Süt Parası

Yüksel Kurtul kullanıcısının resmi
Rıza “Anasını satım, bir altılı yaptım, tuttu mu bu akşam bendensiniz” deyince Rıfat “Hay senin yapacağın altılıya so…” diye okkalı bir küfür salladı.

Ömer: “Bırakın tartışmayı oğlum” dedi, “zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış. Hanginiz bugüne kadar doğru dürüst altılıyı tutturdunuz lan söylesenize?” diye de çıkıştı.
Rıza bir yandan koşuyu izliyor bir yandan birasını yudumlayıp telaşla tabaktaki fıstıkları tıkınıyordu. Sanki arkasından atlılar koşuyor gibiydi. Rıza: “Bu kupon başka oğlum” dedi, “koşuda çalışan birinden aldım. Adam ‘garanti kazanacaksınız, beni görmeyi de ihmal etme, istersen evini sat altılıya yatır.” dedi.  “Ömer ulan oğlum senin evin mi var, yatıracaksın? Adamlar bir düzen kurmuş altınızdan donunuzu alıyorlar, haberiniz yok. Görmüyor musunuz hep ‘faize karşıyız’ diyenlerin döneminde şans oyunları her gün daha çoğalıyor ve daha da çok oynanıyor.” dedi Ömer.
Rıfat “Yine başladı bizimkisi” deyince, Ömer “Ulan ne okursunuz ne yazarsınız ondan sonra biri doğru konuştu mu hemen lafı ağzına tıkmaya çalışırsınız” dedi, eliyle alnında biriken teri sildi.  “Elinizde atların sülalesini yazan gazete var ya,  ulan onların sülalesini, kanını öğrenmekten evdeki karınızın ve çocuklarınızın adını bile unutmuşsunuzdur!” dedi öfkeyle.
Rıza “Neyse kapatalım bu konuyu” dedi. Ortalığı sakinleştirme istiyordu.
Sonunda birinci ayak koşmaya başladı. Lokalde homurtulu sesler devam ediyordu. Atlar son yüz metreye girince Rıza yerinden fırladı, başladı “Hadi be aslanım, yürü be koçum” diye bağırmaya. Atın yerini kendisi almıştı sanki. Kendi finişe giriyormuş gibi parmaklarının ucuna yükselmiş, boynunu da ileri uzatmış, yerinden zıplıyor ve “yürü be, yürü be! diye bağırmaya devam ediyordu.
 Garson: “Sessiz olun kardeşim, sessiz olun, yoksa kapatırım televizyonu, sonra nerde izlersiniz bilemem!” diye çıkışsa da bağırmalar koşu sonuna kadar devam etti.  Rıza’nın tuttuğu at birinci gelmişti ama kimseye söylemiyordu. ‘İkinci ayakta yatarsam aylarca kafa bulurlar benimle, hem Ömer’in ağzına da malzeme vermiş olurum.’ diye aklından geçiriyordu. Bereket soran da olmamıştı. Yan masadakiler ilk ayakta yatmış olacaklar ki kendi aralarında para toplayıp, biraları bitene kadar boş boş atlara bakmayalım, beşli ganyan bari yapalım diyorlardı. Onlar aralarında tartışırlarken koşu yeniden başlamıştı. Rıza yazdığı ata çok güveniyordu, ne zamandır bu atın takibindeydi. Birkaç kez koşu öncesi söyleyecek oldu. “Ya birinci gelmezse!” diye korkarak vazgeçti söylemekten. Masadan kalktı televizyona doğru yürüdü. Bir adım daha atsa atlarla kendini aynı kulvarda koşacak ya da televizyonun camından atı kırbaçlayacakmış gibi davranıyordu. Garson: “Yerinize oturun beyler!’” diye birkaç kez bağırdı ama herkes kendini koşunun heyecanına kaptırmış olduğundan onu takan olmadı. Rıza’nın güvendiği at birinci gelmişti. Başladı bağırmaya: “Bende tek oğlum, bende tek!”
 Herkes güldü,  kimse inanmadı ona. Söylediğine bin pişman olmuştu. Daha ikinci ayakta lokalde kimsenin kuponu kalmamıştı. Bir tek Rıza’nın kuponu ikide iki gidiyordu. Daha dört koşu vardı. Lokalde çoğunun altılıları yatınca ufak ufak kalkıp gidiyorlardı. Ömer: “Ben kaçıyorum arkadaşlar, bazı işlerim var. Hadi eyvallah” deyip gitti. Rıfat’ın da işyerinden arkadaşları geldi. Başka masa kurdular. Beni de çağırdılar ama gitmedim. Rıza artık oturamaz olmuştu. Birası masada arada bir gelip bir fırt alıyor tekrar televizyonun karşısına geçiyordu. Üçüncü koşuyu da bilmişti; artık üçte üçtü. “Şimdi koşuya gitsem beş altı yüz liraya çeyreğini satarım” dedi bana. 
“Sen de git sat o zaman kardeşim, daha ne duruyorsun!” dedim.
“Bu koşu da geçsin o zaman daha çok para verirler. Burada hepsi var burası kapalı.”
”Benden söylemesi.”
Dördüncü koşu bittiğinde yanıma gelip oturdu. “Dörtte dört birader dörtte dört!” dedi heyecanla. “ Bugün şeytanın bacağını kıraçam, bugün kıracağım, bugün kıracağım” diye yineleyip durdu.
Sıkılmıştım konuşmalarından. “Benden eyvallah Rıza” dedim. Kafasında yarışıyordu herhalde beni duymadı. Hesabımı ödeyeyim diye bakındım. Garson kapının önünde bir kadınla konuşuyordu. Dikkatli bakınca Rıza’nın karısını hemen tanıdım. Hıza kapıya yöneldim. “Buyur yenge” dedim.
“Rıza’yı çağırır mısın abi?” dedi. “İçeride yok demeyin, çünkü camdan gördüm, onunla iki laf edecem, sonra cehennemin dibine kadar gitsin.” Kapının önüne çöktü ağlayarak. Dayanamadım. “Rıza! Rıza!” diye içeriye seslendim. Duydu beni. “Bir dakika sonra koşu bitmek üzere geliyorum” diye bağırdı.
Yanına gittim. “Ulan oğlum karın kapıda…” seni çağırıyor dedim, dememle Rıza hızla kapıya yöneldi. Etrafına küfürler savuruyordu. Engel olacak oldum, yetişemedim. Kadının koluna sertçe yapıştı, alıp zorla götürdü onu. Sokak arasından bağırtıları geliyordu. “Aile içi sorundur, nasılsa hallederler” deyip bende evimin yolunu tutum. Birkaç saat sonra Rıza bizim kapıda belirdi. “Ayıp olmazsa bana biraz borç verir misin? “dedi, “çocuğa süt ve mama alacam, yarına veririm”
“Üzerimde fazla param yok ama elli lira işini görürse vereyim” dedim.
Rıza yüzüme bakmadan elli lirayı alıp hızla uzaklaştı. Birkaç gün ortalarda görünmedi. Altılısı son ayakta -dokuz at yazdığı halde- yatmış lokale bira borçlarını da ödeyememiş, üstüne üstlük karısının zor günler için biriktirdiği parayı ondan habersizce alıp o günkü altılıyı öyle oynamış. Bunu duyunca Rıza’ya çok kızmıştım. Akşam lokale gittiğimde garson beni görünce eğilip kulağıma fısıldadı. ”Seninki falanca kahvede kumar oynuyor.” dedi.
“Ulan adama borç verdim gelip borcunu ödeyeceğine gidip kumar oynuyor!” Küfrü basıp lokalden çıkıp kahveye yöneldim. Gerçekten de kumar oynuyordu. Hemen yanına gidip “Benim şu elli lirayı tosla” dedim.
“Ayıp oluyor Çakır, masadan kalkınca vereyim” deyince iyice kafamın tasını attı. “Ver lan paramı!” diye bağırınca kahveci ve oyuncular ne oluyor demeden ‘çocuğa süt alacam’ diye borç alıyorsun benden, gelip kumara oturuyorsun!” dediğimde herkes sus pus oldu. Rıza paramı verdi. Ben kahveden çıkarken arkamdan “Çok ayıp etti!” dediğini duyar gibi oldum. Kahvecinin: “Rıza Efendi bir daha sana bu kahvede oyun moyun yok!” sözlerinin Rıza’nın yüzüne bir şamar gibi indiğini hissedebiliyordum ama. 
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...