Tecavüz

Sibel Karakız kullanıcısının resmi
Yarın maratonun varış noktasına son adımımızı atarken, zafer bayrağı açacağız geleceğe! (Umut ediyordu.) Bir süre yatağın başında dikildi kaldı. Ardından da, vahşi bir hayvan gibi üstüne abandı kızın...

 
TECAVÜZ
Sınava bir gün kalmıştı. Yıllarca verdiği emeğinin karşılığını almak istiyordu artık. Her şey yolundaydı. O son günde, kitabı kalemi bırakmış, yorulan zihnini dinlendiriyor, gireceği sınava yoğunlaşıyordu. Hanife, tam da o gün Elif’i ziyarete geldi. Hem sınıf arkadaşı, hem komşuydular. Sınavla ilgili sohbet ediyor, bir yandan da çaylarını yudumluyorlardı.
“Elif ’cim, eminim ikimiz de aynı üniversiteyi kazanacağız. Şimdiki gibi üniversite hayatımız da birlikte geçecektir.” dedi Hanife.
“Kazanacağız tabi ki arkadaşım! Mutlaka kazanacağız. Koca bir yıl nefes almadan çalıştık. İyi puan almamak için hiçbir neden yok. Sen gönlünü ferah tut. Yarın maratonun varış noktasına son adımımızı atarken, zafer bayrağı açacağız geleceğe!” deyip, boşalan bardaklarına çay doldurmak için yerinden kalktı Elif. Her ikisi de, en doğal hakları olan, u-mutlu hayaller kuruyorlardı.  Tam o sırada ev telefonu çaldı. Genellikle akrabaların aradığını bildiği için, Elif açmadı. Annesi koşup geldi mutfaktan. Ahizeyi kaldırdı:
 “Aloo” kelimesinin ardında bir süre sessizlik oldu. Yere yığıldı kaldı o anda. Dizlerini dövüyor, bir yandan da, “Eyvah eyvah!” diye feryat ediyordu. Elif, elindeki çay bardaklarını sehpanın üstüne bırakıp annesinin yanına koştu telaşla.
“Anneciğim ne oldu? Sen iyi misin?” dedi. 
“Dayın, dayın! Dayın kaza yapmış kızım. Yoğun bakımdaymış.”
Hanife koşup bir bardak su getirdi mutfaktan. Elif cep telefonundan babasını aradı hemen. Ona dayısının kaza geçirdiğini söyledi. Kızlar Nilüfer Hanım’ı sakinleştirmek için bir yandan su içiriyor, bir yandan da moral veriyorlardı. Kısa bir süre sonra Selami Bey geldi eve. Önce Karısının yanına koştu:
“Geçmiş olsan hanım. Çok üzüldüm” dedi.
Nilüfer Hanım iki gözü iki çeşme ağlıyordu. “Hemen gitmeliyiz Selami Bey. Kardeşimin yanında olmalıyım.”
“Tabi ki hemen toparlanıp çıkalım.”
Elif annesinin hazırlanmasına yardıma koştu. Hanife de yardım etti bir süre. Bavullar hazırlandıktan sonra Hanife:
“Geçmiş olsun Nilüfer Teyze, benim şimdi gitmem gerekiyor. Hayırlı yolculuklar size.” dedi. Nilüfer Hanım, “Sağ ol kızım.” diyebildi sadece. Elif babasıyla birlikte uğurladı, Hanife’yi. Selim Bey’in aklı kızının yarınki sınavındaydı. “Kızım gitmek zorundayız. Ölüm kalım meselesi bu! Ancak yarın senin için de çok önemli, geleceğini şekillendirecek bir gün.” dedi. Elif, babasının boynuna sarıldı. Gözleri dolu dolu olmuştu. “Beni merak etme babacığım. Ben başımın çaresine bakarım.” deyip, annesinin yanına döndü. Annesi, Nilüfer Hanım da yüreğindeki kardeş acısı, bir yandan da ağlamaktan kızarmış gözleriyle Elif’i düşünüyor ona uyarılarda bulunuyordu:
“Kızım seni yalnız bırakmak zorundayız. Kapıyı kilitlemeyi unutma. Sabah sınava taksiyle git.”
Elif bu kez de annesine sarılıp öptü onu.
“Tamam anneciğim, beni merak etmeyin. Yola çıkacak olan sizsiniz. Dikkatli gidin. İnşallah çabucak iyileşir dayım. Ve ben ona sınavımın iyi geçtiği müjdesini veririm.”
Arabanın bagajına valizi koyup hareket edecekleri sırada Hanife’nin annesi geldi.  Nefes nefese kalmıştı. Doğruca Nilüfer Hanımın yanına gitti:
“Az önce Hanife’den duydum. Geçmiş olsun komşum.” dedi.
“Sağ olun Kezban Hanım.”
“Siz Elif’i merak etmeyin. Bu gece bizde kalsın. Hanife’yi babasıyla ben götüreceğim sınava. Elifi ’de oğlum Yakup götürür.”
“Gerek yok Kezban Hanım. Zahmet etmeyin.”
‘Hayır, kızım evde kalsın’ diye ısrar edecek durumda değildi Nilüfer Hanım. Kezban ile pek samimiyetleri yoktu aslında. Kızlarının arkadaşlığından dolayı, birkaç kez çay içimi sohbeti vardı. Hepsi o kadardı. İyi birine benziyordu ona göre. ‘Evde yalnız kalmaktansa orada kalması, daha güvende olacağı” düşüncesini de doğurmuştu Nilüfer Hanım’da.  Daha fazla bir şey söylemedi. “Allahaısmarladık!” deyip, yola koyuldular.
Elif, Hanife’nin ve annesinin ısrarına daha fazla direnemedi ve geceyi geçirmek için o akşam onların evine gitti. Bir süre hep birlikte otursalar da, pek sohbet eden bir aile değillerdi. Yakup evin içinde tam bir efeydi. Ne hikmetse hiç kimse onun bu tutumuna itiraz etmiyordu. Emirler yağdırıyor; “Anne, mavi gömleğimi ütüle hemen, yarın onu giyeceğim?” veya “Hanife kalk şu çayımı doldur!” gibi! Onalar da emir komuta zinciriymiş gibi, derhal kalkıp yerine getiriyorlardı onun buyruklarını. Arada bir de Elif’le göz göze geliyordu Yakup. Elif onun bu davranışları karşısında şaşkındı. Hanife’nin ve annesinin durumuna üzüldüğü için tavırlı ve öfkeliydi bakışları. İlkokul mezunu olan Yakup, Üniversite kapısını aralayacak olan Elif’in bakışlarını, küçümseme olarak algılıyordu. Hiç kimsede çıt çıkmıyordu. Sessizliği bozan ise, Kezban Hanım oldu. Eşine dönüp, “Remzi Efendi, yarın Hanife’yi biz, Elif’i de Yakup götürecek okuluna.” dedi. Remzi Efendi de, “Olur, öyle yapalım hanım.” deyip, karısının programını onayladı. Remzi Efendi oğluna dönüp, “Yakup sen de sınav bitinceye kadar Elifi bekle okulun bahçesinde.” dedi, emrivaki bir ses tonuyla. Yakup sadece başını salladı, “Tamam!” dercesine. Sıkılmıştı Elif! Hanife’ye göz etti. Hanife, “Biz yatalım artık. Yarın erken kalkacağız.” deyip odalarına gittiler. Kezban Hanım da,  yatak hazırlamak için peşlerinde gitti. “Yakup, gel oğlum bana yardım et.” diye seslendi. O da hemen geldi. Dolaptaki yün döşeği gösterip, “Şu döşeği indir ve Hanife’nin odasına götür oğlum.” dedi. Yakup on beş-yirmi kilo ağırlığındaki döşeği kolayca sırtladı ve Hanife’nin odasında kapı önüne bıraktı. Elif, “Teşekkür ederim Yakup abi, sana zahmet veriyorum. Yarın sınava da sen götüreceksin, onun için de, şimdiden teşekkür ederim.” dedi. Pek sohbeti olmasa da ağabeyi gibi görüyordu onu. Yakup normal olmayan; biraz öfke, biraz arzulu bakışlarla bir süre süzdü Elif’i. “Abi” demesi onu çileden çıkarmıştı. Bir şeyler söyleyeceğini zannetti Elif. O da baktı Yakup’a. Ama Yakup çıt dahi çıkarmadan, hızla oradan ayrıldı ve kendi odasına gitti. Elif şaşırmıştı onun bu tuhaf tavrına. Annesi cevap verdi onun yerine. “Sen merak etme kızım. Tabi ki götürecek. O götürmezse ben götürürüm seni, sınav çıkışına kadar da beklerim.” dedi.  Ardından da tek tek öptü Hanife ve Elif’i. “İyi geceler yavrularım. Hemen uyuyun ki sabah dinç uyanasınız.” diye nasihat etti ve ayrıldı odadan.   İki arkadaş hemen yattılar, birbirlerine iyi geceler diledikten sonra.
Elif bir türlü uyuyamıyordu yer yatağında.  Yerde bir böcek olsa yatağa girer diye kaygılanıyor, uykusu kaçıyordu. Dönüp durdu uzun bir süre. Hanife bir ara gözlerini açtı, Elif’in yatağın içinde oturduğunu fark etti. Kısık bir sesle:
“Ne oldu Elif? Neden uyumuyorsun?” dedi.
“Yataktan olsa gerek, bir türlü uyku tutmadı. Rahat edemedim.”
“Gel o zaman! Sen benim yatağımda yat. Ben pek rahatsız olmam yer yatağında.” dedi misafirperver bir edayla. Yatağı değiştirmek Elif’e iyi gelmişti. Hemencecik uykuya daldı. Hanife de uyumuştu!
Yakup, ise bir türlü uyuyamıyordu odasında. Aklında kötü kötü şeyler geçiyordu. Olmadık hayaller kuruyordu Elif’le ilgili. Sağa döndü, sola döndü uyku tutmadı. Büyük bir tutkuyla bağlıydı Elif’e. Okumamış olması ve sadece şoförlük yapıyor olması kendini ezik ve cahil olarak görmesine neden oluyor, Elife bir türlü açılamıyordu. Elif’in üniversiteyi kazanacak olması ise onun tüm hayallerini yok edecekti. Belki de o şehirden ayrılacak ve yüksek mevkilere gelecekti. Kendisinin yüzüne dahi bakmazdı o zaman da. Bu düşünceler onu daha da çıldırtıyordu. İlkel bir yaratık gibi, duvarları yumruklamaya başladı. Bir yol bulmalıydı, onu engelleyecek. Yatağında uzandı ve gözlerini tavana dikti, uzunca bir süre. Sonunda kararını verdi. Elif onunla evlenmeye mecbur kalmalıydı. Bunun da tek yolu vardı! Ona sahip olmak… “Böyle bir şey yapacaksam, bu geceden daha iyi bir fırsat olmaz.” diye fısıldadı.  Birkaç kez kapıya yeltendiyse de çıkamadı önce. Aniden fikir değiştirdi. O iğrenç nefsinin ve bencilliğinin kölesi olmayı kabul etmişçesine kapıdan çıktı, yarı çıplak haliyle. Kızların yattığı odaya doğru süzüldü. Sessizce kapıyı açtı. Camdan sızan Ay ışığında gördüğü kadarıyla ikisi de uyuyordu. Getirdiği döşeğin olduğu yere baktı. Kendince Elif orada yatıyordu. Bir süre yatağın başında dikildi kaldı. Ardından da, vahşi bir hayvan gibi, üstüne abandı kızın. Bir eliyle ağzını kapatırken diğer eliyle de çamaşırını parçalamaya başladı. İncecik gecelik, işini kolaylaştırmıştı. Uyanıp inlese de kızcağız, yeterince ses çıkaramıyordu. Maalesef o iğrenç hamleyi gerçekleştirdi hızla! Elif uyandı o anda. Korkudan ne yapacağını bilemedi. Kâbus gördüğünü sandı önce. Arkadaşının üstündekinin vahşi bir hayvandan farkı yoktu. Çığlık atmaya başladı. Hanife’nin anne-babası koşarak geldi. Işık açıldı. Hanife ile Yakup’u o halde görünce yere yığılıp, kendinden geçti annesi. Yakup şok olmuştu, o iğrençliğin, Elif’e değil de kız kardeşine yapmış olmasına…  Yakup, çıplak haliyle evden kaçıp gitti, delirmiş gibi bağırıyordu. Babası koştu, duvarda asılı tüfeği kapıp, Yakup’un peşine düştü.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...