Ya Direnip Kazanacağız ya da Mahvolacağız!

Ali Rıza Aksın kullanıcısının resmi
Servet i fünun dönemi şairlerinden, İttihatçı Diyarbakırlı Süleyman Nazif'in ünlü bir sözü vardır:

"Vatan sağlığa benzer, değeri, kaybedilince anlaşılır"

Pazarcıklı “vatan” deyince üstünde yaşadığı, aşağılanıp ayrımcılığa tabi tutulmadığı ovasını anlar. Aynı şey aşağı yukarı bütün Aleviler için geçerlidir. Keza Kürtler için de... Eğer Osmanlılar dönemindeki uygulamaları saymazsak Şark Islahat Planı'ndan beri Kürtler ve Aleviler egemenlere hizmet eden ''Edirne'den Kars’a kadar'' diye başlayan hamaset nutuklara pek sıcak bakmazlar. Haksız da sayılmazlar. Kim öldürüldüğü, aşağılandığı, işinden gücünden edildiği, dil ve inancının yok sayıldığı bir yere devletin bütün olanaklarına sahip diğer vatandaşları kadar ısınabilir ki... Isınamaz; ısındım derse de yalan söyler... Elbette ki bu Pazarcıklının, Dersimlinin, Diyarbakırlının, Şırnaklının suçu değildir. Asıl suçlular onları olduğu gibi kabullenmek yerine fiziksel ve kültürel soykırıma tabi tutanlardır. Pazarcıklı Türkoğlu'ndan Gölbaşı'na kadar uzanan, o bereketli, şirin coğrafyasını vatan bilir. Doğduğu, çocukluğunun geçtiği, âşık olup evlendiği, türkü ve masalını dinlediği, ekmeğini yediği, suyunu içtiği, halayını çektiği, semahını döndüğü, yaylasına konduğu, atasını gömdüğü toprakları anlar. Ondan değil midir ki, Maraş Fransız'ın işgaline uğradığında Pazarcıklı hiç tereddüt etmeden harekete geçmiştir. İşte size babamdan duyduğum somut bir bilgi: "Haydar (Kâmo Dede'nin oğlu) 50, Hasan Ağa'nın Çopo (Tapolar) 100, Bektaş'ın Ruto 100, Mısto'nun Husso (İşcanların dedeleri) 50, Arslan Bey 50 atlıyla Fransız’a karşı durdu."

Pazarcıklı ovasının dışına çıktığı an sudan çıkmış balığa benzer. Sesi kısılır, kaşları çatılır, gülmeyi unutur, yakın uzak travmalarına dalar. "Bugün Git Yarın Gel’e'' tabi tutulduğu, rüşvetsiz işini gördüremediği, askerde ezildiği, okulda ayrımcılığa tabi tutulduğu, faşist güruhlarca önünün kesildiği, takip edildiği, görevinden alındığı, büyük metropollerde kendini gizlemek zorunda kaldığı, Maraş'ta katledildiği anlara gider. Hiçbir esnaf, hiçbir daire, hiçbir amir, bakış, gülüş dost gelmez ona. Bir an önce ait olduğu yere,  kendi dili ve aksanıyla bağıra çağıra konuştuğu, şakalaştığı, selamlaştığı, traktörünün sesine at, it, sığır sesinin karıştığı ovasına dönmek ister.

Pazarcıklı ana rahmi gibi bildiği, kişiliğinin oluştuğu, türkü ve çevroklarıyla beslendiği Pazarcık'ını sever; ölesiye bağlıdır; gurbette tanıştığı onca acıya bir gün ovasına döneceği, keyfine göre bir ev yapabileceği, balkonuna kurulacağı, modern olanaklarla tarlasını işletebileceği, çoluk çocuğuyla tatile gidebileceği, destek verdiği Cem evinde inancını icra edebileceği hayaliyle katlanır.

Gururlu, tutumlu, kişiliklidir Pazarcıklı. Eline, aşiretine, ölüsüne, dirisine bağlıdır. Yardımsever, bölüşümcü, ilericidir. Kendini gittiği yere taşımasını bilir. Cihatçı, fetihçi, ganimetçi, tecavüzcü kültürlere yabancıdır. Alın teriyle geçinir; üretken, çalışkandır. Zihni, destanların çağrıştırdığı en soylu atların, en temiz aşkların ve de en koyu ihanetlerin yaşandığı eski âlemlerde gezinir. Bilinci, Mem ü Zin (Mame Alan), Siyabend ile Xace (Siyh Ahmed) Karr u Kulık (Kullık e Süleymen), Aşe Yuve gibi destanların yanı sıra semahların çekildiği, deyiş ve gülbenklerin okunduğu direnişçi, eşitlikçi bir kültürden süzülüp gelmiştir. Pazarcıklı kültürel kodlarını oluşturan Mam i Zılfe'yi, Çolak Dede'yi (Aşık Mücrimi), Şekir Dede'yi, Çurro Dede'yi, Seydo Dede'yi, Tacım Dede'yi, Sadık Hüseyin'i, Abbas Dede'yi, Perişan Dede'yi, Karro Dede'yi, Mustafa Dede'yi, Elif Ana'yı, Hemi Tazıyı, Salmanı Pakı, Ali Baba'yı, Kör Mısto'yu, Kul Ahmet'i, Mahsuni'yi, Hasani İsike'yi, Çiğil'in Nasreddin'i Meno'yu, Maksutuşağı'nın Bollo'sunu, Molyer'in Cimri'sine taş çıkartan Ala Gıjo'yu, akla gelmedik nice değerini, mahalli ozanlarını, delilerini, dervişlerini, ocak, ziyaret ve dergâhlarını henüz unutmamıştır.

Pazarcıklının bu özelliği oldum olasıya kızdırmıştır egemenleri. Onları olduğu gibi kabullenmek yerine, Amerika'nın Kızılderili’ye, Saddam'ın Kürtlere, Hitlerin Yahudilere, Yahudilerin Filistin’e reva gördüğü yolu seçmişlerdir. Pazarcık, büyük kırımlardan, büyük alt üst oluşlardan kurtulup kaçanların için son adrestir; devasa bir bataklıktır; bu bataklıkta acılar çekerek, üç yavrusundan ikisini kaybederek, baharda "ho hu" dağlara kaçarak evrilip bugünlere gelmiştir. Sinemillisi, Atmalısı, Şıxraşanlısı, Kılıçlısı, Türkmen’i ve Çerkez’iyle...

Faşist egemen zihniyet, yanı başında kapalı bir kutu gibi duran, kendi dinsel ve kültürel kimliğinden bir türlü sapmayan, özgüveni yüksek bu toplumu parçalamak için ne gerekiyorsa yapmıştır. Dilinden başlayarak her köye bir okul açmıştır. Elbistan, Pazarcık, Kırıkhan olaylarıyla ozanını ve inancını hedef almıştır.

1948 Yılında Maraş-Köprüağzı tren hattıyla ovanın batısını ekonomik, kültürel entegrasyona tabi tutmuştur. Aynı yıllar Kadıoğlu ovanın en verimli topraklarını elinde bulunduran Veli Ağa'yı (Kürt- Alevi) oyuna getirip 10 bin dönüm toprağını gasp ettikten sonra bölgenin kalbi konumundaki Mizmilli'ye gözünü diktiği bir sırada henüz on sekizde olan Hussali (Ali Gökşen) tarafında vurulmuştur.

''Hemen akabinde DSİ 1953 yılında Mizmilli bataklığı ile Narlı Ovası’nı kurutma yoluna giderek 1956 yılında 23.000 dekarlık Mizmilli bataklığını tarım alanına çevirir. Mizmilli Ovası’nın 126.400, Narlı Ovası’nın 312.000 dönümlük bir alanı kaplıyor olması yöreyi devasa ekonomik bir güce kavuşturur. Onu takip eden yıllar Aksu Irmağı’nın önüne ovayı baştanbaşa sulayacak bir baraj yapılır.'' (Dr. Ahmet Taşğın, Kahramanmaraş’ta Tarım Alanlarının Islah Edilmesinin Sosyal Alana Yansımaları)

Ovanın ekonomik, kültürel değişimi, yerleşik hayata uyum, okullardaki eğitimin içeriği, çeşitli sol grupların tahribatıyla birleşince Kürt-Alevi dokuda ilk yırtılmalar başlar. Böylece ebeveynlerin dilinden anlamayan, yoluna erkânına yabancı -sözde modern- bir kuşak yetişir.

1978 Maraş Katliamı bölgenin kaderini belirleyen büyük bir yarılmadır. Nedenlerini sonuçlarıyla açıklamak daha uygun olur. Sıkıyönetimin ardından 12 Eylül'e kapı aralayan Maraş Katliamı, Pazarcıklıların dünyanın dört bir yanına savrulmalarına neden olur. İşte yıllara göre Pazarcık'ın nüfusunu gösteren Vikipedi verileri.

 

yıl toplam şehir kır

1965 68.795 6.098 62.697

1970 72.257 9.682 62.575

1975 90.760 15.943 74.820

1980 89.757 20.015 69.742

1985 103.261 23.382 79.879

1990 81.644 25.154 56.490

2000 72.628 24.374 48.254

2007 74.560 29.339 45.221

2008 77.371 28.582 48.789

2009 74.869 28.713 46.156

2010 74.259 28.763 45.496

2011 73.227 28.716 44.511

2012 72.270 28.797 43.473

2013 68.843 68.843 veri yok

2014 69.320 69.320 veri yok

2015 67.802 67.802 Veri yok

 

Yukarıda da görüldüğü gibi 1975 yılında 90 binlerde seyreden nüfus, bugünlerde 200 binlerde seyretmesi gerekirken devletin bilinçli müdahalesiyle 60 binlerde kalmıştır.

Devlet 12 Eylül'den sonra bölgenin demografik yapısını değiştirmek için yoğun bir çaba göstermiştir. Kadıoğlu devletin onayıyla Tut Dağı'ndaki çiftliğine Bertiz'den indirdiği 20, 30 aileyi yerleştirmiş, seksenlerin sonlarına doğru bu sayı 300'e, şimdilerde ise 700 haneyi bulmuştur. Böylece Kadıoğlu topraksızların hak iddia ettiği hazine arazisine 36 pare Bertizli'yi yerleştirerek ovanın demografik yapısının değişimine katkıda bulunmuştur.

Aynı dönem, Menzelet Barajı'nın altında kalan Bertiz'in Çakırdere Köyü, topluca, Narlı Höyüğüne yerleştirilmiştir. O çevrenin yoksullarına dağıtılan hazinesi arazisi ellerinden alınarak Çakırderelilere verilmiştir.

Diğer iki gelişme de Pazarcık ve köylerinde yaşayan az sayıdaki Alevi yurttaşın bölgeden 'gönüllü' göçünü sağlamak amacıyla, Alevi kitlesinin başlıca üretim biçimi ve dolayısıyla geçim kaynağı olan kırsal tarımı etkisizleştirme politikalarıdır. Verimli Pazarcık Ovası’na 2006’da kurulması planlanan, ancak açılan davalar sonucunda, çevre ve insan sağlığını olumsuz etkileyeceği gerekçesiyle 'askıya' alınan “Düzenli Atık Depolama Tesisi Projesi” ile 2008’de, Narlı halkının protestolarına rağmen, ‘kapkaççı şark kapitalizmi’ normlarına göre kurulan “dünyanın en büyüğü” denilen iki çimento fabrikasıdır. İlginç olan, başlarda “Fabrika kurulur işsizlere iş kapısı açılır” diyenler şimdi işçilerinin tamamına yakınını 35 km uzaklıktaki Maraş’tan getirmektedirler. (Sercan Taylan, ''Maraş'ta yapılmak istenen mülteci kampının perde arkası'')

AKP'nin diğer bir uygulaması da Pazarcık'ın inanç merkezlerine nüfuz ederek yardımda bulunmak, Cem evlerinin “Kültürel Dernekler” adıyla açılmasını sağlamak, Elif Ana ve benzeri yerlere maddi katkıda bulunarak devrimci, demokratik bir kültürün oluşmasını engellemektir. AKP, hemen her köyde çıkar sağladığı beş on ajanı vasıtasıyla ovanın kodlarını çözmeye, ayrıştırmaya çalışmaktadır.

Sıklıkla rastladığımız diğer bir olgu da pohpohlanmaktan hoşlanan, karaktersiz, eğitimsiz tiplerden sahte tüccarlar yaratmak, onları devşirme ajanlarıyla popüler hale getirmek, halkın bu tür kişiliklere parasını ve ürününü gözü kapalı teslim etmesini sağladıktan sonra o tüccarın alacaklı olduğu işverene ödeme yaptırmayarak bölge insanının emeğine konmak. Aklı başında bir insan üç beş yıl arayla tekrarlanan bu mizansenin hiç de tesadüfü olmadığını anlar. Ali Aktaş adıyla gerçekleşen son vurgun 20 trilyonu geçmiştir. Amaç bölgeyi ihya edecek, yeni olanaklar sunacak yerel bir sermayenin oluşmasını engellemektir.

AKP bunlarla yetinmeyerek ovayı bitirmek, siyasi etkisini kırmak, yutulur lokmalar haline getirmek için Narlı'dan Maraş'a kadar olan bölgeyi şehir statüsüne, aşağı kol dediğimiz Köprüağzı-Bayramgazi hattını da Türkoğlu'nun mahalleleri haline getirmiştir. Bu idari uygulamanın değişik nedenleri vardır.

1. Alevilerin vatan dediği, övündüğü, kültürel ve tarihsel belliğini oluşturan Pazarcıklı olma duygusunu yok etmek. Maraş ve Türkoğluyla ekonomik entegrasyona sokmak, rüşvetçi memurlarıyla soymak, moral değerlerini yıkmak, Türk ve Sünni nüfus içinde eritmek…

2. Siyasi etkisini kırmak, çoğunluğu oluşturan Maraş ve Türkoğlu'nun sağ seçmeninin iradesine tabi kılmak. Sosyal demokrasiden, Kürtlerden ve Alevilerden belediye başkanı ve milletvekili çıkmasını olanaksızlaştırmak...

3. Narlı ile Türkoğlu arasında bulunan binlerce dönümlük hazine ile mera arazisini kamulaştırıp dilediği gibi kullanabilmek...

4. Son idari yapılanmayla iyice küçülttüğü Pazarcık'a, cihat kültürüyle yetişmiş, İŞİD'in sosyal tabanı konumundaki 30 bin Suriyeliyi yerleştirmek, Kürtleri ve Alevileri canından bezdirip kaçırtmak.

AFAD kampının Pazarcık’ın girişindeki Terolara yapılması, açıktır ki bunu planlayanların, ileride Suriyelileri hapsettikleri konteynerlerden çıkarıp küçük dilimler halinde ovanın kalbine serpiştirmeyi amaçladıkları anlaşılmaktadır.

Nasıl ki M.Ö.2000-700 yılları arasında Asurlular mağlup ettikleri Hititlerle aralarına Pazarcık'ın Kızkapanlı-Gözlügöl obasına sınır teşkil edecek bir biçimde dikili bir taş yerleştirmişlerse AKP de Kürtlerle arasına Hatay'dan Sıvasa kadar Araplardan oluşan bir set inşa etmektedir.

Bugün bize yapılan eşit vatandaşlık mücadelemizin, birlikte yaşama arzumuzun, kemirilen özgürlüklerimizin ve de demokrasimizin kalbine dayatılan bir hançerdir.

Biz Pazarcıklılar bugün Agamemnon'nun ordularına karşı Truva'nın, Perslere karşı Sparta'nın, Hitler faşizmine karşı Stalingrad'ın, IŞİD'e karşı Rojava'nın duygularıyla savaşmalıyız. Aksi takdirde Romalılarca yakılan, yerine incir dikilen Kartaca'nın kaderini paylaşmaktan kurtulamayacağız. ''Ocağına incir dikmek'' deyimi acıdır ki böylesi bir deneyimden süzülüp gelmiştir. Ortası yok, ya direnip kazanacağız ya da ocağımıza incir dikeceklerdir...

 

2. 03. 2016, Zürich

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...