi, şunları diyenler vardır:
“Türkiye’de işçi sınıfı diye bir sınıf yoktur. Dolayısıyla gerçekte var olmayan bir sınıfın bayramının da olmaması gerekir. Ama var zannediliyor, bugün göreceksiniz bazı insanlar gerçekte var olmayan sınıflarının bayramını kutladıklarını sanarak Taksim alanında gösteri yapacaklar. Olmayan sınıfa ait sloganlar atılacak, zafer marşları filan söylenecek…
İşçi sınıfı ideolojisi, gerçek sahipleri tarafından bir türlü kabul görmemiş ve onlar sadece bir ekonomik sınıf olarak var olmuşlardır, yani oluşumlarında yarım kalmışlardır.
Onların var olduğu varsayımıyla ortaya çıkıp gerçekte var olmayan bir sınıfın savaşını yürütmeye gönüllü olarak girişen insanların da sonu hep hüsran olmuştur.
Bu iyi niyetli ama tarihsel açıdan yenilmiş insanların önemli bölümünü, bugün yine alanda göreceksiniz.
Kendilerinin sınıf olamadıklarını bilmeyen gerçek işçiler ise, bugün o alanda işlerinin ne olduğunu tam bilemiyorlar.
Türkiye’de sınıf olarak olmadığını bilmeyen bu zümrenin tek büyük savaşı sadece o alanda yılda bir kez var olmaya indirgendiğinden, bugün de mecburen orada herkes.
Türkiye’de işçiler bir sınıf olarak yılda sadece üç-dört saat var olabiliyorlar. Çünkü tek gerçek ortak kültürleri ve paylaştıkları ideoloji hedefi, Taksim’de yürümekten ibaret. Yürüyüş bitince de sınıf tekrar ortadan otomatikman yok olacak.”[4]
Dahiyane, değil mi?!
El özet: Her yıl ceberrut devlet geleneğinin mümtaz örneklerinin sergilendiği 1 Mayıs, ODTÜ’de görülmüş bir pankarttaki ifadeyle, “365 günün sultanı”dır.
1 Mayıs yalnızca işçilerin haklarını savundukları bir gün olmakla sınırlandırılamaz; emeğin sermayeye muhtıra verdiği gündür…
“Amele Bayramı”dır; emeğin coşkun akan selinin durdurulamayacağının işaret fişeğidir; devrimin şanlı yolunda ilerleyen halklarındır!
Mavi tulumlu ter kokusunun sokakları sarıp, doldurarak umudu beslediği; emeğin, alın terinin günüdür; festival, kutlama vb. değil, mücadele tarihidir; simgesidir.
Tarihte yaşananları unutmamak adına gözden geçirilmesi gereken tarihtir; devrimci mücadeleyse, devrimci mücadele; bayramsa bayram… Odur işte 1 Mayıs(’lar)…
“bitmedi daha sürüyor o kavga/ ve sürecek/ yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!” kararlılığıyla kızıl bayrakların altında devrimin ve sosyalizmin savunulduğu eşitliğin, özgürlüğün, emeğin, barışın sesinin en gür çıkması gereken gündür.
Türkiye’de 1935’te “bahar bayramı” adı verilerek, tatil günü ilan edilen 1 Mayıs, sınıfların ortadan kaldırıldığı, sömürünün, insanın insana kulluğunun yok edildiği, insanlığın kalıcı kurtuluşuna doğru ilerleyen tarihsel mücadelenin günüdür; içi boşaltılmış, yozlaştırılmış bir etkinlik değil!
Coğrafyamızda 1 Mayıs’ın “olmazsa olmazı” Taksim’de kutlanmasıdır; işçinin emekçinin, güç ve serveti üreten sınıfın Taksim’de kutlanması gereken bayramıdır.
“Ferman padişahınsa, Taksim emekçi halkındır!” diyerek; V. İ. Lenin’in, “Yoldaş işçiler! Öyleyse vakti gelen son kavga için iki kat enerjiyle hazırlanalım! Sosyal-demokrat proletaryanın saflarını daha da sıklaştıralım! Proletaryanın sözü daha uzak meydanlarda yankılansın! İşçilerin talepleri için mücadele her zamankinden daha büyük bir cesaretle sürdürülsün. 1 Mayıs kutlaması davamıza binlerce yeni savaşçı kazansın ve bütün insanların kurtuluşu için, sermayenin boyunduruğu altında çalışan bütün herkesin özgürlüğü için yürütülen büyük mücadeledeki güçlerimizi daha da büyütsün!” sözlerini anımsayarak 1 Mayıs’ın meydanı Taksim’i zorladığımız gündür.
Nâzım Hikmet’in, “ve elbette ki, sevgilim, elbet,/ dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,/ dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla/ bu güzelim memlekette hürriyet,” dizelerindeki umutla Türkiye işçi sınıfının “Ben buradayım” dediği gündür 1 Mayıs…
Egemenlerin değil, ezilenlerin; güçlülerin değil, “zayıf”ların; zenginlerin değil, halkın; iktidarın değil, hep muhalif olanların; patronların değil, işçinin; sistemin değil, sistemin dışladığı “öteki”lerin bayram günüdür.
Taksim, dedik neden mi?
1 Mayıs 1977’den beri canıyla ruhuyla Taksim meydanına zaten yerleşmiştir. Ne vali söküp atabilir onu oradan, ne de panzer!
1 Mayıs’ta işçilerin ve emekçilerin Taksim’e çıkma talebinin haklı olduğuna kuşku yoktur ve olmamalıdır da! Ülkeyi, dünyayı ayakta tutan, emeğin kentin yüreğinde boy verdiği gündür çünkü o. Her işçi kentinin, tam yüreğinde, kendini tüm görkemiyle açığa çıkartır emek 1 Mayıs’ta…
Evet, 1 Mayıs, işçinin ve emekçinin bayramıdır. Ama sadece bu kadar değil. Ne der 1 Mayıs marşı’nda; “devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı”dır aynı zaman da.
Yani emeğe önem veren, mevcut dünya düzeninde emeğin konduğu yeri görebilen, şu dünyanın işleyişine bakıp “Bir yerlere bir terslik var,” diyebilen herkesin bayramıdır.
1 Mayıs, devletin istediği gibi, boynunu büküp ekmeğinin peşinden koşanların değil, başkaldıranların bayramıdır.
Bu yüzden “provokasyonlardan uzak...” diye başlar devletin 1 Mayıs mesajları. 1 Mayıs’ı ruhundan uzaklaştırıp, kuru kuruya “emekçilerimiz bizim canımızdır,” seviyesine çekmek ister devlet.
1 Mayıs, devleti rahatsız eden bir ruhtur.
Nihayetinde şunun, bunu değil, -mavi veya beyaz yakalı fark etmez- emeğin, işçi sınıfının yani ürettiği balı yiyemeyen arının bayramıdır.
Haramilerin saltanatına korku yaşatıp, tarihsel direnişi aydınlatarak Enternasyonal’in söylenmesi gereken gündür
İşçi ölümlerinin tavan yaptığı, patronun ve sermaye sahiplerinin yüceltildiği, bankaların, patronların ve ticarethanelerin daha çok rant için insanları ve emeklerini sömürdükleri yerkürede alayına isyandır!
Sürdürülemez kapitalizm dünyasında, “yepyeni bir hayat gelir, bizde ve her yerde/gün gelir gün gelir zorbalar kalmaz gider,” diye haykıran 1 Mayıs muktediri korkutan başkaldırıdır.
Bir kez daha belirtelim; “kısa çöp uzun çöpten hakkını alır elbette” diyerek zalimin zulmüne direnişin gününde, olağanüstü hâle; sokağa çıkma yasağına karşı yine ve yeniden Taksim’e gideceğiz 2016’da da…
Zorbalıklarından asla korkmuyoruz. Biz kimsenin emeğiyle, hakkıyla, canıyla oynamadık. Biz kimseden bunların yapılmamasından daha fazla bir talepte de bulunmadık. Bugün korkmayanların günü, biz korkmuyoruz. Biz; zaten bizim olan bu günü, zaten bizim olan sokaklarda, meydanlarda, zamanında bizlere onurlu bir gelecek bırakmaktan başka derdi olmayanların kanlarını döktükleri yerde, bir neslin sesini çıkarırsa neler olabileceğini gördüğü, bir neslin dayanışma içerisinde olursa neler olabileceğini gösterdiği yerde, bir ulusun direnişinin simgesi olan yerde, Taksim’de “kutlamaya” gidiyoruz. Korkmuyoruz. Kutlamalar yapılmaz, sloganlar atılmaz, halaylar çekilmez de canlar yakılırsa eğer, kanlar dökülürse; korkanlardan bilin...
Sermaye ve hükümetleri 1 Mayıs’tan korkarlar. Şiddetle bastırmak isterler. Korkularından ötürü 1 Mayıs’ta Taksimi işçilere kapatırlar. Gerçekten korkuyorlar.
Unutmayın: O korkak zalimler, o çirkin TOMA’ları ve gazlarıyla gideceklerdir; zalimin zulmü yanına kalmayacaktır...
Yine, yeniden ve umutla, 2016’da da yaşasın Taksim’de 1 Mayıs/ Bijî Yek Gûlan!
Nâzım Hikmet’cesinden, “düşmanı yenecek işçi sınıfımıza selam!/ paranın padişahlığını,/ karanlığını yobazın/ ve yabancının roketini yenecek işçi sınıfına selam!”
Özetin özeti: 1 Mayıs, emeğin bayramı, bir yanıyla sömürü sistemini ve egemenlerini yeniden sorgulamanın zamanıdır. İnsanlık tarihinin, üretenlerin yüz yıllar boyu sürdürdükleri mücadelenin kazanımıdır.[5]
Çünkü tarihte büyük günler, büyük mücadeleler sonucu doğmuştur. Bu, 1 Mayıs için de böyledir. İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak 1 Mayıs onun burjuvaziye karşı yürüttüğü kararlı savaşım sonucunda doğmuş ve dünya işçi sınıfının mücadele tarihinde kayda geçmiştir.
“Bir günlük isyan-daha azı değil.” diyordu 1885’te yayınlanan; AFL-Emek Federasyonu’nun bildirisi.”... Emeğin dünyasını egemenlik altında tutan kurumların sefil sözcülerinin denetimi dışında bir gün. Emeğin kendi yasalarını yaptığı ve bunları uygulamaya koyma gücünü elde ettiği bir gün. Emekçi ordusunun birliğinin yarattığı muhteşem gücün, dünyanın tüm halklarının kaderlerini ellerinde tutanlara karşı çevrildiği bir gün.”
Büyük bedeller ödenerek bugüne gelindi. Bu zamanı ve onların mücadelelerini anmak yükselmek adına 1 Mayıs birlik, dayanışma ve emeğin mücadele günü hâline gelmiştir. Tüm dünyada 1886 yılından beri onların takipçileri olan emekçiler mücadelenin, emeğin bayramı olarak kutlamaya devam ettirmekteler.
Türkiye’de 1 Mayıs’lar hep olaylı oldu. Yaşananlar zihnimizin derinliklerinden çıkıp, gözümüzün önüne yansıyor. 1977 yılında, Taksim’de yapılan 1 Mayıs kutlamaları kanlı sonuçlanmıştı. O tarihten itibaren Taksim Meydanı 1 Mayıs’lara kapatıldı.
Bugün Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu en önemli şey demokratikleşmedir. Bu Türkiye emekçileri için de acil bir durum ve görevdir. Bugünün içerdiği anlam; yalnızca ‘bayram’ olmakla sınırlı değil. Bunun yanında, bilginin, üretimin, barışın, paylaşımın, adaletin, eşitliğin ve özgürlüğün anlamı ve değeri de bir arada, bir bütün olarak vardır.
Evet. Gün birbirimizle sürtüşmenin, çekişmenin ve üstünlük taslamanın günü değildir. Gün farklılıklarımızı birbirimizin önüne set olarak çekme günü de değildir. Gün farklılıklarımızı kendi renkliliklerimiz olarak algılayıp evrensel emeğin bayramı, birleşme ve tek güç, tek yürek olarak bütünleşme günüdür.
1 Mayıs, birlik, mücadele, dayanışma ruhu olarak tüm kesimleri kapsayan bir gün... Bugün Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu en önemli şey demokratikleşmedir. Bu Türkiye emekçileri için de acil bir durum ve görevdir. Bugünün içerdiği anlam; yalnızca ‘bayram’ olmakla sınırlı değil... Bunun yanında, bilginin, üretimin, barışın, paylaşımın, adaletin, eşitliğin ve özgürlüğün anlamı ve değeri de bir arada, bir bütün olarak vardır.
1 Mayıs, barış girişimlerinin devam ettiği böyle bir iklimde kutlanması, her türlü şoven milliyetçi kamplaşma ve etnik düşmanlıklara karşı tüm Türkiye halklarının mücadelesinin ifadesini de içeriyor. Barış özgürlük ister, özgürlük emek ister. 1 Mayıs ancak bu bilinçle gerçek anlamına ve sınıfsal özüne kavuşturulabilir, sömürü çarkının bezirganlarının korkulu rüyası hâline gelebilir ve halkların gerçek birliği bu sayede sağlanabilir.
Tüm haklılığına, meşruluğuna, ulusal ve uluslararası mahkeme kararlarına rağmen 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması bir kez daha yasaklanmak isteniyor. Tüm engellemelere rağmen Taksim 1 Mayıs Meydanı’dır.[6]
 
II) DÜNYADA 1 MAYIS(’LAR)IN TARİHİ
 
1880’li yıllar, ağırlıklı olarak kol emeğinin kullanıldığı ve çalışma şartlarının çok kötü olduğu yıllardı. Küçük çocukların karın tokluğuna çalıştırılması ve 14-15 saate kadar varan iş günleri söz konusuydu. 1881 yılında yarım milyon işçiyi temsilen kurulan Örgütlü Meslek ve Emek Birlikleri Federasyonu “8 saatlik iş günü” mücadelesini ülke geneline yaymak ve işçilerin kararlılıklarını göstermek amacıyla mücadeleyi yükseltti.[7]
Sanayi devrimiyle modern üretime geçilmesiyle birlikte Karl Marx’ın da, “Ahlâkın ve doğanın, yaşın ve cinsiyetin, gecenin ve gündüzün bütün sınırları yıkıldı,” vurgusuyla ‘Kapital’de altını çizdiği gibi, o dönemde “gün ışığı” esasına göre çalışıldığı için işgünü 16-18 saati buluyordu. Hava aydınlanınca işbaşı yapan işçiler, ancak karanlık çökünce paydos edebiliyorlardı. “Karınlarını doyurmaya yetecek kadar para” karşılığında çalışıyor; “güneş ışığını hissedemeden” yaşadıkları için çoğu ağır çalışma koşulları nedeniyle 40 yaşına gelmeden ölüyordu. Amerika’da daha kısa iş günü için ilk eylemler 1700’lerin ikinci yarısında, 10 saatlik işgünü için yapıldı. 1860’larda bazı eyaletlerde 10 saatlik işgünü kazanılmıştı, ancak işçiler bununla yetinmediler. Makinist ve Demirciler Sendikası, 1863’teki kongresinde, “işçiler olarak bizim için başka her şeyi gölgede bırakan en önemli değişim” diyerek 8 saatlik işgünü için mücadele kararı aldı. 1866’da 8 saatlik iş günü talebi sadece Amerika’da değil Avrupa’da da yayılmıştı.[8]
Friedrich Engels’in, “tek bir bayrak altında, tek bir amaç için, tek bir ordu gibi hareket eden” proletaryanın burjuvaziye karşı dünya çapındaki savaşımının simgesi hâline gelmesine dikkat çektiği 1 Mayıs işte tam da bu mücadelelerin ve bu uğurda ödenen bedellerin eseridir.
Tam da bunun için devrimciler 1 Mayıs’ı “bahar bayramı” ya da “işçi bayramı” değil de “İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kutlarlar! ABD’deki 8 saatlik çalışma süresi için yapılan ilk kitlesel grev ve Şikago’daki “Haymarket Katliamı” bu kavganın nişaneleridir…
Amerika ve Kanada İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun çağrısıyla işçiler, 1 Mayıs 1886’da çalışma saatlerinin 12 saatten 8 saate indirilmesi amacıyla bütün ülkede iş bırakma eylemine gitti. Eyleme yarım milyon işçi katıldı.
Dünyada ilk kez işçiler 8 saatlik çalışma süresi için iş bırakırken, yine ilk kez siyah ve beyaz işçiler birlikte yürüdü. Siyahlara yasak olan parklara ve meydanlara işçiler birlikte girdi. İş bırakma eyleminin en kalabalığı ise, 90 bin kişiyle Şikago’da gerçekleşti.
Şikago’daki eylemler 1 Mayıs’tan sonra da sürdü. Ve tarihe geçen “Haymarket Katliamı” burada yaşandı. İş bırakma eylemlerine katılan işçiler her akşam Haymarket Meydanı’nda toplanıyor ve eylemi değerlendiriyordu. Buna ilk akşam yaptıkları, August Spies’in baş konuşmacı olduğu toplantıda karar vermişlerdi.
İşçiler sadece 8 saatlik çalışma süresiyle yetinmiyor, çalışma koşullarının iyileştirilmesini, ücretlerinin artırılmasını talep ediyordu. August Spies’in, Genel Yayın Yönetmeni olduğu sosyalist-anarşist eğilimli “İşçi Gazetesi” (Arbeiter-Zeitung) Şikago’daki eylemlerin de yayın organı hâline geldi (Gazete Almancaydı. Çünkü gazete çevresi genellikle Almanya göçmeni sosyalist, anarşist işçilerden oluşuyordu. Şikago eylemleri sırasında İngilizce grev eki de verdi).
İşçiler August Spies’e ve gazetesine güveniyordu. Çünkü bu eylemlerden üç hafta önce yine Şikago’da, bir ev araçları fabrikasında işçiler, günlük 12 saatlik çalışma karşılığı aldıkları 3 dolara isyan etmiş ve patrona “ücretler artırılmazsa çalışmayacaklarını” bildirmişlerdi. Patron da ortalığın işsiz göçmenlerle dolu olduğunu hatırlatıp, ”isteyen çalışmasın, zaten fabrikanın önünde işsizler kuyruk oluşturmuş” diyerek yaklaşık 1000 işçiyi sokağa atmıştı.
Bunun üzerine Agust Spies’in “İşçi Gazetesi”, işçilerin geri alınması ve bu işçilerin yerine hiç kimsenin işbaşı yapmaması için kampanya başlatmış, kampanya başarılı olmuştu. Gerçekten de kentteki işsizlerin sayısı çok yüksek ve ortalık aç göçmenlerle dolu olduğu hâlde, çok az kişinin fabrikaya iş için başvurması gazetenin yürüttüğü kampanyanın başarısıydı. İşçiler Spies’in gazetesine abone olmaya, dağıtmaya başlamıştı. Spies ve işçi hareketi her geçen gün hem devletten hem de işverenlerden düşmanlar ediniyordu.
Şikago’da 3 Mayıs akşamı biçerdöver makineleri üreticisi McCormick fabrikası önündeki grevcilere destek vermek için toplanan işçi ve işçi ailelerine, önce patron ve adamları, ardından polis saldırdı. 6 kişi öldü, birçok kişi yaralandı. Ancak kentteki hiçbir üretim yerinde işçiler geri adım atmadı.
Olaydan bir akşam sonra aynı yerde binlerce işçi toplandı ve Haymarket Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti. Polis yine zor kullanarak kalabalığı dağıtmaya çalıştı. Göstericiler barışçıl bir biçimde yürüyüşe devam etti ve dağılmadan geldiği meydanda toplanmayı başardı. İşçiler, meydanda oluştukları büyük forumda taleplerini dile getiren konuşmalar yapmaya başladı. Konuyla ilgili yazılmış birçok kaynakta Belediye Başkanı Sr. Carter Harrison’ın bile kalabalığı bir süre izledikten sonra “Barışçıl bir kalabalık, polis müdahalesine gerek yok” diyerek evine uyumaya gittiği yazılıyor. Ardından da ertesi gün yine aynı tartışmaları yapmak, gidişatı değerlendirmek için tekrar burada toplanmak için sözleşen işçilerin dağıldı.
İşçiler 4 Mayıs 1886 tarihli akşam da yine meydanda toplandı. Konuşmalarda taleplerini alıncaya kadar eyleme devam etme kararlılığında olduklarını belirtiyordu.
Konuşmaları dinleyen kalabalığın ortasında, polislerin olduğu yere yakın bir yerde birden bire bir patlama oldu. Patlama tam konuşmacının “Biz barışçıl insanlarız” dediği sırada oldu. Polis Mathias J. Degan da içlerinde olmak üzere, bombanın etkisiyle 12 kişi hayatını kaybetti. Kargaşada kalabalığa ateş açan polis, hâlâ tam sayısı belli olmayan çok sayıda işçiyi öldürdü ya da yaraladı. Çıkan karışıklıkta ezilenler de öldü veya yaralandı. Daha sonra olayda ağır yaralanan 6 polis de hayatını kaybetti. 1 Mayıs 1977 Taksim Katliamı’nın bir benzeri belki de ilk defa burada gerçekleşmişti.
Sabah gazeteci August Spies başta olmak üzere, “anarşist” işçi önderleri tutuklandı. Polise göre, bombayı polisleri hedef alarak anarşistler atmıştı. Ancak, ne o zaman ne de şimdiye kadar, polislerin üzerine anarşistlerin bomba attığına dair herhangi bir delil bulunamadı.
Toplanan bütün deliller sanıkların suçsuz olduğunu gösteriyor, bu delillere yargılama yapılamayacağı ortada duruyordu. Ancak, bomba atıp insanların ölmesine sebebiyet vermekten dolayı tutuklanan 8 kişinin hepsinin dergi ya da gazete çevrelerinden, sendikacı ve grevi organize eden kişiler olması, asıl suçlunun aranmayacağını gösteriyordu.
Haymarket Katliamı ABD’de sosyalistlere, işçi sınıfına ve sendikalara karşı ciddi bir cadı avının başlatılmasına neden olmuştu. Her şeye rağmen yakalananların suçsuz olduğuna dair ciddi bir muhalefet de vardı.
Kısa süren yargılama sonunda 8 kişinin hepsi ölüm cezasına çarptırıldı. Mahkeme başkanı Joseph Gary, tutukluların bombayı atan kişi olduğu kanıtlanamasa bile, bombayı her kim attıysa, bu kişilerin gazete ve dergilerde dile getirdikleri düşüncelerinden etkilendiği tezini savunuyordu. Öyleyse, bombayı atmasa bile bu kişiler sanki bomba atmış gibi ceza almalıydı. Yandaş basın da bu yönde yayın yapıyordu.
11 Kasım 1887 tarihinde August Spies, Albert Parsons, George Engel ve Adolph Fischer asıldı. İdamdan bir gün önce tutukluların en genci olan 23 yaşındaki Louis Lingg hücresinde kafası parçalanmış olarak ölü bulundu. Lingg’in ölüm nedeninin intihar olduğu belirtildi ve intiharın iki biçimde gerçekleşmiş olabileceğinden bahsedildi: Lingg ya sakladığı bir dinamit lokumunu parçalarını sigaranın içine sararak ağzında patlattı ya da dişlerinin arasına aldığı bir tüfek fişeğini ucundan mumla ateşleyerek patlamasına neden oldu.
Louis Lingg, 1 Mayıs’ın nasıl kutlanması gerektiğine dair sanki bir vasiyette bulunmuştu. 21 Haziran 1887 tarihinde ölüm cezasına çarptırıldığında kararı şu sözlerle yorumlamıştı:
“Darağacında mutlu can vereceğim. Çünkü bu zamana kadar konuştuğum insanların yüzlercesinin, binlercesinin sözlerimi hatırlayacaklarına inanıyorum… Sizi tanımıyorum! Sizin yasalarınızı, emirlerinizi, nizamınızı, tiranlığınızı tanımıyorum! Asın beni!”
August Spies, Albert Parsons, George Engel ve Adolph Fischer’in yargılanması ve kanıtsız asılması uluslararası işçi sınıfı hareketinde büyük etki yarattı. Çeşitli ülkelerde daha yargılama sırasında o günün koşullarında büyük sayılabilecek etkili gösteriler düzenlendi. Zamanın tanınmış aydın ve yazarları işçilere sahip çıktı. George Bernard Shaw, William Morris ve Peter Kropotkin gibi ünlü isimler protesto gösterilerine katıldı.
Şikago’daki 4 işçinin toprağa verildiği cenaze törenine en az 25 bin kişi katılmıştı. August Spies’in şu sözleri kaldı geriye:
“Suskunluğumuzun, bugün sesimizi boğan güçten çok daha kuvvetli olduğu zaman gelecektir…”
Bir de 1 Mayıs 1886 akşamı Şikago Haymarket Meydanı’nda toplanan kalabalığı birçok kez tekrarladığı şu sözler:
“İnsanlık sonsuza kadar bir sığır sürüsü gibi yaşayamaz…”
August Spies’in sesi hemen duyulmuştu. 1889’da toplanan İkinci Enternasyonal’de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada “İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kutlanmasına karar verildi.[9]
 
II.1) COĞRAFYAMIZDA 1 MAYIS(’LAR)
 
Emekçiler tarafından dünya çapında kutlanan birlik, dayanışma ve haksızlıklara karşı mücadele günü Türkiye’de Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde getirilen yasaklar nedeniyle kutlanamazken; 1935 yılında da ‘Bahar ve Çiçek Bayramı’ olarak resmi tatil ilan edilmişti!
Bu nedenle uzun yıllar önce, Türkiye’de yaşayanlar 1 Mayıs’ı ‘Bahar Bayramı’ olarak bilirler, resmi tatil olan bu günde elde yiyecek içeceklerle pikniğe giderlerdi. Oysa dünyanın başka ülkelerinde 1 Mayıs’la ilgili daha farklı kutlamalar yapılırdı. Ama bunu Türkiye kamuoyu bilmezdi. Çünkü hiçbir haber organı bunları yansıtmazdı. Sadece 29-30 Nisan günleri adı komüniste çıkmış olan solcu aydınlar, yazarlar gece yarısı gözaltına alınıp tutuklanır, cezaevlerine konulurlardı. Bir hafta 10 gün sonra da tahliye edilirlerdi.
1960’lı yıllarda güçlenen işçi hareketleri 1 Mayıs’ı “İşçi Bayramı” olarak kutlamaya başladılar. 1976 yılında Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK, aldığı bir kararla “1 Mayıs İşçi Sınıfının Birlik Dayanışma ve Mücadele Günüdür” dedi: -1 Mayıs 1976 Cumartesi günü Taksim’de bir mitingle bu günü kutlayacağız!
İşte bu tarihten itibaren yer yerinden oynadı. Sağ basın ve politikacılar var güçleriyle bastılar yaygarayı: -1 Mayıs Komünistlerin günüdür!
Onlara göre bu günün işçilerle ve emekçilerle katiyen bir ilgisi yoktu. Dünyada sadece komünist ülkeler bu günü kutluyorlardı. O zamanlar sağın en önemli gazetesi Tercüman bu “sahtekârlığın” başını çekiyordu. Patron eşi kontenjanından çok parlak bir yere sahip olan Nazlı Ilıcak, Rauf Tamer, işçi sendika haberleri şefi Refik Sönmezsoy, 1 Mayıs’la ilgili gerçeklerle alâkâsız yazılar yazarlardı. Bu görüşlerini desteklemek için üniversite hocalarından görüşler alırlar, 1 Mayıs’ın “baharsal” özü üzerine destanlar yayınlarlardı.
Bu kadarla kalırsa yine iyi… Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu Türk-İş de bu koroya katılırdı. İşçilerin esas bayramı olarak da 24 Temmuz’u kabul ettiklerini izah ederlerdi. 1963 yılında kabul edilen Toplu Sözleşme Grev Lokavt Kanunu ile Sendikalar Kanunu için bayram yapılmasını isterlerdi. (O kanunların da DİSK/Maden-İş’in Kavel Fabrikası’nda yaptığı “yasa-dışı” grev sonrasında kabul edildiğini bilmezden gelirlerdi.)
‘Cumhuriyet’ gazetesinin çizeri Ali Ulvi bir 1 Mayıs 1976 günü Türk-İş’li yöneticilerin kırlara doğru koşarken çizmişti. Türk-İş yöneticileri gerçekten de “eğlenceli seyahatlere” giderlerdi 1 Mayıs’larda… Yönetim kurulu üyeleri toplu olarak “1 Mayıs ile Türk işçilerinin bir ilgisi yoktur, tamamen komünizm propagandası amaçlı olarak DİSK tarafından düzenlenmektedir, hür dünyada 1 Mayıs diye bir şey yoktur,” şeklinde bir bildiri yayınlandıktan sonra doğru havaalanına yönelirlerdi.
Bir bölümü Avrupa ülkelerinde işçi sendikaları tarafından düzenlenen görkemli 1 Mayıs kutlamaları için davetli olarak Berlin, Paris, Roma, Londra gibi merkezlere giderlerdi. Bazıları ise en büyük tören olarak kabul edilen Moskova’ya iki gün önceden uçup protokol tribünlerinde yerlerini alırlardı. Bu kadar mı sahtekârlık olur? demeyin. Evet, bu kadar oluyordu. Sadece bu sahtekârlıklar haber olmuyordu, o kadar…
1976’daki “İlk 1 Mayıs” kutlamasından sonra Türkiye öğrendi ki, bu topraklarda kutlanan ilk 1 Mayıs bu değil!
Kaldı ki 1925’e kadar Türkiye İşçi Sınıfı İşçi Bayramı’nı kutlamıştı. Hatta 1921’de işgal altındaki İstanbul’da tersane işçileri, reji tütün işçileri Haliç’ten Hürriyet-i Ebediye Tepesine (Şişli) kadar kızıl bayrakla yürümüşler, emperyalist işgali protesto etmişlerdi.
Tarihin eski sayfalarıyla birlikte gözler açılmaya başlamıştı. İşçilerin birliği, burjuva olamamış burjuvaları korkutmuştu. En modern(!) patron kuruluşu TÜSİAD falan, alayı büyük bir gerici koru oluşturup, DİSK’e karşı kampanyalar örgütlediler.
1 Mayıs 1977 için DİSK’le birlikte bu sağcı güruh da hazırlıklara başlamışlardı. Aynı sahtekârlıklarla yaygara kopartıyorlardı: -1 Mayıs komünistlerin bayramıdır!..
O gün neşeyle başlayan bayram büyük bir kanlı operasyonla sona erdi. Devlet elindeki tüm gücünü kullanmıştı. Devlet ses bombaları, panzerlerle alandaki mahşeri kalabalığın üzerine yürüdü.
Ertesi gün sağcı gazetelerin tamamına yakını insanlıktan çıkmış manşetlerle yayınlandılar. Kimi 36 kişi, kimi 40 kişinin öldüğünü belirterek şöyle diyorlardı: -Kızıllar kudurdu!
Zaman geçse de Türk sağı hâlâ eski yerinde duruyordu.
Bu cenahın “en modern” partisi kabul edilen AKP, ne kadar “ağızdan dolma tek atımlık” demokrat (!) olduğunu gösterdi. 2010’da 1 Mayıs’ı Emek Bayramı ilan etti: - “Taksim Meydanı’nı da açıyoruz!” dedi.
Demokrasi barutu üç yılda bitti, 2013’te Türk sağı aslına geri döndü. 12 Eylül paşalarının yerlerde sürünen eski püskü korku bayraklarına sarıldı: -Taksim’de 1 Mayıs kutlanamaz!
“Neden?” Akla-fikre uygun hiçbir açıklamaları yoktu![10]
 

1 MAYIS’LARIN (1912’DEN 1996’YA) HİKÂYESİ[11]

1912’de İstanbul’da ilk defa 1 Mayıs kutlaması yapıldı.[12]

1923’te 1 Mayıs “İşçi Bayramı” olarak kabul edildi.

1924’te hükümet işçi bayramı kutlamalarını yasakladı.

1925’te Takrir-i Sükun Kanunu 1 Mayıs kutlamalarını yasakladı.

1935’te 1 Mayıs “Bahar ve Çiçek Bayramı” olarak ilan edildi.

1976’da Geniş katılımlı ilk 1 Mayıs kutlaması Taksim’de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) çağrısıyla yapıldı.[13]

1977’de kanlı 1 Mayıs İstanbul Taksim Meydanı’nda yapılan kutlama sırasında kitleye ateş açıldı ve 35 kişi yaralanarak ve çıkan izdihamda ezilerek öldü.

1978’de 1 Mayıs Taksim Meydanı’nda kutlandı.

1979’da Taksim kutlaması Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından yasaklandı. İstanbul sokaklarında yasağa rağmen kutlamalar yapıldı.

1981’de Askeri Darbe sonrası Milli Güvenlik Konseyi 1 Mayıs’ı resmi tatil günü olmaktan çıkardı.

1989’da Trafik polisinin açtığı ateş sonucu işçi Mehmet Akif Dalcı yaşamını yitirdi.

1996’da 1 Mayıs’ın Taksim Meydanı’nda kutlanmasına izin verilmemesi nedeniyle kutlamalar Kadıköy’de yapıldı. Yaklaşık 150 bin kişi katıldı. Eylemin ilk dakikalarında polisin silahsız göstericilere açmasıyla üç kişi katledildi. Kadıköy’de büyük bir kitlesel isyan gerçekleşti. Bu olaydan sonra Kadıköy 2005 yılına kadar 1 Mayıs kutlamalarına yasaklı kaldı.

 
En kitlesel 1 Mayıs, 1976 yılında DİSK öncülüğünde Taksim Meydanı’nda yüz binlerce emekçi tarafından kutlanmıştı. 1977 yılında ise büyük bir travma ve kırılma yaşandı. Dönemin DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in konuşmasının sonuna doğru meydanı hıncahınç dolduran halkın üzerine çevredeki binalardan ateş açıldı. 200’den fazla kişi yaralanırken savcılık raporuna göre 5’i silahla, 28’i ezilerek, 1’i panzer altında kalarak toplam 34 kişi, DİSK’in araştırmasına göre ise 40 civarında kişi öldürüldü. Faili meçhul kalan bu katliam, Türkiye’yi 12 Eylül askeri darbesine götüren olayların ilk basamağı oldu. 1978 yılında bir yıl önce katledilen 40 civarındaki insan için yüz binlerce kişi yine Taksim Meydanı’nda buluştu. 1979 yılında sıkıyönetim komutanlığı İstanbul’da mitinge izin vermedi. 1980 darbesiyle uzun süren yasaklı dönem başladı.[14]
Şunun altını çizmeden geçmeyelim: 1 Mayıs 1977, solun büyük yürüyüşünün parmak ısırtan ışıltısıydı. Sol, köylerde, tarlalarda, fabrikalardaydı… İstanbul, o gün Taksim Meydanı’ydı… Sadece bir bayramı kutlamak için evinden çıkıp, geri dönemeyenler vardı![15]
12 Eylül davası dosyasına giren MİT raporlarına göre, MİT’in bütün tedirginliği de bundandı. DİSK’in 1 Mayıs’ın olaysız geçmesini istediği, olaysız geçmesi hâlinde DİSK’in kazacağının anlatıldığı raporda, 1976’da olduğu gibi 1977’de de bunun başarılabileceği anlatılmaktaydı.
Olaysız geçmedi. Soldaki yapıların iç çekişmelerini bilenler için tarihi kalabalık, ürkütücü de olsa aynı zamanda büyük bir fırsattı. Silahlar ateşlendi, panzerler alana girdi, polis ses bombalarını atmaya başladı, bütün hesaplar da solun üzerine yıkıldı. Kazancı Yokuşu, yukarıdan aşağıya, boylu boyunca insan kanıydı. Bayram kutlamak isteyen 34 kişinin bedeni, öyle upuzun, öyle ne olduğunu anlamamış, öyle nedensiz, yan yanaydı. Hesabı hiçbir zaman sorulamadı. Raporlara göre, memnundu devlet…
Evet 1 Mayıs’lar, kanlıydı bu coğrafyada; ama çoğul bir ses bağırıyordu durmaksızın:, “Sabahın bir sahibi var” diye![16]
 

1 MAYIS’TA TAKSİM MÜCADELESİNİN KRONOLOJİSİ[17]

TARİH

YÖNETİCİLER

OLAYLAR

1 Mayıs 2014 Perşembe

Cumhurbaşkanı: Abdullah Gül
Başbakan: Recep Tayyip Erdoğan
İstanbul Valisi: Hüseyin Avni Mutlu
İstanbul İl Emniyet Müdürü: Hüseyin Çapkın

Taksim Meydanı İstanbul Valiliği tarafından yasaklandı. 1 Mayıs 2014 Komitesi bileşenlerinden DİSK, KESK, TTB ve TMMOB temsilcileri “Taksim Yasağı Akıl ve Hukuk Dışı” açıklamasını yaptı. Vapur seferleri iptal edildi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Taksim’e çıkan tüm yolların kapalı olduğunu açıkladı. Sabah erken saatlerden itibaren Şişli, Beşiktaş, Tarlabaşı’nda Taksim Meydanı’na çıkmak isteyen emekçilere ve göstericilere polis saldırısı yaşandı.
Polis habercilere de görev yaptırmadı. 12 haberciyi darp etti; t24 editörü Deniz Zerrin   gözaltına alındı.
1 Mayıs Komitesi 2 Mayıs günü yaptığı açıklamada, kutlamaya gelenlerin arasında provokasyon amaçlı olarak karışan sivil polislerin olduğu açıklamasını yaptı.

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Cumhurbaşkanı: Abdullah Gül
Başbakan: Recep Tayyip Erdoğan
İstanbul Valisi: Hüseyin Avni Mutlu
İstanbul İl Emniyet Müdürü: Hüseyin Çapkın

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Taksim’de inşaat alanı olduğunu bahane ederek, meydanın 1 Mayıs kutlamalarına kesinlikle kapalı olacağını açıklamıştı.
1) Beşiktaş ilçesindeki göstericilere polis, 7 saat boyunca gaz ve suyla saldırdı etti.
- ÇHD, kendilerine plastik mermi ile müdahale ettiklerini açıkladı.
- CHP otobüsünden 5 kişi için ambulans talebi anons edildi, polis yaralı 5 kişinin olduğu noktaya gaz bombası attı.
2) Şişli’nin neredeyse her bölgesinde polis ve göstericiler arasında çatışma yaşandı. Polis gaz bombası ve tazyikli su ile müdahale etti.
- DİSK binası önünden yürüyüşe geçen gruba polis gaz ve tazyikli suyla müdahale   etti. Polis, DİSK binasının yanındaki bir apartman dairesinin içine gaz bombası attı.
- Mecidiyeköy’ün ara sokaklarında polis göstericileri hedef alarak gaz bombası attı, göstericiler polise taş ile karşılık verdi.
- DİSK binasına sığınan 4 yaralı vardı, bu yararlılar Şişli Etfal Hastanesi’ne kaldırıldı. Polis, Şişli Etfal Hastanesi bahçesine TOMA ile girerek, gaz bombası atılarak ve tazyikli su sıkıldı.
- DİSK’in arka sokağında bir apartman dairesinin içine gaz bombası atıldı, gaz bombası küçük çaplı bir yangına sebep oldu
- DİSK binasında bulunan 12 yaralı, polisin yoğun müdahalesi yüzünden çıkarılamadı. Daha sonra ambulans ile hastaneye götürüldüler.
3) Galata Köprüsü, 1970’de yapılan bakım çalışması dışında ilk kez bugün kaldırıldı.
- İstanbul’da metro, metrobüs, vapur, motor, tramvay seferleri iptal edildi; bir çok yol ulaşıma kapatıldı.
- Valilik, Galata Köprüsünü kaldırarak ve Unkapanı Köprüsünü kapatarak Taksim’e ulaşımı engelledi.
4) Kadıköy’de toplanan gruba polis müdahalesi olmadı.
- TKP Kadıköy İskele Meydanı’nda toplandı.
5) ÇHD, en az 26 kişinin gözaltına alındığını; üçü ağır toplam yedi kişinin yaralanarak hastaneye kaldırıldığını açıkladı.
6) Beşiktaş’ta yapılan müdahalede altı gazeteci yaralandı.
7) Tarlabaşı’nda polisin attığı gaz fişeği kafasına isabet eden 17 yaşındaki Dilan Alp, ağır yaralandı. Taksim İlkyardım Hastanesi’ne kaldırılarak ameliyata alındı.

1 Mayıs 2012 Salı

Cumhurbaşkanı: Abdullah Gül
Başbakan: Recep Tayyip Erdoğan
İstanbul Valisi: Hüseyin Avni Mutlu
İstanbul İl Emniyet Müdürü: Hüseyin Çapkın

1 Mayıs ülke genelinde bayram havasında geçti.
- Şişli Belediyesi zabıta işçileri, Zabıta Binası önünden geçenlere karanfil verdi.
- Çevik Kuvvet Polisleri TRT ile Harbiye Orduevi arasındaki sokağın geri kısmında bekledi. Arama noktasında, trafik polisleri arama işlemini gerçekleştirdi.
- Taksim Meydan’ında polis yoktu, polisler Sıraselviler Caddesi ve İstiklal Caddesi’nde bekledi.
- Taksim Meydanı’na kurulan kürsüde, çok sayıda aydın, sanatçı, sendika yetkilileri konuşma yaptı. Meydan’da halaylar çekildi, şarkılar söylendi.

1 Mayıs 2011 Pazar

Cumhurbaşkanı: Abdullah Gül
Başbakan: Recep Tayyip Erdoğan
İstanbul Valisi: Hüseyin Avni Mutlu
İstanbul İl Emniyet Müdürü: Hüseyin Çapkın

Taksim, 1977’den beri ilk defa 1 Mayıs kutlamalarına açıldı. Yurt genelinde coşkulu kutlamalar yaşandı.
Taksim Meydanı’nda Türkçe şarkıların yanı sıra, Kürtçe ve Ermenice şarkılar da çalındı, söylendi. Grup Yorum, meydanda Şivan Perver’in Herne Peş şarkısını söyleyerek mini konser verdi..
Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarları, Taksim Meydanı’na birlikte yürüdü.
Saat 12’ye yaklaşırken, Şişli yönünden Taksim yönüne yürüyen kortejlerden Halk Cephesi üyeleri ile polis arasında küçük bir arbede yaşandı. Olay kısa sürdü, Halk Cephesi iyeleri arama noktasını aşarak Taksim Meydanı’na yürüyüşlerine devam etti.
Göstericiler, polis engeli olmadan daha huzurlu ve coşkulu bir 1 Mayıs olduğunu dile getirdi.

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Cumhurbaşkanı: Abdullah Gül
Başbakan: Recep Tayyip Erdoğan
İstanbul Valisi: Muammer Güler
İstanbul İl Emniyet Müdürü: Hüseyin Çapkın

32 yıl sonra Taksim Meydanı ilk kez ‘eyleme’ açıldı. Taksim Meydanı’na üç ana yoldan çıkıldı; Gümüşsuyu, Mecidiyeköy-Şişli ve Tarlabaşı Bulvarı.
Polisler, 1 Mayıs günü ‘çay’ içerek, Taksim Meydanı’na yürüyen göstericileri izledi.
Batman’da Cumhuriyet Meydanı, 20 yıl aradan sonra ilk kez 1 Mayıs kutlamalarına açıldı.
Ankara’da göstericiler 1 Mayıs’ı Sıhhiye Meydanı’nda kutladı.

1 Mayıs 2009 Cuma

Cumhurbaşkanı: Abdullah Gül
Başbakan: Recep Tayyip Erdoğan
İstanbul Valisi: Muammer Güler
İstanbul İl Emniyet Müdürü: Hüseyin Çapkın

22 Nisan 2009 günü TBMM Genel Kurulu’nda, 1 Mayıs’ın, “Emek ve Dayanışma Günü” adıyla tatil olmasına ilişkin kanun tasarısı kabul edilmişti.
5 binden fazla kişi, Taksim meydanına 1 Mayıs’ı kutladı. Tertip komitesi 13:30’da kutlamayı bitirdi.
Konuşmalar sürerken polisler, civardaki sokaklardan meydana ulaşmak ve kutlamaya katılmak isteyenlere gaz attı, cop kullandı. Ancak Kazancı yokuşu tarafından bir grup daha meydana girmeyi başardı.
ÇHD, gözaltına alınanların sayısının 400’ü geçtiğini açıklarken, İstanbul Valisi Muammer Güler 108 kişinin gözaltına alındığını söyledi.
Yaklaşık 300 kişilik çevik kuvvet ekibi, göstericileri Taksim Meydanı’ndan uzaklaştırmak için tazyikli su sıktı.
Taksim’deki The Marmara otelinin üst katlarında bir pencereden üzerinde “1 Mayıs 1977’de buradan ateş edenler bulunsun” pankartı açıldı. Daha sonra bu pankart alt pencerelerden çekilerek kaldırıldı.
Kurtuluş Caddesi’nden Taksim Meydanı’na yürüyen gruba biber gazı atılarak, tazyikli su sıkıldı.
Ergenekon Caddesi’nde bulunan grup biber bombası gazı atılarak dağıtıldı.
Kurtuluş civarındaki bazı iş yerlerinin camları kırıldı. Polis, göstericilerin attığı taşları geri atarak, biber gazı ile müdahale etti.
Polis Kurtuluş’ta havaya ve bir grubun üzerine ateş etti. Caddede bulunan dükkânlara biber gazı sıkıldı. Bölgeden yaklaşık 40 kişi gözaltına alındı.
Valilik, 1 Mayıs öncesinde gaz kullanılmayacağı söz vermiş olmasına rağmen, polis göstericilere gaz ile müdahale etti.
Ulaşımda aksamalar yaşandı. 1 Mayıs öncesinde Valilik, metro ulaşımında Şişhane-Taksim, Mecidiyeköy-Taksim seferlerini; Kabataş-aksim füniküler hattını durdurdu.

1 Mayıs 2008 Perşembe

Cumhurbaşkanı: Abdullah Gül
Başbakan: Recep Tayyip Erdoğan
İstanbul Valisi: Muammer Güler
İstanbul İl Emniyet Müdürü: Celalettin Cerrah

İstanbul Valisi Muammer Güler, 1 Mayıs günü Taksim’e toplu ulaşımın durdurulacağını, polisin gerekli önlemleri alacağını açıklamıştı
Polisin ağır müdahalesinden dolayı, sendikalar Taksim Meydanı’na gitmeyeceklerini açıkladı. 1 Mayıs ara sokaklarda kutlandı.
Emek örgütlerinin 100-150 kişilik bir heyetle Taksim’e gideceği konuşuluyordu; ancak emek örgütleri daha sonra bundan da vazgeçti.
Polis, Şişli Etfal Hastanesi’ne girerek hastaların bulunduğu bölüme biber gazı sıktı.
Polis, Osmanbey’den Taksim Meydanı’na yürüyen gruba gaz bombası, tekme ve cop ile müdahale etti.
Şişli civarında slogan atan ve pankart açmaya çalışan her kişiye polisin müdahale ettiği söylendi.
Taksim ve civarı polis tarafından abluka altına alındı, araç trafiğine izin verilmedi. İstiklal Caddesi’nde bulunan bazı yurttaşlar, polisin gaz ve cop ile kendilerine müdahale ettiklerini açıkladı.
Polis, Harbiye’de ki gruplara biber gazı ve panzerler ile saldırdı.
Polis, Sıraselviler’den Taksim Meydanı’na gitmeye çalışan gruba sert müdahale ederek, grubu dağıttı. Kazancı Yokuşu’nda toplanan grup dağıtıldı.
Büyük Parmakkapı Sokak’tan Taksim Meydanı’na yürümek isteyen gruba, polis göz yaşartıcı bomba ve boyalı su ile müdahale etti.
Polis, DİSK binasını abluka altına aldı. Binaya atılan biber gazından etkilendiği söylenen CHP Milletvekili Mehmet Ali Özpolat kalp spazmı geçirdi.
Polis bir yurttaşı cebinde limon bulundurduğu için yaraladı, yurttaş Taksim İlkyardım Hastanesi’nde tedaviye alındı.
cnnturk.com.tr, 505 kişinin polis tarafından gözaltına alındığını açıkladı.
Ali Sami Yen Stadı’nın çevresinden yaklaşık 1.500 kişinin gözaltına alındığı söylendi.
hurriyet.com.tr, polisin Dolapdere’de ki işçilere müdahale ettiğini; yaklaşık 40 kişinin Şişli Etfal ve Taksim İlkyardım Hastanesi’ne kaldırıldığını söyledi.

1 Mayıs 2007 Salı

Cumhurbaşkanı: Ahmet Necdet Sezer
Başbakan: Recep Tayyip Erdoğan
İstanbul Valisi: Muammer Güler
İstanbul İl Emniyet Müdürü: Celalettin Cerrah

İstanbul Valisi Muammer Güler, 1 Mayıs’ın Taksim Meydanı’nda kutlanmaya izin verilmeyeceğini açıklamıştı.
Binlerce polis Kazancı yokuşunu çevreledi. Yapılan pazarlıklar sonrasında Valilik, yaklaşık 500 kişilik grubun Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs açıklaması yapmasına izin verdi.
Dolmabahçe’de bekleyen 1500 kişilik grubun Taksim Meydanı’na çıkmasına izin verilmedi.
Anadolu Ajans, toplam 695 kişinin gözaltına alındığını, bunlardan 198’inin kadın olduğunu açıkladı.
Okmeydanı’ndan Taksim’e yürüyüşe geçen yaklaşık 3 bin kişilik gruba, polis müdahale etti.
Kasımpaşa’dan Taksim’ yürüyen grup ile çevik kuvvet arasında çatışma yaşandı. Polis, biber gazi ve tazyikli suyla müdahale ederken, göstericiler taş, sapan ve Molotof kokteylleriyle karşılık verdi.
Polis, Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Alper Turgut’a cop, tekme ve biber gazı ile saldırdı.
Polis, SDP’nin Feridiye Caddesi’ndeki, MMO’nun da İpek Sokak’taki binalarına gaz bombası attı. İHD’ye başvurmaya gelenlerin polis tarafından engellendiğini belirten İHD yetkilisi Ayşe Yılmaz; yaralılara müdahale edemediklerini, polisin sokakta barikat kurduğunu söyledi.
Taksim’e gitmeye çalışan Jineps Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Görkem Yılmazer, polis tarafından gözaltına alındı.

1 Mayıs 2006 Pazartesi

Cumhurbaşkanı: Ahmet Necdet Sezer
Başbakan: Recep Tayyip Erdoğan
İstanbul Valisi: Muammer Güler
İstanbul İl Emniyet Müdürü: Celalettin Cerrah

Taksim’de basın açıklaması yapmak isteyen bir gruba polis saldırdı. DİSK, KESK ve Türk-İş temsilcilerine1977 anması yapma için çelenk bırakma izni verildi.
Taksim 1 Mayıs kutlamasına kapalıydı. İstanbul’da göstericiler, 3 kortej hâlinde Kadıköy’de buluştu. Kutlamada DİSK, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk-İş, ÖDP, Emek Partisi (EMEP), Demokratik Toplum Partisi (DTP), Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP), Halkevleri, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Sosyal Demokrat Halk Partisi (SHP), Sosyalist Emek Hareketi Parti Girişimi (SEH), Lambda İstanbul, Partizan gibi siyasi parti ve gruplar yer aldı.
Kadıköy’de ki kutlamalarda, Sosyal Sigortalar Yasası, Terörle Mücadele Yasası ve nükleer santral projeleri protesto edildi.
İşçi Partisi 1 Mayıs’ı Tepebaşı, eski Tüyap Alanı’nda kutladı.
Ankara’da kutlamalar Demirtepe’den yürüyüşle başlayarak, Tandoğan Meydanı’nda gerçekleşti. Polis hava ve karada hazır bekledi.
İzmir’de Cumhuriyet kapısında bulunan arama noktalarında, bir çok katılımcı polis müdahalesiyle karşılaşarak yaralandı.
Kocaeli’nde yaklaşık 3 bin kişinin katıldığı 1 Mayıs yürüyüşü için geniş güvenlik önlemleri alındı.

1 Mayıs 2005 Pazar

Cumhurbaşkanı: Ahmet Necdet Sezer
Başbakan: Recep Tayyip Erdoğan
İstanbul Valisi: Muammer Güler
İstanbul İl Emniyet Müdürü: Celalettin Cerrah

1 Mayıs kutlamaları, dört konfederasyonun ortak düzenlemesiyle; Taksim, Kazancı Yokuşu’na karanfil bırakılmasıyla başladı. Kadıköy, İskele Meydanı’nda devam eden kutlamalara yaklaşık 100 bin kişi katıldı.
Taksim’de izinsiz gösteri yapmak isteyen 3 ayrı gruba polis müdahale etti. 47 kişi gözaltına alındı.
Ankara’da kutlamalar Tandoğan Meydanı’nda yapıldı.
Gaziantep’te kutlamalar İstasyon Meydanı’nda yapıldı. Keskin nişancılar hazırda bekledi, polis birçok kamera ile göstericilerin görüntülerini aldı.
İzmir’de Gündoğdu Meydanı’na girmek isteyen Demokratik Halk Partisi (DEHAP) üyeleri ile girişe izin vermeyen polis arasında gerginlik yaşandı.
Diyarbakır’da polis ile Dağkapı Meydanı’na yürümek isteyen yaklaşık bin kişilik grup arasında gerginlik yaşandı.
Batman’da 7 kişi gözaltına alındı.

1 Mayıs 2004 Cumartesi

Cumhurbaşkanı: Ahmet Necdet Sezer
Başbakan: Recep Tayyip Erdoğan
İstanbul Valisi: Muammer Güler
İstanbul İl Emniyet Müdürü: Celalettin Cerrah

İstanbul’da Türk-İş 1 Mayıs’ı Şişli’de kutlarken, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ve Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Hak-İş) Saraçhane’de yürüyüşe başlayıp, Yenikapı’da kutladı.

 
Özetle 1 Mayıs, coğrafyamızda, yıllar boyunca yürütülen tüm mücadelelerin ortaklaştığı, birbirinden güç aldığı ve dayanışmasını güçlendirdiği bir gün olarak özel bir öneme sahiptir. Toplumsal muhalefetin tüm kesimlerinin, kendi gündemini, talebini, mücadelesini 1 Mayıs alanında, Taksim’de olanca görkemiyle ortaya koyduğu tarihi bir gündür.
2010, 2011 ve 2012 1 Mayıs’ları, 1977 1 Mayısı’ndan sonra, onu da aşan bir kitlesellik, görkem ve renklilikte gerçekleştirilen kutlamalara sahne olmuştur. 
1 Mayıs’lar coğrafyamızda egemenlerinin, devletin isteği ile değil, yıllarca süren direniş sayesinde kutlanabilmiştir.
Devlet, akıl almaz gerekçelerle 1 Mayıs’ı yasaklarken; her yıl söylenen gerekçeler, neredeyse “kopyala yapıştır” şeklindedir. Örneğin, 2015 yılı için öne sürülen, gerekçeler bildik yalanlardan oluşmaktadır. Kamu düzenini bozan da, hayatı felç eden de, şiddete başvuran da hep devlet olmuştur. Ancak devletin tutumuna en iyi yanıt, 2010, 2011, 2012 1 Mayıs’larıdır.
Bu çerçevede denilebilir ki İstanbul’daki 1 Mayıs kutlamalarının tarihi “polis varsa olay var, darp var, gaz var, hukuksuzluk var” yargısının kanıtlarıyla doludur.
Tıpkı 1 Mayıs 2015’de olduğu üzere!
 
III) 2015 1 MAYIS’ININ ÖNCESİNDE
 
Önceki yıllarda “1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayacağız” dedikleri için mahkemelik olan sendikacıların beraat ettiğine dikkat çeken DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun, 1 Mayıs’ta ne olursa olsun Taksim’de olacaklarını söylediği ve 1 Mayıs’ın suç olmadığını, asıl suçun 1 Mayıs’ı yasaklamak olduğunu ifade ettiği[18] 2015 yılında, 1 Mayıs Tertip Komitesi’nin DİSK Genel Merkezi’deki açıklamasında net tavrını ortaya koyup, Taksim hedefini göstermişti.
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’den oluşan 1 Mayıs Tertip Komitesi ile HDP, 1 Mayıs 1977’de katledilen 35 işçi için Kazancı Yokuşu’nda anma yaptı. İktidarı, Taksim’i emekçiye kapatmaması konusunda uyaran sendikalar ve emekçiler, “Emekçinin en demokratik hakkı yasaklanamaz,” deyip; işçiler, sendikalar, kadınlar, çevreciler ve HDP, tüm emekçileri 1 Mayıs İşçi Bayramı için Taksim’e çağırarak, AKP’ye “OHAL’i kaldır, Taksim yasaklanamaz,”[19] çağrısını dillendirdi…
Sendikalar ve meslek örgütü temsilcileri, 1 Mayıs kutlamalarının Taksim Meydanı’nda yapılması için 21 Nisan 2015’de İstanbul Valisi Vasip Şahin’le görüştü görüşmesine de; validen, “Taksim’de 1 Mayıs kutlaması mümkün değildir,”[20] yanıtını aldı.
Özetle Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan’ın, “Kimse kusura bakmasın, birilerinin keyfi için, kendilerini tatmini için tüm İstanbul halkını veya diğer vilayetlerimizin hukukunu kimseye çiğnetmeyiz. Taksim’de mitingi yapmak demek, o gün tüm İstanbul’u adeta felç etmek demek… Türkiye’de 1 Mayıs yıllarca gerginliğin, çatışmanın, 1977 yılında yaşanan katliamın sembolü olarak anıldı… Her yıl 1 Mayıs’ta yaşanan Taksim Meydanı ile ilgili ısrarı yanlış ve hatta art niyetli buluyorum,”[21] haykırışındaki saldırganlıkla karakterize olan AKP yasakçılığı[22] ve ona boyun eğenlerin tutumu ibret-i alemlikti…
Ve egemenlerin buyruğundan çıkmayan “hijyenik ve suskun” sarı-sendikalar[23] ise,[24] egemenlerin çizdiği sınırların içine hapsolmuştu.[25]
 
III.1) 1 MAYIS’DA DEVLET TERÖRÜ
 
İşçilerin Taksim yasağını ilişkin olarak, “Bu bir onur mücadelesi”[26] dedikleri 2015’in 1 Mayıs’ının hemen öncesinde, 1 Mayıs’ta biber gazı kullanılmaması konusunda İHD İstanbul Şube binasında 28 Nisan 2015’de düzenlenen basın toplantısında konuşan ‘Biber Gazı Yasaklansın İnisiyatifi’nden Kıvanç Sert ile şu uyarıyı dillendirmişti: “Bilinmelidir ki, kolluk güçlerinin kullanmaktan hiç çekinmediği basınçlı su, plastik mermi, kimyasal silahlar ve ters kelepçeleme gibi yöntemler işkencedir, insanlık suçudur.”
Daha fazla ölümlerin yaşanmasını istemediklerini dile getiren Sert, 2014 biber gazı kullanım raporuna göre biber gazının kullanılmasının 453 kişinin yaralanmasına ve 8 kişinin ölümüne neden olduğunu vurgulayarak, işçilerin bayramlarını Taksim’de ve ülkenin bütün meydanlarında biber gazına maruz kalmadan kutlamak istediklerini belirtip, yetkililerin, emekçilerin bir araya gelmesine karşı büyük korku duydukları ve sokakları insansızlaştırma planlarına bağlı olarak her gösteri ve toplanmada verdikleri “müdahale” emirlerinin yasalara aykırı olduğunu açıklamıştı.[27]
Ancak devletin 1 Mayıs’ı nasıl gaza boğduğunu hep birlikte yaşa(tıl)dık.
Bunun yanında 2015’in 1 Mayıs gerçeğine dair Semra Pelek’in tanıklığı da bir çok şeyi yeterince net olarak betimlemekteydi:
“Kurtuluş Son Durak’taki evimden, Çağlayan Abideyi Hürriyet Meydanı’ndaki gazeteye yürüyerek gelmem tam iki saat sürdü; ‘normal’ günlerde 20 dakikadan fazla tutmaz. Şişli’den Taksim’e kadar Vali Hüseyin Avni Mutlu’nun vaat ettiği 35 bin polis yığılmıştı, her sokağın başı polisler tarafından tutulmuştu, neredeyse ara sokaklarda bile ‘akrepler’ cirit atıyordu. Normal mi? Daha adımımı Kurtuluş Caddesi’ne atmadan biber gazından yürüyemez hâle geldim”![28]
1 Mayıs sabahı Taksim’e çıkan tüm yollar kapatıldı. Taksim’e ulaşabilmek için araçla en fazla Haliç Köprüsü’ne kadar gidilebildi. Polis, sadece valiliğin akredite ettiği gazetecileri meydana alabileceğini söyleyince basın mensupları ile kısa süreli bir gerginlik yaşandı. Ardından bu sorun aşıldı. Meydan ve meydanda açık bulunan kafelerin tamamını polis doldurdu. Gezi Parkı’nda ise özel harekât polisleri görevlendirildi. Şişli’ye giden tüm sokaklar ise polis bariyerleriyle ve çevik kuvvet ekiplerince kapatıldı. Buradan ve meydandan çıkış yapmak isteyen turistlere polisler otelden çıkış noktalarına kadar eşlik etti.[29]
Yani Taksim Meydanı’ndaki kutlamalara izin vermeyen valilik, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde sert yasaklar uyguladı. Taksim’e çıkan bütün yollar kapatıldı, İstanbullular eve hapsoldu, yürümek isteyenlere biber gazı sıkıldı. Gün boyu helikopterler güvenlik amaçlı uçuş yaptı.[30]
İstanbul, 1 Mayıs 2015’e adı konmamış bir OHAL’le girdi... Sabah 06 itibarıyla vapurlar ve metrobüs iptal edildi; şehrin can damarları, Anadolu-Avrupa yakası bağlantısı toptan kesildi. Taksim’e çıkan tüm ana yollar trafiğe kapatılırken metro hatları da yasaktan nasibini aldı. 14.5 milyon nüfuslu, milyon turistin ziyaret ettiği kentte, E-5 haricinde ulaşım imkânsız hâle getirildi. Ama egemenlere sorsanız, her şey serbestti![31] Hatta Başbakan Davutoğlu, “sembolik” olarak elinde karanfille gelenlere Taksim’in açık olduğunu söylemişti ya![32]
Oysa İstanbul’daki 34 bin, getirilen takviye 5 bin çevik kuvvet polisinin de katılımıyla 39 bin polis, göstericilerin Taksim’e girişini engelledi. Okmeydanı, Şişli ve Beşiktaş’ta ara sokaklardan Taksim’e girmek isteyenlere polis çok sert müdahale etti.[33]
İstanbul’da polis, Taksim Meydanı’na çıkan tüm yollara etten duvar ördü. Sıkıyönetimi andıran tedbirler ve çatışmalarda yüzlerce kişi yaralandı. Yaklaşık 10 gazeteci, polisin sert müdahalesi sırasında yaralandı. ‘Milliyet’in foto muhabiri Ozan Güzelce’nin kolu kırıldı.[34]
Fransız Haber Ajansı Foto Muhabiri Bülent Kılıç, polisin attığı biber gazı kapsülüyle bacağından yaralandı. EPA Foto Muhabiri Sedat Suna da sağ bacağının kaval kemiğinden yaralandı. Atılan ses bombasının fişeği bacağına isabet eden Suna’nın bacağına 4 dikiş atıldı. Gezi Direnişi sırasında çektiği Kırmızılı Kadın fotoğrafıyla tanınan Reuters Foto Muhabiri Osman Örsal da atılan biber gazı fişeğinden dolayı bacağından yaralandı.
Bu sırada polisin gaz kapsüllerinden bazıları hastane bahçesine düştü, hastanede bulunan vatandaşlar da etkilendi. Hasta yakını olduğu sanılan bir kişi polise tepki gösterdi. Gazın içerdeki hastaları ve yakınlarını etkilemesine tepki gösteren bu vatandaşa polis 5 metreden plastik mermi ateşi açtı.[35] “Yüzlerce kişi yaralandı, gazdan etkilenen onlarca çocuk korku ve gözyaşı içinde çığlıklara boğuldu.”[36]
Beşiktaş’ta toplanarak 1 Mayıs’ı kutlamak için Taksim Meydanı’na çıkmak isteyen gruplara polis, basınçlı su, biber gazı ve plastik mermi ile müdahale etti. Hedef gözeterek atış yapan polis, bir genci gözünün altından vurarak yaralarken, bir kadın gazeteci de başına isabet eden taşla yaralandı. Polisin attığı biber gazından etkilenen çok sayıda çocuk da görevliler tarafından evlerinden çıkarılarak olaylı bölgeden uzaklaştırıldı…
DİSK kortejinin en önünde taşınan “1 Mayıs” yazılı çelenk de polis şiddetinden nasibini aldı. 2 işçi yoğun gaza karşın basınçlı su ile dağılan çelengi ellerinden bırakmadı. Polis amiri çelengi işçilerin elinden alıp yere savurdu. DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu’nun da aralarında bulunduğu sendikacılar, parçalanan çelenkteki çiçekleri tek tek topladı…[37]
Polis, Şişli, Beşiktaş, Tarlabaşı, Okmeydanı ve Kurtuluş’tan Taksim’e çıkmak isteyen gruplara gaz ve tazyikli suyla müdahale etti. Olaylarda valiliğin açıklamasına göre aralarında gazetecilerin de bulunduğu 19’u polis 90 kişi yaralandı, 142 kişi gözaltına alındı.
İstanbul Tabip Odası ise yaralı sayısı konusunda şu açıklamayı yaptı: “Binlerce kişinin polis copu, plastik mermi, tazyikli su, biber gazı ve fişeğiyle yaralandığı 1 Mayıs günü bize ulaşabilen yaralı bilgileri: En az 4 kafa travması, 1 kulak kesiği, 1 kol kırığı, 15-20 gaz kapsülüyle yaralanma, yüzlerce gaz mağduriyeti nedeniyle klinik başvurusu ve bir göz kaybına yol açabilecek göz yaralanması.”[38]
İstanbul’da en sert müdahale sendika ve partilerin toplandığı Barbaros Meydanı’nda yaşandı. Milletvekilleri ve sendika temsilcileri Taksim’e çıkmak isteyince polisler tazyikli su ve biber gazıyla grupları dağıttı.[39]
Bunlarla birlikte Beşiktaş Ortaçeşme’de 1 Mayıs gösterileri sırasında bir eylemciye polisin zorla poşu takarak fotoğraf çekmesi, “suç uyduruluyor” iddialarını doğrularken;[40] İstanbul’da, 1 Mayıs’ta çıkan olaylarda gözaltına alınan 211 kişiden 171’i hakkında 1 gün ek gözaltı kararı alındı.[41] Polis müdahalesiyle gözaltına alınanların adliyedeki işlemleri sürerken, adliye önünde bekleyen sendika üyeleri, gözaltına alınanlara işkence yapıldı.[42]
Ayrıca DİSK Başkanı Kani Beko, sırt çantalarından cop sarkan tek tip giyimli kişilerin fotoğraflarını basına gösterdi, “1 Mayıs’ta eylemcilere, sivil polisler karıştı” notunu düşerken;[43] Fatih Altaylı’ya dahi, “Taksim’i 39 bin polisle kapatmak neyin nesi. İşgal zamanı o kadar İngiliz askeri bile yoktu İstanbul’da muhtemelen. Bu görüntüler bir kez daha Türkiye’nin utancıdır,”[44] dedirten devlet terörü konusunda, dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala, 2 Mayıs 2014’de 1 Mayıs’ta polisin göstericilere sıktığı gaz için yapılan eleştirilere “Daha az zarar veren bir yolu henüz yok” yanıtını verebiliyordu![45]
Özetle 1 Mayıs günü, İstanbul’da, Taksim ve çok geniş bir alanda Anayasa ve yasalar askıya alınmış; Başbakanın, valinin talimatlarıyla fiili bir sıkıyönetim uygulanmıştır. Anadolu ve Avrupa yakasını birbirine bağlayan toplu ulaşım araçlarının bir kısmı engellenmiş, Taksim’e çıkan yollar polis tarafından fiili engellerle kesilmiştir. 1 Mayıs kutlamasına katılmak isteyenler katılamamış, kutlamayla ilgisi olmayan birçok yurttaş çalışma ve seyahat özgürlüğünü kullanamamıştır.”[46]
Oysa “Tüm dünyada 1 Mayıs bir bayram havasında yaşandı. Sadece Kamboçya ve Türkiye’de polis halka savaş açtı. İstanbul’da 1977 yılında yitirdiğimiz işçi kardeşlerimizi anmak için yapacağımız törene barbarca saldırıya tüm dünya şahit oldu. En az 266 işçinin İstanbul’da 300’e yakın kişinin tüm Türkiye’de gözaltına alındığı medyaya yansıyandı.
Gözaltına alınanlara işkence yapılan yerlerden biri de Beyoğlu Karakolu’ydu. Buna dair fotoğraflar elimizde. Milletvekillerine yönelik şiddette tanıklık ettiniz. Bir haberci polisin saldırısı sonrası yaralanırken bir haberci arkadaşımız da gözaltına alındı. Okmeydanı Hastanesi’ne gaz bombası atıp tepki gösterenlere plastik mermi atacak kadar pervasızlaştılar.
Kamu düzen bahanesiyle bütün kenti felç ederek 15 milyon İstanbulluya işkence çektirdiler. Tek tip elbise ve sırt çantası giyen sivil polislerin Halaskargazi’de halkın arasına karışarak provokatörlük yaptığını gördük. Halkın iradesini teslim alamadınız, alamayacaksınız.”[47]
Hükümetin yasak inadı nedeniyle olaylı geçen 1 Mayıs “İç Güvenlik Yasası”nın faşizan karakterini net bir şekilde gösterdi. Yasayla polise verilen “önleyici gözaltı” yetkisiyle, 1 Mayıs’ta çok sayıda kişi “başkalarının can güvenliğini tehdit ettikleri” gerekçesiyle ya alandan uzaklaştırıldı ya da alana girmelerine izin verilmedi. Gözaltında tutulanlar, dört gün boyunca avukatlarıyla görüştürülmedi. Anayasa’da hâkim, savcı ya da acil hallerde yetkili merciin yazılı emri dışında kimsenin üstünün ve özel eşyalarının aranamayacağı açık ve net belirtilmesine rağmen polis hâkim kararı olmadan gözüne kestirdiği kişilerin üzerini aradı.
Yeni düzenlemeyle yüzlerini tamamen veya kısmen örterek toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak da suç kapsamına alındı. Polis, 1 Mayıs’ta gaz maskesi, şal, poşu gibi eşyası olanları anında gözaltına aldı. Beşiktaş’ta liseli bir genç “gaz maskesi taşıdığı” gerekçesiyle gözaltına alındı.[48]
Özetin özeti Alper İzbul’un, “Bayram gününde ölü bir şehir,”[49] notunu düştüğü kentte olanlar bu kadarla da sınırlı değildi: Örneğin İstanbul’da polis saldırısının yaşandığı ve 300’e yakın yurttaşın gözaltına alındığı 1 Mayıs kutlamalarının akşamında polislerce gözaltına alınan ve kendisinden üç gündür haber alınamayan Adnan Özkaçmaz, “3 gün boyunca bir depoda tutulduk,” dedi.[50]
İstanbul’da 1 Mayıs’ta yaşanan polis terörü Çağlayan’da bulunan İstanbul Adalet Sarayı’na taşındı.[51] 1 Mayıs gününden itibaren gözaltına alınan müvekkilleriyle görüştürülmeyen, dosyaya ulaşamayan, savcılık katına dahi alınmayan avukatlara adliyenin içinde polis saldırdı. İfade dahi almayan savcı, dosyaya göz gezdirdikten sonra 8 kişiyi tutuklama talebiyle mahkemeye sevk etti.[52]
Ayrıca Sendika önlüğü ve yüzünü kapatmak “katalog suç” yapıldı; 1 Mayıs’ta gözaltına alınan İstanbul üçüncü bölgeden bağımsız milletvekili adayı İpek Bozkurt’un çantasından çıkan sendika önlüğü “katalog suçlar” kapsamında kabul edildi, Bozkurt, “kuvvetli suç şüphesi”yle tutuklandı.[53]
1 Mayıs’ta gözaltına alınanlara adeta “rehine” muamelesi yapıldı. Sorgular bitmesine karşın, savcılığın ek gözaltı kararı nedeniyle gözaltındakiler adliyeye sevk edilmedi.[54]
2015’in 1 Mayıs’ına ilişkin olarak TGC ve TGS’nin ortak açıklamasında şunları dedi: “Halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı için görevlerini yapan gazeteciler, ne yazık ki, 1 Mayıs İşçi ve Emek Bayramı izlerken yine hedef seçildi. Sarı basın kartı taşımayan, kurum tanıtım kartını gösteren gazetecilere Taksim’e giriş izni verilmedi. Gazetecilerin kamu yararı adına görev yaptığını görmek istemeyen emniyet güçleri, meslektaşlarımızın Taksim’e girmesine engel olmaya çalıştı. 1 Mayıs’ta sahada görev yapan meslektaşlarımız yine plastik mermiyle yaralandı, sözlü tacize uğradı, darp edildi.”[55]
 
III.2) EGEMEN KORKUYA KENAR NOTLARI
 
Örneğin Başbakan Davutoğlu, 1 Mayıs’ta herkesi Taksim’e çağırırken; polisin yolları bir gün önceden kapattığı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün sadece Taksim Meydanı ile çevresinde 10 bin polisin görevlendirileceğini açıkladığı[56] 1 Mayıs’ların değerlendirilmesi, elbette bir devlet (terörü) eleştirisinden başka bir şey olamaz.
ÖHD, ÖDAV, TOHAV, ÇHD, İHD gibi insan hakları savunucuları ve avukat meslek örgütlerinin bulunduğu 1 Mayıs Kriz Masası, 1 Mayıs’ta yaşanan hak ihlâllerine, gözaltı ve tutuklamalara dair raporunda, İstanbul’da Taksim’e çıkmak isteyen emekçilere polis müdahaleleri sırasında 467 kişinin yakalama, gözaltı, polis araçlarında ve gayri resmi mekânlarda tutulma ve kayıtsız bir şekilde bırakılma gibi yollarla özgürlüklerinden mahrum bırakıldıkları, 239 kişinin adliyeye sevk edildiği 19 kişinin tutuklandığı belirtildi.
Polis şiddetinin kamuoyu tarafından “İç güvenlik paketi” olarak bilinen yasaya dayandırıldığı belirtilen raporda, çeşitli yollarla özgürlüğünden mahrum bırakılan kişilerin darp edildiği, kapalı ve açık alanlarda yoğun kimyasal gaza maruz bırakıldıkları, ters kelepçe ile saatlerce otobüslerde ve depolarda tutulduklarına dikkat çekildi polis merkezlerinde ve adliye de gözaltına alınan kadınlara çıplak arama işkencesi uygulandığı belirtildi. Taksim Meydanı’na yürüyen kitleler polis ve sivil faşistlerin saldırısına uğradığı da hatırlatıldı. Raporda ayrıca, gözaltı sonrası takip yapan 14 avukatın adliyelerde darp edildiği kaydedildi.[57]
‘Adalet İçin Hukukçular’ın hazırladığı 1 Mayıs’a ilişkin hak ihlâlleri raporundaki tespitler de şöyleydi:
 

ADIM ADIM 1 MAYIS BİLANÇOSU[58]

1. Sabah 08:00’den itibaren Avcılar ve Kadıköy yönünden Beşiktaş’a gelen otobüslerin yolu kesildi ve çeşitli bahanelerle otobüsler engellendi.

2. 1 Mayıs 2015 sabahı sabah 9’dan itibaren gözaltılar başladı. Gece yarısına kadar gözaltı listeleri oluşturulmadı. Kaç kişinin gözaltında olduğu bilgisi verilmediği için kayıp isimler tespit edilemedi.

3. Yetki sorunu yüzünden diğer emniyetlere gönderilen gözaltı araçları yetkisizlik nedeniyle geri gönderildi. Yetkisizlikle geri gelmesine rağmen araçlar tekrar gönderilmeye devam edilerek keyfi gözaltı süresi uzatıldı.

4. Araçlar gece yarısı diğer emniyetlere götürülürken kaç kişinin, hangi kişilerin, hangi emniyetlere götürüldüğü ile ilgili avukatlara bilgi verilmedi.

5. 1 Mayıs günü nöbetçi hâkim ve savcılar yetkili olmadıklarını söyleyerek yakalama/gözaltı kararlarına itiraz dilekçelerini almak istemediler. Avukatlar zorla verdi.

6. 1 Mayıs gecesi yetkili olan Savcı Okan Özsoy “Emri ben verdim, 4 gün gözaltı veriyorum, aramayın beni” dedi.

7. Çıplak Arama: Çağlayan Adliyesi’nin nezaretinde tutulan tüm kadınlara çıplak arama yapıldı. Gayrettepe’deki Emniyet Müdürlüğü’nde kadınlar nezarethaneye giriş yaparken çıplak aramaya maruz bırakıldı. Avukatların müdahalesi üzerine uygulamaya son verildi. Çocuk büroya götürülen kız çocuklarından birine de çıplak arama yapıldı.

8. 2 Mayıs günü göz altılara itiraz etmek için adliyede olan avukatları savcı odasından kovdu, bir kadın avukatın üzerine yürüdü.

9. 2 Mayıs günü savcı emniyette susma hakkını kullanan kimi şüphelilerin ifadelerini dahi almadan tutukluluk talebiyle nöbetçi hâkime sevk etti.

10. 2 Mayıs günü Nurtepe’de gözaltına alınan Semih S. ve Orhan Ş. “kamu malına zarar vermek” ve “toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununa muhalefet etme” suçlarından İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği kararı ile tutuklanarak cezaevine gönderildi.

11. Sağlık raporu alınmak üzere hastaneye gidildiğinde, doktorlar gözaltı aracının içinde gözaltındakilere “İyi misiniz” demek suretiyle başka hiçbir darp ve/veya yaralanma incelemesi ve kontrol yapmaksızın rapor düzenledi.

12. Gözaltında bulunan ve akıl hastalığı olan bir kişi, sağlık raporu olmasına rağmen gözaltında tutuldu ve sözlü olarak şiddete maruz bırakıldı. Üstelik sağlık muayenelerinde bu durum kayda geçirilmedi.

13. Emniyettekiler avukatlar ile görüşmeme kararı aldıklarını söyleyerek bilgi vermekten kaçındılar.

14. Gözaltına alınan yüzlerce kişi herhangi bir işlem yapılmaksızın araçlarda gezdirilip dövülerek karakollara getirilmeksizin serbest bırakıldı.

15. 1 Mayıs sabahı gözaltında bulunan ve yaşı 18 yaşından küçük çocuklar Vatan Emniyet’te saatlerce araçta bekletilerek, ancak gece yarısı Üsküdar Çocuk Karakolu’na sevk edildi ve oradan serbest bırakıldı.

16. Adnan Özkaçmaz isimli kişi 7 kişi ile birlikte 1 Mayıs 2015 günü 22:00 sularında İstiklal Caddesi’nde gözaltına alınarak bir depoya götürüldüler ve kelepçeli olarak tutuldular. Kendilerine Vatan Emniyet Müdürlüğü’nde boş yer olmadığı söylenerek emniyet ve karakola götürülmeden ve gözaltı kaydı alınmadan depoda tutuldular. Özkaçmaz’ın ailesinin haber alamaması üzerine olayın 03.05.2015 günü basına yansıması üzerine serbest bırakıldılar.

17. Vatan’da gözaltı araçlarında yer yer polis gözaltındakileri darp etti. Öğretmen Akman Şimşek’in kolunu kırdı.

18. Akman Şimşek’in kolunu kıran polisin sicilini tespit etmek isteyen Av. Recep Sancaktar polis aracının önündeki camdan içeri bakmaya çalışırken demir perde ile kafası sıkıştırılmaya çalışıldı, Avukat hastaneye götürüldü.

19. 1 Mayıs’a katılan Özgür Altunbilek isimli kişi Sinan Şevket Balcı tarafından bıçaklanarak yaralandı. 1 Mayıs’a katılan yüzlerce kişinin gözaltı süresi uzatılırken saldırgan Sinan Şevket Balcı adli kontrol hükümleri uygulanmak üzere serbest bırakıldı.

20. Hastanede yatan Özgür Altunbilek’i şikâyetinden vazgeçirmek için defalarca sivil polis hastaneye gönderildi. Özgür Altunbilek baskılardan kurtulmak için hastaneden erkenden ayrılıp evine gitti.

21. Gözaltında bulunanların avukatları 1 Mayıs 2015 günü saat 19:00-21:00 arası Vatan Emniyet’e alınmadılar, yapılan ısrar ve şikâyetler sonucu uygulamaya son verildi.

22. Tüm 1 Mayıs dosyaları için hâkim tarafından kısıtlama kararı getirildi, avukatlara konu hakkında bilgi verilmedi, avukatların dosyalara ulaşması engellendi.

23. 1 Mayıs’ta Taksim’de gözaltına alınan 29’u Komünist Parti, 2’si Mücadele Birliği üyesi 31 kişi savcılık tarafından tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi. Üç KP’li tutuklandı.

 
Korktukları için saldırıyorlardı; hem de topyekûn!
Devlet destekli paramiliterleri de katmışlardır yanlarına… Örneğin, İstanbul Fulya’da 1 Mayıs’a gitmek isteyen eylemcileri polisin gözü önünde sopalarla döven otomobil satıcısı esnaf Turgay Korkmaz, polisin kendisine teşekkür ettiğini belirterek, “Biz Müslüman insanlarız, onlar terörist. Zaten yüzlerinde meymenet yoktu” diyebiliyordu![59]
Tüm bunlar AKP Cumhurbaşkanı Tayyip’in Erdoğan’ın “Esnaf gerektiğinde asker, polis ve hâkimdir” sözünü akıllara getirirken; 1 Mayıs’ta Beşiktaş Barbaros Bulvarı’nda yerlerde sürüklenerek gözaltına alınan HDP 2’nci Bölge Milletvekili adayı Salih Şahin’e gözaltında işkence yapıldı.[60]
Kolay mı? “Agorafobi, açık alan ve kalabalık korkusu demekken; 2015 Türkiye’sinde, AKP iktidarının, emekten, halktan, demokratik hak ve özgürlüklerden korkusunu simgeleyen Taksim Meydanı’nda somutlaşmıştı”[61] Özgür Mumcu’nun, “Ne zavallı bir iktidar. Her 1 Mayıs’ta aynı korkuyla titriyor… Dövüyor, saldırıyor, gazlıyor. Başka türlüsünü beceremiyor. Başka türlüsünü anlamıyor,”[62] betimlemesindeki üzere!
Evet, evet “Korkuyorlardı. Kendileri gibi düşünmeyenlerden, kendilerine benzemeyenlerden, kendilerini eleştirenlerden korkuyorlardı.[63] Yalanlarını yüzlerine vuranlardan korkuyorlar... Kitabı, sözü, ifadeyi yasaklamaları bundandı. Sadece kendi görüşlerini dayatmaları bundandı.
Emekçilerden, işçilerden korkuyorlar. İş kazalarına göz yummaları; grev ve sendikal hakları tanımamaları bundandı.
Gençlerden, gönlü, yüreği, idealleri genç kalanlardan korkuyorlar. Haklarını aramalarından ya da arayacak olmalarından korkuyorlar. İç Güvenlik Yasası’nı çıkarmaları bundandı.
Özgürlükten korkuyorlar. Özgürlükten nefret etmeleri, özgürlük arayışındakilere copla, tankla, tüfekle, gazla, tazyikli suyla girişmeleri bundandı. Gözaltıları, dayaklar, tehditler bundandı.
En çok, en çok sokaklardan korkuyorlar, meydanlardan korkuyorlar. Kendilerine saraylar kurup kapalı kapılar ardına çekilmeleri bundandı. Saraydaki 110 odanın da yetmemesi bundandı.
‘1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nün, provokasyonlardan uzak bir şenlik havasında geçmesini, gerçekleştirilecek etkinliklerin barışın, kardeşliğin ve dayanışmanın güçlenmesine vesile olmasını diliyorum’ deyip, halkın adeta sokağa çıkmasını yasaklamaları, otobüsü, metrobüsü, vapuru, metroyu yasaklamaları, yolları kapamaları, sokak başlarını tutmaları bundandı.
Düş kuranlardan, ütopyalarına sahip çıkanlardan korkuyorlar. Gezi’den bunca nefret etmeleri bundandır. Değil yalnız Taksim’i İstanbul’u polis ablukası altına almaları bundandı…
Nâzım Hikmet’in sesi büyüyor: ‘Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson/ İnci dişli zenci kardeşim/ Kartal kanatlı kanaryam/ Türkülerimizi söyletmiyorlar bize/ Korkuyorlar Robson şafaktan korkuyorlar/ Görmekten, duymaktan, dokunmaktan korkuyorlar/ Sevmekten korkuyorlar bizim Ferhad gibi sevmekten/ Tohumdan ve topraktan korkuyorlar/ Akan sudan ve hatırlamaktan korkuyorlar/ Ümitten korkuyorlar Robson, ümitten/ Korkuyorlar kartal kanatlı kanaryam/ Türkülerimizden korkuyorlar”dı…[64]
Korkuları “yargı garabetleri”ne de bire bir yansıyordu; işte birkaç örnek:
i) İstanbul ’da 2013’ün 1 Mayıs kutlamalarında polisin attığı biber gazı fişeğiyle ağır yaralanan 17 yaşındaki Dilan Alp hakkında “marjinal” ve “tam bir radikal mensuptur” ifadelerini kullanan dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, 10 bin TL tazminat ödemeye mahkûm edildi.[65]
ii) 2013 yılındaki 1 Mayıs bayramında Taksim’e çıkmaya çalışan 33 kişiye açılan davada mahkeme, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Anayasamız gözönüne alındığında sanıklara atılı suçun yasal unsurları oluşmadı,” dedi. 1 Mayıs 2013’te, Mecidiyeköy ve Şişli civarında toplanarak Taksim’e çıkmaya çalışan 33 kişi hakkında izinsiz toplantı ve gösteri yaptıkları iddiasıyla açılan kamu davasında mahkeme, tüm sanıkların ayrı ayrı beraatlerine hükmetti.[66]
iii) İstanbul Tabip Odası’nın (İTO), 2014 yılındaki Taksim Meydanı yasağının iptali için açtığı dava reddedildi. İstanbul 6. İdare Mahkemesi, yasağın kamu düzeninin vazgeçilmez unsuru olan güvenliği, birliği, sağlığı, esenliği ve asayişin devamını sağlama amacını taşıdığını savundu. İTO’nun avukatı Oya Meriç Eyüboğlu, karara itiraz etti. Mahkeme heyeti, “AİHM, kamu güvenliği gerekçesiyle gösteri yapılmasına sınırlama getirilebileceğine işaret etmiştir” dedi. Türkiye, AİHM’de, 2008 yılı 1 Mayıs’ındaki polis şiddeti nedeniyle mahkûm olmuştu. AİHM, Valiliğin, Taksim Meydanı yasağını ise meşru bulmuştu. Ancak, kararda, “Trafiğin aksaması şeklinde, günlük hayatın işleyişini bir miktar bozucu etkisi olsa da barışçıl toplantı hakkının özünün zarar görmemesi için hoşgörü ile yaklaşmak gerekir,” denilmişti.[67]
iv) DİSK Genel Başkanı Kani Beko, KESK Eş Genel Başkanı Lami Özgen ile DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu’nun 1 Mayıs 2014 Emek ve Dayanışma Günü’nde, halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne kışkırttıkları iddiasıyla yargılanıp beraat ettikleri davada mahkeme gerekçeli kararını açıkladı. Mahkeme, 1 Mayıs’ın kanunda istisna olan toplantı ve gösteriler arasında kabul edilmesi gerektiğini ifade etti. Katılımcılardan taş veya herhangi bir madde ile saldırı olmamasına karşın, güvenlik güçleri tarafından kitlenin bulunduğu yöne gaz fişeği atılması üzerine olayların başladığı belirtilerek, toplantının barışçıl niteliğinin sanıklar ve arkalarındaki kitle tarafından bozulmadığı vurgulandı.
İstanbul 28. Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararında 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun istisnalar başlıklı bölümünde kanunlara uymak, kendi kural ve sınırları içerisinde kalmak şartıyla kanun veya gelenek ve göreneklere göre yapılacak toplantı, tören, şenlik karşılama ve uğurlamalarda bu yasanın hükümlerinin uygulanmayacağının açıkça belirtildiği kaydedildi. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs Geçlik ve Spor Bayramı kutlamaları, toplu iftar yemekleri, ulusal maçlar sonrası düzenlenen şenlikler, asker uğurlamaları, hacı kafilesi karşılamaları, düğün ve sünnet törenleri söz konusu yasanın uygulanamayacağı toplantı ve gösterilere örnek olarak gösterildi.
Kararda, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nün dünyada ve ülkemizde tarihsel geçmişi incelendiğinde, işçi ve emekçilerin mücadelesi sonucu kazanıldığı ve 22 Nisan 2009’da kanun ile resmi tatil ilan edildiği anımsatıldı. 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nün, sendikalar, siyasi partiler, sivil resmi toplum kuruluşları üyeleri ve halk tarafından kutlanmasının kanunlara uymak, kendi kural ve sınırları içinde kalmak şartıyla, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na göre istisnai toplantılardan olduğu ve yasa kapsamında olmadığının altı çizildi.[68]
v) 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde, İstanbul Valiliği’nin yasağına rağmen Şişli ve Beşiktaş civarında toplanarak polise direndikleri iddia edilen toplam 49 şüpheli hakkında İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca iki ayrı iddianame hazırlandı. İddianamede, şüphelilerin “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet”, “3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’na muhalefet” ve “görevi yaptırmamak için direnme” suçlarından 6 aydan 15 yıla kadar değişen hapis cezaları talep edildi. İddianamede yakalanan kişilerin üzerinde bulunan malzemelere geniş yer verildi. Suç unsuru ya da delil olarak sıralanan malzemeler şöyle; 1 demir saplı sapan, 14 adet çeşitli renklerde cam bilye, 3 adet DEV-LİS ibareli flama, 1 adet DEV-LİS ibareli pankart, 2 adet sarı inşaat eldiveni, 1 adet gaz maskesi ve 1 adet SDP ibareli yelek.[69]
vi) 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde İstanbul Valiliği’nin kapattığı Taksim Meydanı’na çıktıkları için tutuklanan 3 kişiyle birlikte aralarında 29 Komünist Partilinin de bulunduğu toplam 34 kişiye dava açıldı. Savcı Adem Meral, iddianamede, sanıkların 14’er yıla kadar hapsini isterken, 10 kişinin de Türk vatandaşı olmasına karşın, ceza verildiği takdirde, sınır dışı edilmesi için İçişleri Bakanlığı’na bildirilmesini talep etti. İddianamede, Karl Marx’ın ‘Das Kapital’ kitabını polislere göstererek eylem yapan Şebnem N.’ye toplantı ve yürüyüşe silahla katılmak suçlaması yöneltildi. Eyleme ilişkin değerlendirme iddianamede, “Şüpheli elinde tuttuğu ‘Das Kapital’ isimli kitabı memurlara göstererek anlamsız hareketlerde bulunduğu” şeklinde yer aldı.[70]
vii) 1 Mayıs 2015’te İstanbul Valiliği tarafından gösteri ve yürüyüşlere kapatılan Taksim Meydanı için yaptıkları çağrılar nedeniyle, 2911 sayılı kanununda düzenlenen “Direnme ve yasaklara aykırı hareket etme” suçlamasıyla haklarında dava açılan DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, KESK Eş Genel Başkanı Lami Özgen ve TTB Merkez Konseyi Üyesi Hüseyin Demirdizen’in yargılandığı dava karara bağlandı. Mahkeme, 3 sanık hakkında, yüklenen fiillerin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması ve yüklenen suçların sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması gerekçesiyle ayrı ayrı beraatlerine karar verdi.[71]
 
III.3) GERÇEK VE YORUMLAR(I)
 
Somut verileriyle 2015’in 1 Mayıs gerçeğini en iyi betimleyenlerden birisi de, “Uluslararası Birlik Dayanışma ve Mücadele gününü, tabii ki 1 Mayıs’a yakışan bir şekilde İstanbul’da da kutlamak istiyorduk. Ancak Şişli ve Beşiktaş’ta bir araya gelen arkadaşlarımıza karşı yapılan faşist saldırılar sonrasında birçok arkadaşımız yaralandı. 300’e yakın işçi arkadaşımız gözaltına alındı. 1 Mayıs ile ilgili suç duyurusunda bulunacağız… İstanbul’da yaşayan 15 milyona yakın insana işkence yapan, yani tabiri caizse kendi halkına işkence yapan bir hükümet ile karşı karşıyayız. Dün biz türkülerle, şarkılarla, yan yana omuz omuza demokratik, siyasi sosyal taleplerimizi, demokratik bir şekilde hakkımız olan, işçilerin anasının ak sütü gibi hakkı olan Taksim alanında 1 Mayıs kutlaması yapmak istiyorduk. Ama faşizan bir tutumla karşı karşıya kaldık,”[72] vurgusu yapan DİSK Genel Başkanı Kani Beko’ydu ve ayrıca şunları da ekledi:
“Emekçilerin mücadelesi ve ödediği çeşitli bedellerle özgürleştirdiği Taksim 1 Mayıs Alanı’nın 2013’te AKP iktidarınca yeniden yasaklanması, bu alanı kullanmak isteyen emekçilere tüm yasal, anayasal ve uluslararası anlaşmalara aykırı olarak polis zoru ile saldırılması, gözaltı yapılması ve yaralama olayları bir AKP klasiği hâline gelmiştir.”[73]
DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, 1 Mayıs 2015 tertip komitesini oluşturan kurumlar olan DİSK, KESK, TMMOB, TTB adına 1 Mayıs’ta yaşananlar hakkında suç duyurusunda bulunurken; “1 Mayıs 2015 komitesini oluşturan kurumlar DİSK, KESK, TMMOB, TTB olarak 1 Mayıs 2015’te ve devamında yaşanan bu hukuksuzlukları protesto ettiğimizi bu ihlâllerin ısrarlı takipçisi olacağımızı buradan duyuruyoruz. Hâlen 200’ün üzerinde yurttaş hukuka aykırı ve keyfi bir biçimde gözaltında tutulmaya devam etmektedir. Gözaltına alınan kişiler uzun süre otobüslerde tutularak kötü muameleye maruz bırakılmıştır. Avukatların yakalama ve gözaltı işlemlerine itiraz işlemleri, avukatların adliyeye, savcılık koridorlarına girişleri polis barikatlarıyla önlenerek engellenmiştir,”[74] diye ekliyordu.
Sağduyu sahibi herkesin devlet terörüne itiraz ettiği 2015 1 Mayıs’ına dair muhtelif yorumlardan kimileri de şöyleydi:
i) Güneri Cıvaoğlu: “1 Mayıs gene ‘sancılı’... İktidar Taksim’i kapattı.”[75]
ii) Umur Talu: “… ‘Taksim’de miting yapmak İstanbul’da ulaşımı felç etmektir’ diyen Başbaşkan, durdurulan metro, otobüs, vapur seferleriyle ulaşımın felç edilmesi emrini kim verdiyse ona kızsın! Daha birkaç yıl önce ‘Taksim’i 1 Mayıs’a açmak’ la övünen iktidar değil miydi?[76] O 1 Mayıs son yıllardakinin en bayram gibi olanı değil miydi? Ulaşım mı yoktu o zaman? Felç nedir, bilinmiyor muydu?”[77]
iii) Emre Kongar: “AKP iktidarının Taksim kışkırtmasını anlayabilmek için çok basit bir soru soralım: Türkiye’nin her yerinde, bütün kentlerde, bütün meydanlarda serbest olan 1 Mayıs kutlamaları niçin Taksim Meydanı’nda yasaklandı?[78] Üstelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Taksim Meydanı’nı 1 Mayıs kutlamalarına kapattığı için, Türkiye’yi mahkûm etmişti... Yani Taksim Meydanı’nın kutlamalara kapatılması AİHM’nin kararlarına göre de demokrasiye aykırıdır... Bu kapatma, AKP’nin, sendikalara, siyasal partilere ve sivil toplum kuruluşlarına karşı baskıcı, ceberut, kışkırtıcı bir tutum takınmasının sonucudur! Güya kutlama Taksim’de yapılırsa İstanbul’da hayat felç olurmuş... 2012’de kutlamalar Taksim’de yapılınca felç mi oldu hayat? 2015’te hayatı yasaklarınızla bizzat siz felç etmediniz mi İstanbul’da?”[79]
iv) Hikmet Çetinkaya: Yollar tutulmuş, metro, metrobüs, vapur seferleri durmuş... Anadolu yakasından Avrupa yakasına ulaşım yok! Taksim’e çıkan tüm yollar polis tarafından barikatlar kurularak engellenmiş... Böylece 1 Mayıs kutlanmış oldu!”[80]
v) Mehmet Tezkan: “Neden; 1 Mayıs yeniden gerilim gününe, korku gününe, eve kapanma gününe, polis gününe, TOMA gününe dönmüştü?”[81]
vi) Meryem Koray: “2015’de yine yasaklı 1 Mayıs kutlaması! Yine çok önceden tel örgüler çekilmiş, yine otobüs, metro seferleri iptal! Daha bir kaç yıl önce 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması ve bunun iktidar için övgü vesilesi olması, 1 Mayıs’ın tatil ilan edilmesi filan boş! Öyle bir yasaklama, engelleme var ki, sanırsın, yabancı bir ülkenin hava ya da deniz sahası işgale kalkışılmakta!”[82]
vii) Necati Doğru: “Vali, yine ‘Taksim Yasak’ diye emir çıkardı. Alana gelmek isteyenlere TOMA’lar, biber gazları, darbeler, tokatlar, silleler, hazır kuvvet eli sopalı adamlar hücum etti. Vapur, tramvay, metro da çalıştırılmadı. 21 bin polisi de Taksim’e yığdılar. Taksim’i Taksim olmaktan çıkardılar. Dünya 24 saatte kendi ekseni etrafında ve 365 günde de güneşin etrafında dönüyor diyen ve o güne kadar kökleşmiş bilgileri yıkan Galileo Galilei’nin en önemli eseri; ‘İki Büyük Dünya Sistemi Hakkında Diyalog’ adlı kitabını, yazıldığından 377 yıl sonra Türkçeye eksiksiz ve kusursuz olarak ilk kez Reşit Aşçıoğlu çevirdi. Dün Reşit Ağabey ile telefonda konuşuyorduk; ‘Taksim’in artık adını değiştirmek gerekli’ dedi. ‘Ne öneriyorsun?’ diye sordum. ‘Erdoğanopolis’ olsun. Polis şehir demek.”[83]
viii) Murat Aksoy: “Bugün 1 Mayıs 2015. AKP, bayram ilan ettiği günün kutlanmasını yasaklayarak tarihe geçiyor. Özellikle İstanbul’da bayramın Taksim’de kutlanmaması için olağanüstü hâl ilan edildi. Bu yasağın arkasındaki duygu ‘korku’dur.[84] AKP, kendine muhalif olan ve bunu kamusal görünürlükle ifade eden herşey ve herkesten korkuyor.”[85]
ix) Özgür Şen: “AKP, 1 Mayıs’ın işçilerin iktidar iddiasına dair bir gün olduğunu bilerek bu iddianın bir karşılığı olmadığını göstermek için elinden geleni ardına koymuyor ve bir patron partisi olarak görevini yapıyor… Kimse kendisini kandırmasın, 1 Mayıs’ı geçiştirmeye çalışan AKP değil. AKP, 1 Mayıs’ı hakkıyla kutluyor”![86]
Yorumlar bu kadar da değildi elbet; örneğin Ayşe Kulin’in, “İstanbul’da boynu bükük 1 Mayıs”[87] türünde malum liberal söylenceleri de söz konusuydu.
Kim ne derse desin Aslı Aydın’ın, “Yarın 1 Mayıs. Yarın dünyanın dört bir yanında işçiler, emekçiler, emekliler, kadınlar, gençler, yüreği emekten ve halktan yana atanlar alanlarda konuşacak. Bu köhnemiş dünyanın kurulu düzenine karşı söyleyecek sözlerinin olduğunu, değiştirecek güçlerinin olduğunu birliğin ve dayanışmanın en coşkulu örneğiyle haykıracaklar… ‘Taksim 1 Mayıs alanıdır’ bu direnişin kararlılığının, değerlerden asla vazgeçmemenin bir parçası olacak,”[88] notunu düştüğü ve Ergin Yıldızoğlu işaret ettiği gibi, sokak sokak direnen[89] “1 Mayıs, 2015 yılında da AKP hükümeti için tam anlamıyla bir yenilgi oldu! Çünkü Taksim salt bir mekân değil. 1977 saldırısı ve katliamı, hükümetin ısrarla ‘1 Mayıs’ günü bu mekâna girişi engelleme çabaları bu mekânı salt fiziki bir mekân olmaktan çıkardı, onu içi doldurularak anlamlandırılmayı bekleyen bir simge düzeyine yükseltti.
Hükümetin başarılı olabilmesi için bu içini doldurma sürecini kontrol ederek anlamı belirlemesi gerekiyordu. Bu belirleme işleminde başarılı olabilmesi için hükümetin iki şeyden en azından birini başarması gerekiyordu.
Ya hükümetin, ‘1Mayıs’ günü, işçi hareketinin, sosyalist hareketin demokrasi güçlerinin bu meydana girişini değil, esas olarak bu meydana giriş arzusunu, giriş için mücadele etme arzusunu ortadan kaldırması, ‘meydanı’ işçi hareketinin ve sosyalist hareketin, genelde muhalefetin ‘arzu nesnesi’ olmaktan çıkarması gerekiyordu.
Ya da 1 Mayıs’ta, işçi hareketinin tarihini anmak, varlığını göstermek, dayanışmasını ve kapitalizme yönelik eleştirilerini tekrarlamak için Taksim’de toplanmak isteyenlerin varlığından rahatsız olmayan, korkmayan, bunu bir tehdit olarak algılamayan, hatta önemsemeyen, böylece sıradanlaştıran bir özgüvene sahip olduğunu sergilemesi gerekiyordu.
AKP hükümeti, bu iki alanda da tam anlamıyla başarısız oldu. Hükümetin, Taksim Meydanı’na girişi engellemek için, aldığı yaygın önlemler, ulaşımın kapanması, İstanbul’da halkın huzurunu bozdu, ekonomik yaşamı aksattı. 20 binden fazla polis, TOMA’lar, tazyikli su, biber gazı, boyalı mermi, meydana girmek isteyenlere yönelik hınçlı ve acımasız saldırı kısacası fiziki bir şiddet uyguladı.
Dahası hükümet, Taksim Meydanı’nın bir muhalefet mekânı olarak canlanmasını engellemeye çalışırken, İstanbul’un çok daha geniş bir alanının protesto/ muhalefet mekânına dönüşmesine yol açtı.
Aynı saatlerde Cumhurbaşkanı ‘işçilerle buluşma’ adına yaptığı konuşmada, ‘Siz asgari ücretin ne olduğunu biliyor musunuz’ gibi en azından garip sorular soruyor, Ferguson ve Baltimore ayaklanmalarının dünya medyasında yer almadığına ilişkin gerçekle uyuşmayan iddialarda bulunuyor, protesto eden, haklarını arayan işçileri işine ihanet etmekle suçlayan ifadeler kullanıyor, kısacası simgesel bir şiddet uyguluyordu. Ancak, ne güvenlik güçlerinin fiziksel şiddeti, ne de Devlet Başkanı’nın konuşmasının simgesel şiddeti, meydana girmek isteyenlerin arzularını azaltacak bir etki yapamadı.
Aksine, hem uygulanan fiziksel şiddet, hafızalara kazınacak, gelecek yıllarda Taksim’in işçi hareketi ve sosyalist hareket açısından bir ‘arzu nesnesi’ olmaya devam etmesini güvenceye alacak olan görüntüler, gelecek günlerde, yıllarda kullanılacak anlam yüklü fotoğrafların oluşmasına olanak sağladı:
1 Mayıs günü Taksim’e girmek için çabalarken, fiziki ve simgesel şiddete göğüs gerenler, ‘Copu, mermiyi, gazı bilerek geldik ve bir kez daha denedik’ diyebilen bir özgüveni sergilediler, gelecekte konuşulacak anıları, deneyimleri ürettiler.
Taksim Meydanı, ‘1 Mayıs’ın fiziki ve simgesel mekânı olarak anlamını ve varlığını korudu. İşçi hareketi ve sosyalist hareket, bu meydana girmekteki kararlılıklarını bir kez daha sergiledi. Hükümet 1 Mayıs olayından, diğer bir deyişle işçi hareketinden, sosyalist hareketten, bu ikisinin bir meydanda bir araya gelmesinden, dahası Kürt hareketiyle buluşmasından, halkın iradesini bir meydanda bir gün için bile olsa kristalize etmesinden, ne kadar korktuğunu, uygulamaya çalıştığı acımasız, ölçüsüz fiziksel ve simgesel şiddetle sergiledi.
Hükümetin ve güvenlik güçlerinin tüm engelleme çabalarına karşın, hatta bunların da katkısıyla, tüm ekranları, sosyal medyayı, ertesi gün gazeteleri dolduran, şiddet ve direniş dolu imajlarla, ‘1 Mayıs’ simgesel olarak tüm İstanbul’u kapsayacak biçimde genişledi. Kısacası hükümet amacına ulaşamadı, ‘1Mayıs’ta’, bu günün önemini anlamını anma, anımsatma ve gösterme çabalarını engelleyemedi. Hükümet 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda bir kez daha yenildi.”[90]
 
IV) TAKSİM: İSYANIN ISRARI VE “İTİRAZ”LAR
 
“1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması niye yasak? Mantıklı bir açıklaması yok!”[91] hatırlatmasının altını çizerek; “Taksim ısrarı neden” diyenlere verilebilecek ilk yanıt: “Mevziyi terk eden mevzuyu terkeder”dir![92]
Taksim’de 1 Mayıs meselesinde, işçi sınıfının tarihsel birikimini ve kavgasını görmezden gelenler için hızla sıralayalım:
“Taksim’i işçilere kapatarak, ne yapmak istiyor olabilirsiniz acaba?”[93]
“Taksim; bu ülke emekçilerinin uğruna kanlı bedeller ödedikleri, can verdikleri bir meydandır.”[94]
“1 Mayıs’ halkın hesap günüdür.”[95]
“Taksim’e düşülen not özgürlük içindir!”[96]
“Taksim’de ısrar ediyoruz, çünkü biliyoruz, 1 Mayıs’ı özgürleştirme mücadelesi bu ülkeyi özgürleştirme mücadelesidir. 1 Mayıs’ı özgürleştirme mücadelesini, faşizme karşı direnişten, emeğin özgürleşme mücadelesinden ayıramazsınız… 1 Mayıs’ta Taksim’de ısrar, diktatörün inayetiyle değil halkın dirayetiyle muhalefet etmekte ısrardır.”[97]
“Taksim sınıfın meydanı olmuştur.”[98]
“Kim ne derse desin ‘Taksim Meydanı’nın adı ‘1 Mayıs Meydanı’ olmuştur.”[99]
Elbette 1 Mayıs’ta Taksim çağrısına teknik açıdan yöneltilen kimi haklı eleştiriler söz konusudur.
Mesela Gıda-İş Genel Sekreteri Seyit Aslan’ın, “Taksim’e çağrının altı boş”[100] veya İhsan Çaralan’ın, “1 Mayıs’a dört gün var ama işçileri, halkı Taksim’de olmaya çağıran sendika ve emek örgütlerinin, işyerlerinden ve emekçi semtlerinden emekçilerin (hatta üyelerinin) Taksim’e varmalarını sağlayacak bir hazırlığın yapıldığını gösteren bir belirti yok. Bu yüzden de 1 Mayıs Tertip Komitesi’nin çağrısı, valiliğin, hükümetin niyetinin teşhir edilmesi bakımından anlaşılırdır ama 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanabilmesine ne kadar hizmet ettiği, edeceği çok tartışmalıdır”[101] ya da Erhan Kaplan’ın, “Kutlamaların yeri, alan tartışması, alan tartışmasına “sıkışan” kutlamalardan dolayı işçilerin taleplerinin gündeme gelememesi”[102] türünden saptamaları gibi…
Bunlar kabul edilebilir;[103] ama Taksim’de 1 Mayıs’dan vazgeçilmesine, bu konudaki mesnetsiz itirazlara yol açamaz. Çünkü konuya ilişkin olarak ders çıkarılabilecek yeterince negatif veriye sahibiz.
Örneğin EMEP’in 2009 yılında Taksim’de çatışmalar sürerken Türk-İş’le birlikte Kadıköy’de miting yaptığını hatırlatalım. Aynı çizgi bununla yetinmemiş 2009 1 Mayısında Taksim’e çıkılmasının ardından ‘Evrensel’ gazetesinde “valilikle anlaşarak çıkıldı, icazet alındı”, “gazla copla dağıtılanlar memnun” ifadelerinin de kullanıldığı “değerlendirme” adı altında Taksim 1 Mayısı’na saldıran yazılar kaleme alındı. Dileyen haberlere, Sabri Durmaz ve Mustafa Yalçıner’in 1 Mayıs sonrası yazılarına arşivden bakabilir.
TKP ise Taksim kararının arkasında durmakla birlikte eleştirilerini bir mektupla dile getirmiş ve DİSK ve KESK yönetimlerini başka hiçbir kentte 1 Mayıs kutlaması için başvuru yapılmayacağını ilana çağırmış ve bir “önlem” olarak Çağlayan’da miting başvurusu yaptıklarını duyurmuştu. TKP olarak 1 Mayıs-Taksim politikasını gerçekten güçlendirecek adımlar atılmadığı takdirde, 1 Mayıs günü DİSK ve KESK’le birlikte hareket etmeyeceklerini belirtti, 1 Mayıs’a 5 gün kala Taksim’e merkezi olarak katılacağını açıkladı![104]
Ya da vb’leri, vb’leri...
Sadece bu kadar da değil; bir de liberal hezeyan(lar)ın, ibret-i alemlik “itiraz”larını, saptamalarını kayıt altına almakta büyük yarar var:[105]
“Türkiye’de ‘1 Mayıs’ ve ‘Taksim Meydanı’ akıldışı bir inatlaşmanın simgeleri hâline geldi. Bir ‘iktidar’ çekişmesinin ete kemiğe büründüğü nokta… Bugün Türkiye’de de, dünyada da, bu koşullar baştan aşağıya değişti. Dolayısıyla bizim memleketteki bu ‘Taksim inatlaşması’ iyice akıldışı kaldı,”[106] diyen Murat Belge’ye hatırlatalım:
Değişen içinde değişmeyen işçilerin ücretli köleliğidir; ve onların itiraz ettiği buyken; akıl dışı olan bu insani itiraz yönelik olarak kapitalist devletin uyguladığı terör değil de nedir ki?!
Ayrıca, “Hükümetin Taksim meydanını 1 Mayıs gösterilerine kapatmasından yana değilim. Ancak olmadı. Bu durumda ne yapılması gerekir? Protestolar, barışçı bir ortamda dile getirilir, sonra da gösteri için ayrılan alanda 1 Mayıs şanına uygun kutlanabilirdi. Peki biz ne yapıyoruz? ‘Sen Taksim’i vermezsen biz de İstanbul’u savaş alanına çeviririz’ diyor ve de çeviriyoruz… Bu çatışmacı ortamın, işçi sınıfına, emekçilere, çalışan yığınlara muhalefete, ya da hükümeti protesto etmek isteyenlere, ne gibi bir yararı oluyor, ülkemizin demokratikleşmesine ne fayda sağlıyor, hep birlikte bir kez daha düşünmeyi öneriyorum… Tekrar ediyorum: 1 Mayıs’ı barışçı bir şekilde kutlamak yasağa rağmen mümkündür. HDP Kazlıçeşme’de yüzbinleri topladı, 1 Mayıs’ta da daha büyük bir kitlenin bir araya getirilmesi imkânı vardır. Neden bu yol tercih edilmiyor? Artık düşünmenin zamanıdır,”[107] satırlarıyla devlet hesabına trafik memurluğuna soyunan Oral Çalışlar’a, katılmadığı 1 Mayıs’lara dair fikir beyanının nafile olduğunu, ama isterse “bahar bayramı”nı kutlamak için Kazlıçeşme çayırlarına gidebileceğini anımsatalım!
Ayrıca “1 Mayıs’ta ‘can kaybı’ olmamasından memnuniyeti ifade edeyim. Ağır olmayan yaralılar ve gözaltılar olası ‘korku senaryolarının’ hayli altında. Hiç olmasaydı elbette ama bu kadarı da trajik değil,”[108] satırlarıyla devlet terörünü aklayan Güneri Cıvaoğlu ile “Bariyerler, bariyerleri yıkmaya çalışanlar, sökülen kaldırım taşları, sıkılan biber gazları, saldırı aletleri, tazyikli su, kavga, kargaşa... 1 Mayıs görüntüleri adeta arkasındaki ‘bayram’ kelimesini utandırmak istercesine şiddet, sıkıntı, karanlık ve kavga görüntüleriyle geçti gitti İstanbul’da… Bu vandallığa bir çift lafınız yok mu? Yasağa yanlış demek yasağın arkasına saklanmaya çalışan şiddet ve provokasyonu aklayamaz. Sokakları ateşe verenler, kaldırım taşlarını sökenler, birbirini yumruklayanların derdi kutlama yapmak filan değildi. Sokakları karıştırmak için evlerinden çıktılar. Beşiktaş’ta doktora gitmeye çalışan bir arkadaşım anlatıyor, ellerinde baltalarla koşan eşkıyalar varmış. Bunların derdinin işçi hakları olduğu masalını bana kimse yutturamaz. Korkunç bir şiddet üretme mekanizması vardı ortada,”[109] diyen halüsinasyonları ortalığa saçan Nagehan Alçı’ya en acımasız şiddet tekelinin kapitalist devlet olduğunu ve bunun da 1 Mayıs 2015’de bir kez daha kanıtlandığını -faydasız olsa da!- hatırlatalım…
 
IV.1) 1 MAYIS 2016 ÖNCESİNDE DURUM
 
Çok önceden İstanbul Valiliği, 2016 yıl için geçerli olmak üzere il genelindeki toplantı ve gösteri yürüyüşü alanlarını açıklayıp, yazılı açıklamasında, toplantı ve gösteri yürüyüş alanında Taksim Meydanı yer almadığını belirtip, Taksim’i yine yasakladı. Adres olarak Beylikdüzü, Kartal ve Maltepe’yi gösterdi![110]
Yani AKP Hükümeti, 1 Mayıs kutlamalarının Taksim’de yapılmasına yine ‘Hayır” dedi ve Memur-Sen’in 2016’nın Mart ayında 1 Mayıs’ı İstanbul Taksim Meydanı’nda kutlama talebini de reddetti.
DİSK ve KESK de 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak istediklerinin altını çizerken; DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, “Taksim yine ilk gündemimizde. 2015 1 Mayıs’ına ilişkin mahkemeden çıkan beraat kararı da var”; KESK Yürütme Kurulu Üyesi İlhan Yiğit de, “1 Mayıs’ı ruhuna uygun şekilde Taksim Meydanı’nda kutlamak istiyoruz,” dedi.[111]
Ancak AKP Türkiye’sinde her şey malumun ilamı üzereydi; karanlığın ışığa, sessizliğin haykırışa muhtaç olduğu üzere!
Tam da böylesi bir tabloda Victor Hugo, ‘Sefiller’de sorar; “Uygarlığın yeraltısı, daha derinde ve karanlıkta olduğu için, uygarlığın görünürdeki yüzünden daha mı az önemlidir? Hugo birini bilmeden diğerini bilmenin mümkün olmadığını söylese de, bu iki gerçekliğin birbirinden önemli ölçüde ayrıştırıldığını farkındadır. O yüzden iki tür tarihçiden söz eder Hugo; anlam ve fikir tarihçisi ve olaylar tarihçisi.
Olaylar tarihçisi kralların mücadelesi, prenslerin doğumu, soyluların evlilikleri, savaşlar, meclisler, büyük devlet adamları, gün ışında yapılan devrimler, görünür olanın tarihiyle ilgilenir.
Öte yandan, fikir ve anlamlar tarihçisi içeriyle alâkâlıdır; temellerle, çalışan, çile çeken, bekleyen insanlar, ağır yük altında ezilen kadınlar, acı çeken çocuklar, insanın insana açtığı savaşın sırları, önyargılar, yerleşmiş kötülükler, açlık, insan ruhunun gizli evrimi, yığınların muğlak titremeleri… bu tür bir tarih anlatımının konusudur.
Hugo’nun bu ayrımı doğruysa, günümüz Türkiye’si gelecekte nasıl yazılacak? Olaylar tarihi ve tarihçisi açısından yaklaşımın ne olacağı üç aşağı beş yukarı belli; böylesi bir tarihin merkezinde Erdoğan ve Sarayı olacaktır. Ardından Erdoğan Cemaat kapışması, Erdoğan’la Davutoğlu ya da Gül arasındaki strateji ve görüş farklılıkları, laik sisteme indirilen darbeler, rüşvet ve yolsuzluk dosyaları, Rıza Sarraf, Çağlayanlar, TOKİ’ler, Ağaoğulları, milletin anasını belleyerek yükselen müteahhitler o tarihin önemli figürleri olarak anlatıda yerlerini birer birer alacaklar. Belli ki bu tarih yazımı saray tarihçilerinin işi olacak!
Esaslı soru şu; Saray tarihinin karşısına nasıl çıkılacak? Kuşkusuz karşı duran açısından malzemenin hiç de az olmadığı ortada. Sadece siyasal liderler değil söz konusu olan. Koskoca Gezi Direnişi, Kürt siyasal mücadelesi, akademisyenlerin gösterdiği büyük direnç, son günlerde gazetecilerin verdiği cesur deneyim Saray merkezli bir tarih anlatısının karşısına karşı anlatılar olarak konulabilir.
Bu tür bir karşı anlatı önemli olmakla birlikte, bu hâliyle kaldığında Saray tarihinin mantığına sıkışması kaçınılmazdır. O yüzden muhalif tarih anlatısı bir başka tarih anlatımıyla, Hugo’nun sözünü ettiği ikinci tarihçilik anlayışıyla iç içe geçmelidir. Hugo’nu ‘Sefiller’ romanında tam da bunu yapar; bir yanda görünenlerin, seçkinlerin, siyasi figürlerin mücadelesi, diğer tarafta Paris’in yeraltına, derinliklerine ve isimsiz binlerce figürüne işaret eden ve Paris’in kanalizasyonlarına kadar inen bir anlatı!
Bu tarih yazımı, Gezi’de arka sokaklarda tekmelenerek öldürülenleri, Kürt illerinde bodrum katlara sıkışıp yaşamını yitirenleri, meydanlarda havaya uçurulan bedenleri, Suriçi ve onlarca yerleşmede zorunlu göçe zorlananları hesaba katan, görünür hâle getiren bir anlatıyla gelmelidir.
Bir anlamda görünürde mücadele edenlerin tarihi yeraltının, bodrum katlarda yaşananların, tarihi ile bütünleştiği zaman Saray karşıtı bir tarih, anlatı ve mücadelenin önü açılacaktır.[112]
Bunun için 1 Mayıs 2016’da yasaklanan Taksim güzergâhında yol düşmek karanlığa ışık, sessizliğe çığlık olmaktır!
 
IV.2) 1 MAYIS’TA TAKSİM’E (Mİ?)!
 
CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat’ın, 1 Mayıs 2016 için Taksim’i takıntı hâline getirmemek gerektiğini belirterek ,“Neresi gösterilirse orada 1 milyon kişiyle buluşalım” vurgusuyla, “Bu 1 Mayıs’ta da öncelikle Taksim için mücadele vereceğiz. Ancak iktidar bunu bahane ederek işçilere saldırıyor, polisiye tedbirlerle alanları emekçilere kapatmaya çalışıyor. Bu yıl da Taksim’de 1 Mayıs olmayacaksa nereyi adres gösterirlerse orada milyonların toplanmaya ihtiyacı var” dedi. Canpolat şöyle devam etti: “İstanbul’da 1 milyon kişinin katılacağı bir miting düzenlemek istiyoruz. Hem işçi sınıfının bayramının kutlanması hem ülkemizin zor koşullarında barış çağrısının yapılması tek isteğimiz. CHP il örgütü 39 ilçe başkanlığımız ve 14 belediyemiz ile her konuda hazır,”[113] derken; -CHP’nin CHP’liliğini yaptığı eşikte- “Hâlâ Taksim mi?” diyenler de az değil…
HDP Eşbaşkan Yardımcısı Serpil Kemalbay da, 1 Mayıs’ta “Güvenceli iş, özgür yaşam, insanca yaşam, savaşa yıkıma karşı birleşik direniş” şiarıyla Taksim Meydanı’nda olacaklarını belirtirken; CHP’nin 1 Mayıs’ta Taksim dışında bir kutlamayı önermesine ilişkin olarak, “CHP’nin son süreçte aldığı tavır; AKP ve sisteme teslimiyettir,”[114] dedi! [115]
“Farklı” ama karşılığı olmayan önerileri de havada uçuştuğu tabloda[116] DİSK Başkanlar Kurulu 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı’nı Taksim’de kutlama kararı aldı. Diğer emek örgütleri ile birlikte 2015 yılındaki 1 Mayıs çağrısı için açılan davada beraat ettiklerini anımsatan DİSK, AİHM’nin Taksim ile ilgili verdiği “Taksim 1 Mayıs alanıdır” yönünde kararına da değindi.
11 Nisan 2016’da toplanan DİSK Başkanlar Kurulu, KESK, TMMOB, TTB gibi diğer emek örgütleri ile görüşülerek bu konuda ortak bir karar alınması gerektiğini ifade etti.
DİSK Genel Başkanı Kani Beko, “1977’de Taksim’de katledilen 37 arkadaşımız var. 1 Mayıs birlik ve beraberliğin adresinin orası olması gerektiğini daha önce de söylemiştik... DİSK, KESK, TTB, TMMOB ile birlikte 1 Mayıs çağrısı yaptığımız için hakkımızda dava açıldı, hepimiz beraat ettik. AİHM’nin Taksim ile ilgili verdiği ‘Taksim 1 Mayıs alanıdır’ yönünde kararı var.[117] Biz de bunu yıllarca söyledik,” derken, kutlamaların kimseye zarar gelmeden yapılmasının önemli olduğunu ve 2013’ten bu yana kutlamalara kapalı olan Taksim’in kutlamalara açılması gerektiği görüşünü dile getirildi.[118]
KESK, DİSK, TMMOB ile TTB İstanbul’daki 1 Mayıs kutlamalarının nerede yapılacağına ilişkin tartışmaya son noktayı koyduğu 14 Nisan 2016’nın akşam saatlerinde KESK Eş Genel Başkanı Lami Özgen, önceki yıllarda olduğu gibi 2016’da da yapacakları kutlamalar için valiliklerden izin almak gibi bir durumda olmadıklarını belirterek, “Hükümete düşen görev yurttaşların güvenliğini sağlamaktır” dedi. Özgen, hükümetin engel çıkarmamasını isteyerek, emek cephesinin 1 Mayıs’ta taleplerini dile getireceğini söyledi.[119]
Türk-İş Başkanlar Kurulu, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nün, geçmiş yıllarda olduğu gibi 81 ilde en etkin biçimde kutlanması kararı aldı. 2016 yılı için konfederasyonun merkezi düzeydeki kutlamasının ise Çanakkale’de yapılmasının kararlaştırıldığı açıklayıp,[120] Taksim’in çok uzağında karar kıldı.
Bunlar böyleyken; hükümetin 1 Mayıs’ta eleştirilmekten korktuğu için Taksim’i yasakladığını ifade edip, “İşçi hareketinin biteceği yerde demokrasi biter. Bitirmek istedikleri hepimizin geleceğidir. Bu yüzden herkes 1 Mayıs’ta Taksim’de olmalıdır,” diyen HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, bu tarihi dönemde meseleyi Taksim’e indirgemenin de yanlış olduğunu dile getirerek, “Nerede bir alan varsa o alanı doldurup, emekçinin sesini yükseltmemiz lazım. Taksim’de gerçekleşen bütün siyasi olaylar Taksim’den vazgeçmemizi gerektirmez ama nerede alanlar varsa orası doldurulmalıdır. Meydanlar inlemedikçe, işçi yumruğunu alana vurmadıkça bu işler düzelmez. Ses gür çıkmalı ki parlamentoda sizlerle olan milletvekilleri iktidarın bu zulmünü durdursunlar,” derken;[121] AKP Hükümeti sözcüsü Numan Kurtulmuş da ekliyordu:
“1 Mayıs ile ilgili kararı verecek olan İstanbul Valiliğidir. Ama öyle görülüyor ki, Taksim’de 1 Mayıs gösterilerinin olması bundan sonra en azından bu 1 Mayıs’ta mümkün olmayacak ve İstanbul Valiliği büyük ihtimalle İstanbul’un miting alanları olan Yenikapı ya da Maltepe meydanlarını, oradaki miting alanlarını, bu törenleri yapacak insanlara, örgütlere yer olarak gösterecek kanaatindeyim. Karar, İstanbul Valiliği’nin vereceği bir karar.”[122]
Yasakçıların yasakları[123] -dolaylı olarak da olsa- onaylanmak yerine aşılmaz için vardır; olmalıdır!
Tekrarlayalım: “1 Mayıs’ı Taksim’de gerçekleştirme tutumu kendi başına bir yer fetişizmi değildir. Taksim 1 Mayıs’ı işçi sınıfı ve emekçilerin sermaye düzeniyle girdiği irade savaşıdır. İşçi ve emekçilere sokakları, meydanları yasaklayan sermaye düzenine karşı ortaya konan bir dirençtir.”[124]
Biz bu dirençten, onurlu duruşundan vazgeçmeyeceğiz.
Özetin özeti Adnan Yücel’in, “siz de bilirsiniz o kır çiçeklerini/ özgürlük renginde sevgiyle açarlar/ hangi rüzgâr dağıtırsa dağıtsın/düştükleri yerde yeniden çoğalırlar,” dizelerini ısrarla terennüm edenler; “Hiç kuşkunuz olmasın, zayıflayan iktidar daha baskıcı, daha acımasız, daha hak hukuk tanımaz olacak, olmazsa kendi hukukunu yazacak, uygulayacak,”[125] diye tarif edilen AKP totalitarizmi koşullarında, belki yine Taksim’e çıkamayabilirler. Ancak bu yolda savaşı sürdüreceklerdir; “Kaybetmekten yılmayan, kazanmanın eşiğindedir,”diyen Amerika atasözünü kulaklarına küpe ederek…
 
20 Nisan 2016 13:31:58, Ankara.
 
N O T L A R
[1] Cemal Süreya.
[2] “Karanlığa Işık, Sessizliğe Çığlık Olmak İçin 1 Mayıs’a!”, Kızıl Bayrak, No:2016/13, 1 Nisan 2016, s.2-3.
[3] http://www.radikal.com.tr/…=254385&tarih=30/04/2008
[4] Serdar Turgut, “Olmayan Sınıfın Bayramı Olur mu?”, Akşam, 30 Nisan 2010… http://www.ensonhaber.com/serdar-turgut-olmayan-sinifin-bayrami-olur-mu....
[5] Serdar Kızık: “1 Mayıs’ın Özü!..”, Cumhuriyet, 1 Mayıs 2015, s.20.
[6] A. Hicri İzgören, “Mücadele Devam Ediyor”, Gündem, 30 Nisan 2015, s.15.
[7] Beyza Ateş, “Bugün Bayram”, Milliyet, 1 Mayıs 2015, s.26.
[8] “8 Saat Çalışma, 8 Saat Dinlenme 8 Saat Canımız Ne İsterse!”, Evrensel, 1 Mayıs 2015, s.10.
[9] Selami İnce, “İnsanlık Sonsuza Kadar Sığır Sürüsü Gibi Yaşayamaz…”, Birgün Pazar, Yıl: 12, No: 425, 3 Mayıs 2015, s.4-5.
[10] Nazım Alpan, “Taş Kafalar Cennetindeyiz: 1 Mayıs ve Türk Sağı”, Birgün, 1 Mayıs 2015, s.12.
[11] Güngör Uras, “1 Mayıs Kutlu Olsun”, Milliyet, 1 Mayıs 2015, s.9 ve “1 Mayıs Taksim Mücadelesinin Kronolojisi”, Alevî Haber, 12 Haziran 2015… http://www.Alevîhaber.com/emek-sendika/1-mayis-taksim-mucadelesinin-kronolojisi.html
[12] 1871 yılında İstanbul’da kurulan “Ameleperver Cemiyeti” ilk işçi sendikası olarak kabul edilir. 1872’de Kasımpaşa Tersanesi işçileri ile Beyoğlu Telgrafhanesi çalışanlarının grevleri ilk grevdir.
[13] 1936’da ilk iş kanunu çıkarıldı. 1945’te Çalışma Bakanlığı ve İş Bulma Kurumu kuruldu. 1947’de Sendikalar Kanunu çıkarıldı. 1961 Anayasası ile grev hakkı getirildi. 1965’te sendikalar ve grevlerle ilgili düzenlemeler yapıldı.
[14] “Yasaksa Şiddet, Değilse Bayram”, Cumhuriyet, 1 Mayıs 2014, s.9.
[15] 1977 1 Mayısı’nda üniversite öğrencisi bir fotoğrafçıydı; yaşananları çok yakından izledi. Yaşananları objektifiyle ölümsüzleştiren Aydın Çetinbostanoğlu’nun 1977 tanıklığı şöyledir: “Her şey DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in konuşması ve saygı duruşundan sonra başladı. O sırada kürsüde fotoğraf çekiyordum. Bir kare fotoğraf çekebildim. Bizi hemen kürsüden indirip yere yatırdılar ve koruma altına aldılar. Kemal Türkler ile yüz yüze olduğumu hatırlıyorum. O sırada ağzından, ‘Namussuzlar yaptılar yapacaklarını,’ sözcükleri çıktı. Silah seslerinin bomba seslerine karıştığı panik ortamında, her şey buraya kadarmış, diye düşünüp beklemeye başladım. Kısa sürede gelen bir arazi aracıyla Kemal Türkler alandan uzaklaştırıldı, sesler azalınca tekrar kürsüye çıktım. Alan bomboş, yerlerde yatan insanlar ve her yer afiş ve pankart dolu.” (Aydın Çetinbostanoğlu, “Her Şey Buraya Kadarmış, Diye Düşündüm”, Birgün, 1 Mayıs 2015… http://www.birgun.net/news/view/her-sey-buraya-kadarmis-diye-dusundum/17380)
[16] Gökçer Tahincioğlu, “Sabahın Bir Sahibi Var”, Milliyet, 3 Mayıs 2015, s.16.
[17] “1 Mayıs Taksim Mücadelesinin Kronolojisi”, Alevî Haber, 12 Haziran 2015… http://www.Alevîhaber.com/emek-sendika/1-mayis-taksim-mucadelesinin-kronolojisi.html
[18] “Başkanı Kani Beko: 1 Mayıs’ta Taksim’de Olacağız”, Gündem, 25 Mart 2015, s.4.
[19] “1 Mayıs Taksim’dir”, Gündem, 30 Nisan 2015, s.4.
[20] “Vali’den Taksim İçin 1 Mayıs Açıklaması”, Cumhuriyet, 21 Nisan 2015, s.10.
[21] “Taksim İsteyende İyi Niyet Aramam”, Milliyet, 2 Mayıs 2015, s.21.
[22] AKP’nin Taksim’in 1 Mayıs’a açıldığı dönemi anlamak için zamanlamasına bakmak gerekiyor: 12 Eylül referandumundan birkaç ay öncesi. Beş yıl önce, iktidarın yüksek özgüveni gibi algılanan durum, gerçekte, “nihai hedef” için demokrat görünme ihtiyacının sürüyor olmasıydı. 12 Eylül generallerinin yargılanacağı “şeker”iyle tatlandırılan referandum paketi için rıza üretmek gerekiyordu. (Üretilecek bu rızanın ikna kadroları açısından da en ufak bir sıkıntı yaşandığı da söylenemez.)
1 Mayıs’ın Taksim’e açıldığını müjdeleyen o pankartın hazırlandığı 2010 baharında: Henüz taşeronlaşma bu boyutlara ulaşmamıştı. Henüz “kentsel dönüşüm” zorbalığı altında insanlar yerlerinden bu kadar sürülmemiş, toprağı, ağacı, suyu böylesine katledilmemişti. İktidarın gerçek niyetleriyle, sokak arasındaki çelişki henüz bu kadar keskinleşmemişti. Henüz Gezi, iktidarın korkulu rüyasına dönüşmemiş, Taksim’de yüz binlerin dayanışma içinde toplandığı o fotoğraf daha ortaya çıkmamıştı. Henüz, 1.3 milyar TL olarak açıklanmasına karşın, bütçeye maliyeti bu rakamın birkaç kat üzerine çıkacak Saray, bırakın fiziki olarak tamamlanıp otoriter rejimin sembolüne dönüşmesini, bir fikir olarak bile gündemde değildi.
2015 Baharında: Taşeronlaştırma süreci Soma katliamı ile en vahşi noktasına ulaştı. Saray inşaatı bitti. Anayasal hakları kriminalize eden, polise yargılama yetkisi veren İç Güvenlik Paketi çıktı. Demokrat görünme endişesi sona erdi. Rıza üretmek için yedek güçlere ihtiyaç kalmadı... Ne var ki, bütün bu otoriter baskıcı dönüşüm bile gerçeği değiştirmeye yetmiyor. Emniyet bütçesinden milyonlar harcanarak alınan bunca önlem, gaz bombası, gözaltı, dayak, baskı, merhametinden korkularak tekmelenen köpek, tek bir şeyi doğruluyor: Ne kadar muktedir olursanız olun, Taksim Meydanı’nın emekçiye ait olduğuna dair toplumsal hafızayı silemediniz. (Çiğdem Toker, “1 Mayıs”, Cumhuriyet, 2 Mayıs 2015, s.8.)
[23] Nihal Kemaloğlu, “1 Mayıs Korkusu Geçmez!”, Birgün, 29 Nisan 2015, s.9.
[24] Örneğin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 4 Mayıs 2015’deki 29. İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası toplantısında DİSK ve KESK’in sendika başkanları 1 Mayıs’ta iktidarın tutumunu eleştirirken, Kamu-Sen Başkanı İsmail Koncuk Memur-Sen’in konuşmasını eleştirerek “sen hükümet temsilcisi misin?” diye sordu. (Mithat Yurdakul, “Çelik’in Önünde ‘Yandaş Sendika’ Tartışması”, Milliyet, 4 Mayıs 2015… http://www.milliyet.com.tr/celik-in-onunde-yandas-sendika-/siyaset/detay...)
[25] Kayıt dışı ve kuralsız çalışmanın hâkim olduğu İkitelli Organize Sanayi Bölgesinde bulunan AYKOSAN’da (İstanbul Ayakkabıcılar Sanayi Sitesi), patronlar işçileri 1 Mayıs’ta da çalıştırıyor. 1 Mayıs’ın resmi tatil olmasının kendileri için bir anlamı olmadığını söyleyen işçilerin çoğu 1 Mayıs’ın anlamını ve nereden çıktığını bilmiyor. Düşük ücret ve uzun çalışma sürelerinin düzeltilmesi için 1 Mayıs’a katılmak ve mücadele etmek gerektiğini söyleyen işçileri geri tutan ise işsizlik korkusu. İşçiler devletin buna göz yummasına ise tepkili. (Hilal Yağız-Ümit Kartal, “İkitelli OSB’de İşçilere 1 Mayıs Tatili Yok!”, Evrensel, 7 Nisan 2015, s.6.)
[26] “Direnişteki İşçilere Taksim Yasağını Sorduk: Bizden Korkuyorlar, Bu Bir Onur Mücadelesi”, Birgün, 29 Nisan 2015, s.4.
[27] “1 Mayıs’ta Biber Gazı Uyarısı”, Evrensel, 29 Nisan 2015, s.3.
[28] Semra Pelek, “Bir Dakika Vatandaş Geçecek”, Milliyet, 2 Mayıs 2014, s.18.
[29] Fatih Yağmur, “Gezi’de Özel Harekât Bekledi”, Radikal, 2 Mayıs 2014, s.11.
[30] Gökhan Karakaş-Esra Alus-Mert İnan-Damla Güler-Seray Yalçın, “İstanbul Yasak Şehir”, Milliyet, 2 Mayıs 2015, s.18.
[31] 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü Taksim Meydanı’nda kutlamak isteyen avukat Arif Ali Cangı, İstanbul Valiliği’ne başvurarak anayasa ve yasaların güvence altına aldığı toplantı ve gösteri hakkını kullanmak istediğini, bunun valilik tarafından sağlanmasını talep etti. Cangı’nın başvurusunu “bireysel başvuru” olarak değerlendiren İstanbul Valiliği, yasada gösteri yürüyüşlerinin en az 7 kişiden oluşan bir düzenleme kurulunca düzenlenebileceğini hatırlatarak, yasa ve yönetmelikteki hükümler doğrultusunda başvuru yapması hâlinde değerlendirme yapılacağını belirtti. (Canan Coşkun, “Tek Kişilik Gösteri ve Yürüyüş Yasak!”, Cumhuriyet, 26 Haziran 2015, s.7.)
[32] Mehveş Evin, “Yasaklı 1 Mayıs’tan Beter”, Milliyet, 3 Mayıs 2015, s.8.
[33] Sefa Özkaya - Mustafa Küçük - Eyüp Serbest - Ayşegül Usta - Çetin Aydın Fırat Alkaç - Aziz Özen - Özge Eğrikar - Sebati Karakurt - Levent Kulu - Levent Arslan - Selçuk Şamiloğlu - Murat Şaka - Emre Yunusoğlu, “39 Bin Polisle Taksim Kafeste”, Hürriyet, 2 Mayıs 2014, s.19.
[34] Ozan Güzelce, “Gazeteciler Yine Görev Gazisi Oldu”, Milliyet, 2 Mayıs 2014, s.18.
[35] Serkan Ocak, “Okmeydanı Savaşı!”, Radikal, 2 Mayıs 2014, s.10-11.
[36] Sadık Çelik, “1 Mayıs 2014”, Cumhuriyet, 3 Mayıs 2014, s.13.
[37] “Usta İşi Zulüm”, Cumhuriyet, 2 Mayıs 2014, s.5.
[38] İsmail Saymaz, “1 Mayıs ‘Gaz’ Bayramı”, Radikal, 2 Mayıs 2014, s.6-7.
[39] “Polis Geçit Vermedi”, Milliyet, 2 Mayıs 2015, s.19.
[40] “1 Mayıs’ta ‘Poşu’lama Vakası”, Hürriyet, 3 Mayıs 2014, s.23.
[41] Çetin Aydın- Fırat Alkaç, “1 Mayıs’ta 171 Kişiye 1 Günlük Ek Gözaltı”, Hürriyet, 4 Mayıs 2014, s.19.
[42] “1 Mayıs Gözaltılarına Yönelik Hak Gaspı ve İşkence İddiası”, Gündem, 5 Mayıs 2014, s.4.
[43] “Kani Beko: Sivil Polisler Eylemcilerin Arasındaydı”, Taraf, 3 Mayıs 2014, s.7.
[44] Fatih Altaylı, “Putin, Kızıl Meydan’ı Açtı”, Haber Türk, 2 Mayıs 2014, s.17.
[45] “İçişleri Bakanı Ala: ‘Polis Net Duruş Sergiledi’…”, Cumhuriyet, 3 Mayıs 2014, s.7.
[46] Yıldız İrmek, “1 Mayıs 2014”, Evrensel, 3 Mayıs 2014, s.7.
[47] “DİSK’ten 1 Mayıs Açıklaması”, Hürriyet, 2 Mayıs 2014… http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26338389.asp
[48] Elçin Yıldıral, “Gözaltılar Depoda Tutuldu”, Birgün, 6 Mayıs 2015, s.7.
[49] Alper İzbul, “Bayram Gününde Ölü Bir Şehir”, Milliyet, 2 Mayıs 2015, s.19.
[50] Burak Butur, “Adnan Özkaçmaz: 3 Gün Boyunca Bir Depoda Tutulduk”, Birgün, 4 Mayıs 2015, s.9.
[51] Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nda polis, eylem yapmak istedikleri gerekçesiyle avukat grubuna sert müdahale etti. 1 Mayıs’ta Taksim ve civarında çıkan olaylarda gözaltına alınanların avukatları, Çağlayan’da bulunan İstanbul Adalet Sarayı’nın içindeki Themis Heykeli’nin bulunduğu alanda saat 12.00’de toplandı. Çevik kuvvet polisi, eylem yapmak istedikleri gerekçesiyle avukat grubuna sert müdahale etti. Polis ellerindeki kalkanlarla avukatları adliye dışına doğru iterken, avukatlar da kalkanlara tekme atarak karşılık verdi. Avukatlar adliyenin kapısından çıkarıldığı esnada polis, bu kez de bazı avukatlara coplarla müdahale etti. (Serpil Kırkeser-Özden Atik-Ümit Türk, “Çağlayan Adliyesi’nde Polisten Avukatlara Müdahale!”, Radikal, 4 Mayıs 2015… http://www.radikal.com.tr/turkiye/caglayan_adliyesinde_polisten_avukatla...)
[52] “Savunmaya Polis Terörü, 8 Kişiye İfadesiz Tutuklama Talebi”, Evrensel, 5 Mayıs 2015, s.3.
[53] Elçin Yıldıral, “Sendika Önlüğü Tutuklama Nedeni!”, Birgün, 9 Mayıs 2015, s.7.
[54] Elçin Yıldıral, “Gözaltı Değil ‘Rehine’…”, Birgün, 4 Mayıs 2015, s.9.
[55] “Yine Gazeteciler Hedef Alındı”, Milliyet, 2 Mayıs 2015, s.19.
[56] “Davutoğlu Taksim’e Çağırdı Polis Yolları Kapadı...”, Cumhuriyet, 30 Nisan 2015, s.13.
[57] “Polis Şiddetinin Bilançosu Açıklandı”, Gündem, 13 Mayıs 2015, s.4.
[58] İsmail Saymaz, “İşte, 1 Mayıs Bilançosu!”, Radikal, 4 Mayıs 2015… http://www.radikal.com.tr/turkiye/iste_1_mayis_bilancosu-1349099
[59] “1 Mayıs Göstericilerini Döven Esnaf Konuştu: Polis Bize Teşekkür Etti”, Radikal, 2 Mayıs 2015… http://www.radikal.com.tr/turkiye/1_mayis_gostericilerini_doven_esnaf_ko...
[60] “Sıra Tutuklama Tehdidinde”, Gündem, 4 Mayıs 2015, s.4.
[61] Emre Kongar, “Agorafobi: Tramvay ve DİSK”, Cumhuriyet, 1 Mayıs 2015, s.3.
[62] Özgür Mumcu, “1 Mayıs Yazısı”, Cumhuriyet, 2 Mayıs 2015, s.3.
[63] Bu öyle bir korkuydu ki, ‘Vahdet Gazetesi’, 1 Mayıs yaklaşırken Taksim Meydanı’nın bekçiliğine soyunmak için kolları sıvayarak, Birleşik Haziran Hareketi’ni “provokasyon” yapmakla suçladı. Bugün yayımlanan haberinde Haziran’ın “gençleri” Taksim’e çağırdığını yazan Vahdet, buna dayanak olarak ise 1 Mayıs afişini gösterdi.
Ne var ki Vahdet haberinde, Haziran’ın 1 Mayıs için hazırladığı renkli afişlerden birindeki Beatles grubu temasını “üniformalı liseli öğrenciler” sanarak, “Gençleri yine sokağa dökme hazırlığında oldukları anlaşılan geziciler tarafından provokasyon için hazırlanan afişlerde üniformalı liseli öğrencilerinin 1 Mayıs’ta Taksim’e koştuğu görülüyor” ifadelerini kullandı.
Oysa afişte “Hazır mıyız” başlığı altında dans ederken tasvir edilen kişiler, The Beatles grubunun üyelerinden başkası değil. (“Acemi Provokatörler The Beatles’ı ‘Üniformalı Liseli’ Sandı”, Birgün, 28 Nisan 2015, s.6.)
Gazete, 1 Mayıs afişinde yer alan Beatles fotoğrafına ilişkin şu ifadeleri kullandı: “Gençleri de 1 Mayıs’ta Taksim’e çağıran gezi eylemcileri, İstanbul’un birçok semtinde afiş asıp, duvarlara slogan yazdı. Gençleri yine sokağa dökme hazırlığında oldukları anlaşılan geziciler tarafından provokasyon için hazırlanan afişlerde üniformalı liseli öğrencilerinin 1 Mayıs’ta Taksim’e koştuğu görülüyor.” (“Vahdet Gazetesi Beatles’i Liseli Zannederse...”, Evrensel, 28 Nisan 2015, s.12.)
[64] Zeynep Oral, “Amma da Korkuyorlar!”, Cumhuriyet, 3 Mayıs 2015, s.22.
[65] İsmail Saymaz, “Vali Mutlu, ‘Dilan Kızımıza’ 10 Bin TL Tazminat Ödeyecek”, Radikal, 14 Haziran 2015… http://www.radikal.com.tr/turkiye/vali_mutlu_dilan_kizimiza_10_bin_tl_ta...
[66] “1 Mayıs Sanıkları Beraat Etti”, Vatan, 17 Nisan 2015, s.16.
[67] Hilal Köse, “Taksim Yasağına Yargıdan Destek”, Cumhuriyet, 12 Kasım 2015, s.11.
[68] Canan Coşkun, “1 Mayıs Öncesi Emsal Karar”, Cumhuriyet, 22 Nisan 2015… http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/259920/1_Mayis_oncesi_emsal_k...
[69] “1 Mayıs’ta Sokağa Çıkan 49 Kişi Ağır Cezalık!”, Milliyet, 10 Haziran 2015, s.26.
[70] Canan Çoşkun, “Das Kapital Bile Silah Oldu”, Cumhuriyet, 6 Haziran 2015, s.16.
[71] “… ‘1 Mayıs’ta Taksim’e Çıkma Çağrısı’ Davasında Karar Çıktı”, Cumhuriyet, 18 Mart 2016, s.8.
[72] “Kani Beko: Suç Duyurusunda Bulunacağız”, Hürriyet, 2 Mayıs 2015… http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/28898090.asp
[73] “1 Mayıs’ta Taksim Yasağına Suç Duyurusu”, Evrensel, 23 Haziran 2015, s.3.
[74] Hasan Yıldırım-Özgür Eren, “Tertip Komitesi: Başbakan, İçişleri Bakanı ve Polisler 1 Mayıs’ta Suç İşledi”, Radikal, 4 Mayıs 2015… http://www.radikal.com.tr/turkiye/tertip_komitesi_basbakan_icisleri_baka...
[75] Güneri Cıvaoğlu, “Yasa ve İstisna”, Milliyet, 1 Mayıs 2015, s.19.
[76] “1 Mayıs istisnalar hariç her yıl gerilimi, korkuyu, endişeyi beraberinde getiriyor. Türkiye’de emekçiler iki yılda 1 Mayıs’ı hiç de hak etmediği hâlde dayak ve TOMA’lardan sıkılan su altında kutlar oldu. Tabii kutlayabilirse... Taksim Meydanı, AİHM kararına karşın 2015 yılında da emekçiye kapatıldı. Taksim’i tarihi ve kutsal bir alan olarak kabul eden emekçilere bu alan yine yasaklandı, kutlamalara izin çıkmadı…
Oysa AKP hükümeti değil miydi 22 Nisan 2009’da çıkardığı yasa ile emekçiler doyasıya bu günün tadını çıkarsın, kutlasın diye 1 Mayıs’ı ‘Emek ve Dayanışma Günü’ ilan ve tatil eden? Hükümet 1978’den tam 32 yıl sonra 2010 yılında Taksim’de kutlamalara izin vermiş, dönemin başbakanı da bunu her yerde övgü ile anlatmıştı. Yine 2011 ve 2012’de Taksim’de kutlamalara izin verilmiş, buradaki coşkulu bayramda hiç kimsenin burnu bile kanamamıştı.” (Şükrü Karaman, “İşçi ‘Öcü’ Değildir!”, Cumhuriyet, 1 Mayıs 2015, s.18.)
[77] Umur Talu, “Kafasını Kaldıranı…”, Haber Türk, 2 Mayıs 2015, s.16.
[78] CHP lideri Kılıçdaroğlu, 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nın kapatılmasına ilişkin olarak, “İnsanlar bayramları arzu ettikleri yerde kutlarlar. Daha önce de Taksim’de kutlanmıştı, olay da çıkmadı,” dedi. (“Taksim’de Daha Önce Olay Çıkmadı”, Milliyet, 2 Mayıs 2015, s.22.)
[79] Emre Kongar, “AKP’nin Taksim Kışkırtması!”, Cumhuriyet, 2 Mayıs 2015, s.2.
[80] Hikmet Çetinkaya, “1 Mayıs’la Yüzleşme...”, Cumhuriyet, 2 Mayıs 2015, s.5.
[81] Mehmet Tezkan, “1 Mayıs’a Farklı Açıdan Baktım”, Milliyet, 3 Mayıs 2015, s.7.
[82] Meryem Koray, “Yasaklar, Dayatmalar Arasında Düşünmek!”, Birgün, 1 Mayıs 2015, s.8.
[83] Necati Doğru, “1 Mayıs’ı Sulandırmak!”, Sözcü, 2 Mayıs 2015, s.3.
[84] “77 kanlı 1 Mayıs’ın tanığı eski HDP Milletvekili Hasip Kaplan, Taksim’i yasaklamak yurttaştan korkmanın resmidir!” (Zeynep Kuray, “Hasip Kaplan: Kanlı 1 Mayıs’ın Tanığı Kaplan: Taksim’i Yasaklamak Yurttaştan Korkmanın Resmidir!”, Birgün, 1 Mayıs 2015, s.8.)
[85] Murat Aksoy, “İktidarın 1 Mayıs Korkusu”, Millet, 1 Mayıs 2015… http://www.millet.com.tr/iktidarin-1-mayis-korkusu-yazisi-1266602
[86] Özgür Şen, “AKP 1 Mayıs’ı Hakkıyla Kutluyor”, Sol, 1 Mayıs 2015, s.2.
[87] Ayşe Kulin, “İstanbul’da Boynu Bükük 1 Mayıs”, Cumhuriyet, 3 Mayıs 2015, s.15.
[88] Aslı Aydın, “Çünkü Direnmek Asla Vazgeçmemektir”, Birgün, 30 Nisan 2015, s.5.
[89] Komünist Parti Merkez Komitesi adına yapılan açıklamada ise “Bu 1 Mayıs’ta özellikle İstanbul’da, cadde cadde, sokak sokak AKP terörüne direnenleri selamlıyoruz. Yaralananlara geçmiş olsun diyoruz. Hukuksuzluğun ve zorbalığın hesabını birlikte soracağız” denildi. (“KP: Türkiye İçin İşçiler, İşçi Sınıfı İçin Parti Göreve!”, 2 Mayıs 2015… http://direnisteyiz.net/haber/kp-turkiye-icin-isciler-isci-sinifi-icin-p...)
[90] Ergin Yıldızoğlu, “Bir ‘1 Mayıs’ Yenilgisi Daha...”, Cumhuriyet, 4 Mayıs 2015, s.9.
[91] Abdullah Kılıç, “Taksim Neden Yasak?”, Meydan, 1 Mayıs 2015… http://www.meydangazetesi.com.tr/taksim-neden-yasak-makale,256.html
[92] Sezai Sarıoğlu, “Devrim Gibisin, Katılmak İstiyorum”, Tîroj, Yıl:13, No:74, Mayıs Haziran 2015, s.6.
[93] Orhan Kemal Cengiz, “Her Şey Huzurlu Bir 1 Mayıs İçin”, Bugün, 1 Mayıs 2015… http://www.bugun.com.tr/her-sey-huzurlu-bir-1-mayis-icin-yazisi-1618942
[94] Ergun Babahan, “Taksim Babanızın Malı Değil mi!”, Millet, 1 Mayıs 2015… http://www.millet.com.tr/taksim-babanizin-mali-degil-mi--yazisi-1266625
[95] Enver Aysever, “Yaşasın 1 Mayıs!”, Birgün, 1 Mayıs 2015, s.6.
[96] Enver Aysever, “Taksim’e Düşülen Not”, Birgün, 6 Mayıs 2015, s.6.
[97] Özge Ozan, “Diktatörü Taksim’e Doğru Yola Çıkanlar Devirecek”, 29 Nisan 2015… http://www.sendika.org/2015/04/diktatoru-taksime-dogru-yola-cikanlar-dev...
[98] İsmail Cem Özkan, “İstanbul Türkiye’dir!”, Galata Gazete, 2 Mayıs 2015.
[99] Enver Aysever, “1 Mayıs Meydanı”, Birgün, 29 Nisan 2015, s.6.
[100] Serpil İlgün, “Gıda-İş Genel Sekreteri Seyit Aslan: Taksim’e Çağrının Altı Boş, B Planı İçin Geç Değil”, Evrensel, 27 Nisan 2015, s.14.
[101] İhsan Çaralan, “Taleplerimizi Haykırmak İçin 1 Mayıs’a!”, Evrensel, 27 Nisan 2015, s.3.
[102] Erhan Kaplan, “1 Mayıs Sırf ‘Talepleri Dile Getirme’ Günü Değil ‘Bilanço Çıkarma’ Günüdür”, 30 Nisan 2015… http://www.sendika.org/2015/04/1-mayis-sirf-talepleri-dile-getirme-gunu-...
[103] “Genel olarak 2015’in 1 Mayıs hazırlık döneminin önceki yıllara oranla düşük motivasyonlu ve coşkusuz olduğunu söylemek mümkün. Afiş, bildiri, pankart gibi geleneksel 1 Mayıs ritüellerinin dahi çok az göze çarptığı, çağrı eylemlerinin dar kapsamlı ve etkisiz olduğu bir hazırlık dönemi geçirdik. Bunda genel olarak sendikal hareketteki durgunluğun yanı sıra seçimlere kilitlenmiş siyasi atmosferin etkisinin de olduğunu söylemek mümkün. Fiili ve meşru mücadelenin yani sokak mücadelesinin başat olduğu böyle bir süreçte gerilimden kaçınan Taksim çevresinde -Fransız Konsolosluğu önü, Pangaltı Metro önü vb.) basın yoluyla çağrı yapmakla sınırlı 1 Mayıs Taksim çalışmalarının içinde bulunduğumuz tablodan başka bir sonuç üretmesi beklenemezdi. Bu katılım ve motivasyon eksikliğinde şüphesiz ki iktidarın İstanbul’u kilometrelerce uzunluğundaki bariyerlerle ve ulaşım yasaklarıyla dünyanın en büyük hapishanesine çevirmesinin payı yüksektir. Ancak bizler emek örgütleri olarak bu çılgın kuşatmayı yarma konusunda gerekli hazırlık ve direnci gösterdik mi sorusunun da cevaplanması gerekir.” (Özgür Süleyman Akca, “1 Mayıs Taksim, KESK ve Sendikal Hareket Üzerine”, Birgün Pazar, Yıl: 12, No: 427, 17 Mayıs 2015, s.15.)
[104] http://www.sendika.org/2009/05/tkpden-sendikalara-1-mayis-mektubu-tkp-si...
[105] DİSK eski Başkanı ve DİSK Tekstil İşçileri Sendikası Başkanı Rıdvan Budak iş dünyası örgütlerine seslenerek, “Sanayi küçülüyor, işsizlik artıyor, artık hükümete karşı sesinizi yükseltin” çağrısı yapıp, “İş dünyasının sayın başkanları; Üyeleriniz çok zorda. Her sektörde yüzlerce, binlerce irili ufaklı işletme kapısına kilit vuruyor; iflas eden edene. Sanayicilerin, işletme sahiplerinin feryatları ülkenin dört bir yanından duyuluyor. Üretim can çekişiyor, ekonomi kan ağlıyor. Daha da önemlisi on binlerce çalışan işini kaybediyor, gençler iş bulamıyor; ümitler tükeniyor,” (“DİSK Tekstil İşçileri Sendikası Başkanı Rıdvan Budak: Artık Sesinizi Çıkarın”, Cumhuriyet, 4 Nisan 2016, s.8.) demesi de ibret-i alemlik verilerdendir!
[106] Murat Belge, “1 Mayıs Dolayımıyla ‘Çatışma’…”, Taraf, 2 Mayıs 2015… http://www.taraf.com.tr/yazarlar/1-mayis-dolayimiyla-catisma/
[107] Oral Çalışlar, “Taksim İyi Olurdu Ama, Çatışmaya Hayır...”, Radikal, 1 Mayıs 2015... http://www.radikal.com.tr/yazarlar/oral_calislar/taksim_iyi_olurdu_ama_c...
[108] Güneri Cıvaoğlu, “1 Mayıs Tanıklığı”, Milliyet, 2 Mayıs 2015, s.23.
[109] Nagehan Alçı, “Şalteri İndirmek”, Milliyet, 3 Mayıs 2015, s.16.
[110] Burcu Cansu, “Taksim Yasaklanamaz!”, Birgün, 4 Şubat 2016, s.6.
[111] Mustafa Çakır, “Taksim 1 Mayıs’ta Yine Yasak”, Cumhuriyet, 6 Nisan 2016, s.7.
[112] Tarık Şengül, “Sefiller!”, Birgün, 5 Nisan 2016, s.6.
[113] “CHP İl Başkanı Canpolat 1 Mayıs’a Hazırlanıyor: 1 Milyon Kişiyle Barışa Yürüyeceğiz”, Cumhuriyet, 9 Nisan 2016, s.5.
[114] “HDP: Tüm Emekçiler 1 Mayıs’ta Taksim’e...”, 17 Nisan 2016… http://www.ozgurgundem.info/haber/163893/hdp-tum-emekciler-1-mayista-tak...
[115] “1 Mayıs Taksim’de kutlanır” diyerek diğer tüm olasılık ve olanakları bir kenara itmek yerine, gerçeği görmek, İstanbul, Türkiye ve Kürt illerinde güçlü bir hamle yapmak için hazırlanmak gerek... Bunun için herkese sorumluk düşüyor. İstanbul önemlidir. Ancak en önemlisi işçi sınıfının 1 Mayıs’ta her yerde, her alanda sömürü ve şiddete karşı üretimi durdurmasını sağlamak, sokağa, alanlara çıkmasına olanak yaratmaktır. (Ender İrmek, “1 Mayıs, Taksim, Dönem ve Dorumluluk...”, Evrensel, 26 Mart 2016… http://www.evrensel.net/yazi/76287/1-mayis-taksim-donem-ve-sorumluluk)
1 Mayıs’ı artık geleneksel(!) hâle gelen Taksim Alanı’nda kutlama fetişizminin de haklı bir dayanağı bulunmamaktadır. Taksim Alanının Türkiye işçi sınıfı için tarihsel anlamı tartışılmazdır ancak sorunun çözümünün sınıf-güç ilişkisinde işçi sınıfının lehine değişiklikten geçtiği gerçeği de artık görülmelidir. (EMEP Basın Bülteni: “Genel Başkan: Selma Gürkan: 1 Mayıs, En Yaygın Ve Kitlesel Biçimde Kutlanmalıdır”, 14 Nisan 2016.)
Açıkça söylemem gerekirse, bir kez daha bu görüntüleri izlemek istemiyorum. Eğer bir işçi örgütü binlerce işçisini Taksim Meydanı’na getiremiyorsa, önce bir kendine bakması gerekir. Çünkü getiremiyor! Ülkedeki büyük yozlaşma işçi örgütlerini de ele geçirdi. (Işıl Özgentürk, “1 Mayıs Sıkıntısı”, Cumhuriyet, 17 Nisan 2016, s.10.)
[116] Bkz: “1 Mayıs’a Yaklaşımımız ve Önerilerimiz”, Politika, Yıl:2, No:30, 11 Nisan 2016, s.12-13.
[117] DİSK Genel Başkanı Kani Beko, KESK Eş Genel Başkanı Lami Özgen ile DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu’nun 1 Mayıs 2014 Emek ve Dayanışma Günü’nde, halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne kışkırttıkları iddiasıyla yargılanıp beraat ettikleri davada mahkeme gerekçeli kararını açıkladı. Mahkeme, 1 Mayıs’ın kanunda istisna olan toplantı ve gösteriler arasında kabul edilmesi gerektiğini ifade etti. Katılımcılardan taş veya herhangi bir madde ile saldırı olmamasına karşın, güvenlik güçleri tarafından kitlenin bulunduğu yöne gaz fişeği atılması üzerine olayların başladığı belirtilerek, toplantının barışçıl niteliğinin sanıklar ve arkalarındaki kitle tarafından bozulmadığı vurgulandı.
İstanbul 28. Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararında 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun istisnalar başlıklı bölümünde kanunlara uymak, kendi kural ve sınırları içerisinde kalmak şartıyla kanun veya gelenek ve göreneklere göre yapılacak toplantı, tören, şenlik karşılama ve uğurlamalarda bu yasanın hükümlerinin uygulanmayacağının açıkça belirtildiği kaydedildi. (Canan Coşkun, “1 Mayıs Öncesi Emsal Karar”, Cumhuriyet, 22 Nisan 2015, s.11.)
[118] “Kani Beko: Taksim Birlik ve Beraberliğin Adresi”, Cumhuriyet, 11 Nisan 2016, s.5.
[119] “STK ve Sendikalardan 1 Mayıs Kararı”, Milliyet, 15 Nisan 2016... http://www.milliyet.com.tr/stk-ve-sendikalardan-1-mayis-gundem-2227650/
[120] “Türk-İş 1 Mayıs’ta Çanakkale’de”, Gündem, 11 Nisan 2016, s.4.
[121] “Taksim’den Vazgeçmeyelim Ama Nerede Bir Meydan Varsa Orası Emekçinin Sesiyle İnlesin...”, Gündem, 19 Nisan 2016… http://www.ozgurgundem.biz/haber/164087/taksimden-vazgecmeyelim-ama-nere...
[122] “Numan Kurtulmuş: Müzakere Beklemesinler”, Cumhuriyet, 19 Nisan 2016, s.4.
[123] 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamaları için İstanbul’da Taksim yasağının ardından bir yasak da Ankara’dan geldi. Kutlama için Ankara Valiliği’ne başvuran KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’den oluşan komiteye, valilik tarafından, “Sıhhiye Meydanı Ocak ayından itibaren miting alanı olmaktan çıkarılmıştır” gerekçesi ile ret cevabı verildi. Komitenin üç kez üst üste yaptığı başvurulardan sonuç alınamadı. (Mustafa Çakır, “1 Mayıs: Sıhhıye de YASAK”, Cumhuriyet, 19 Nisan 2016, s.6.)
[124] O. Ekim, “Taksim Israrı, Yaşamı Saran Yasak Zincirini Kırma İradesidir”, Kızıl Bayrak, No:2016/15, 15 Nisan 2016, s.3.
[125] Nuray Mert, “Berbat İktidar, Berbat Muhalefet”, Cumhuriyet, 4 Nisan 2016, s.5.
SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...