Suzan Samancı bir ekoldür

Mehmet Söğüt kullanıcısının resmi
Son yıllarda Kürt Dili ve Edebiyatı’nın sorunsalı ve gelişimine dair inceleme ve araştırma kitaplarının rafları doldurması sevindirici olsa da, Kürt edebiyatına ve edebiyatçılarına yönelik eleştirilerin çok olduğu söylenemez. Yaşadığımız bu tarihsel süreçte, Kürt yazarlarının yükü hem ağır hem de çok zor. Suzan Samancı adını doksanlı yıllarda "Reçine Kokuyordu Hêlin" adlı öykü kitabıyla duyurdu, sonra peş peşe yayınladığı öykü ve romanlarıyla, ana dili olmayan Türkçede özgün bir yer edindi.

Öykü ve romanları inceleme konusu olmuş, Kürt realitesini, Kürdistan gerçekliğini gerek estetik, gerekse kurgusallığının yanı sıra, şiirsel diliyle de haklı olarak edebiyat tarihinde yer edinmiştir.
  Suzan Samancı’nın "Reçine Kokuyordu Hêlin" adlı öykü kitabındaki Berçem adlı öyküsü incelenmeye değer bir öykü, daha ilk satırda bir yazarın güçlü duyarlılığını, ustalığını ve gözlem gücünü görüyoruz. Doksanlı yılların her türlü yıkımı canlanıyor gözlerimizin önünde. Edebiyatta metinler kısaldıkça zorlaşır, iki sayfaya koskoca bir dünyayı sığdırmak, herkesin harcı değil.
   Suzan Samancı, tüm bunları başarabilen bir yazardır. Öyküleriyle sarsar, düşündürür, sezgi gücünüzü geliştirir ve sıradan insanların büyük yaşamlarını gözlerinizin önüne serer. Öykü kahramanları yaşamın içerisinde pişmiş ve bilgeleşmişlerdir. 
  Samancı'nın kahramanları işgal edilip, paramparça edilen ülkesinin kahramanlarıdır. Zorluklar onları dirençli kılmış ve her türlü zorluğu göğüslemeye hazırdırlar. Yangın, göç, talan, işkence ve ölümün coğrafyasında, kahramanları başkaldırırken, sevgi doludurlar. Ermeni ve Süryaniler de öykülerinde yerlerini alırlar.
  Yazar yereli anlatırken evrenseli de yakalamıştır; zaten yerelliğine sahip çıkmayanların evrenselliği yakalamaları hayalden başka bir şey değildir. Kürt’ün trajedisini, güçlü ve şiirsel bir dil bilinciyle vermek değil midir asıl olan.  Suzan Samancı'nın atmosfer yaratmadaki başarısına dikkat çeker eleştirmenler; doğrudur, hele Diyarbakır’ın o tarihi dar sokaklarını kokusuna kadar çekiyorsunuz içinize.
  Bu arada düşünceleri ve ürettikleriyle barışa ve edebiyata önemli katkı sunan Necmiye Alpay'ı da analım, şöyle diyor Samancı için:
“Her durumda Suzan Samancı ülkemizde korkarım henüz hiç incelenmemiş olan iki dilliliğin o artırıcı, büyük verimlerinden biri; yazarlıkları birbirine hiç benzemese de, Yaşar Kemal ve daha niceleri gibi.”( 07.04.2006 Dil Meseleleri Radikal Kitap Eki Bkz)
   Anlatımında militanca bir hırçınlık yoktur. Edebi kaygılarla öykülerini yazmış. Sözcükleri eğip bükmüş. Betimlemeleriyle hayranlık uyandırmıştır. Böylesine evrensel ve incelikli bir dili yakalamak zordur.
  Yazar adaylarının bir ekol olan Suzan Samancı'nın kitaplarını mutlaka okumalı. Çünkü edebiyat atölyelerine katılanlar, onun öykü incelemeleriyle karşılaşırlar.
     Berçem öyküsü bir çocuğun gözünde anlatılmış. Daha ilk satırlarda, olayın doksanlarda yaşandığını seziyoruz. Direkt söyleyen birisi değil yazar. Sihirli sözcükleriyle bir dünya kuruyor ve biz de o dünyanın arka planını anlamaya çalışıyoruz. Öyle bir atmosfer yaratıyor ki, yazdığı her sözcük bizi alıp farklı dünyalara götürüyor. Tek bir kelimesi bile birçok anlam taşıyabiliyor. Güçlü yazar olabilmek, bir kelimeyle ya da bir cümleyle birçok şey anlatabilmektir.
   Berçem köyü yakılmış bir kız. Uzun saçlı, uzun boylu ve güzel... Anlatıcının annesi onu kıskanmaktadır. Farklılaşmış, kendi köklerinden kopmuş bir kadındır. Hor görür onu. Ona yakıştırmaz hiçbir şeyi. Anlatıcının babasıyla Berçem Kürtçe konuşmaktadır.
   Anlatıcı,    Berçem köyünü özledi demiyor. Onun yerine edebi iki cümle sıralıyor: ‘’ En çok kavun kokulu sakızları seviyor. "Bostan kokulu sakız," diyor.’’ Hem çocukluğu hem de özlemi görüyoruz bu iki cümlede.
    ‘’Annem hiçbir şey olmamış gibi saçlarını bigudilemiş, kalçasını sallaya sallaya geliyor. Karşı evin balkonunda üç kardeş anneleriyle bir şeyler yiyorlar. Neden benim kardeşim yok ki?’’ 
    Öykünün son paragrafında anlıyoruz ki, anlatıcı Berçem’i kardeşi gibi sevmiş.
    Yukarıdaki alıntıda Kürt’ün sosyolojisi gözler önüne seriliyor. Bu üç cümle üzerine sayfalarca yazı yazıla bilinir.
  Öykülerinin her biri film olabilecek derinlikte, yakında bir öyküsü de film olacak. Yazar Suzan Samancı ezilen, yok edilmek istenen bir halkın çığlığı. Ve bir ekoldür.
      En son, "Ew jîn û mêrê bi maske"  adlı kitabı Kürtçeydi. Aynı başarıyı Kürtçede de göstermişti. Diasporada parçalanmış kişilikleri çözümlemesiyle okunmaya değer bir kitap. Öykülerindeki insanların hainliklerini, kurnazlıklarını, ikiyüzlülüklerini yalancılıklarını ve düşünsel geriliklerini görüyoruz.
  Hep öykülerinden söz ettim. Onun romanları da var. Ve yakında yine bir romanı "Koca Karınlı Kent" okurlarıyla buluşacak.
  Savaş halinde olmak, sanat ve kültürün de sekteye uğraması ve gerilemesi demek. Bir gün savaş biterse, özgür bir Kürdistan'da bize en çok gerekli olan öykü, şiir ve roman olacak. Edebiyatı ve felsefesi olmayan halkların ne geleceği ne de tarihi olabilir. Savaşırken sanatsız kalmayalım, sanatçılarımıza değer verelim.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...