Mülteci Düşler 1 Köy

Savaş Yadırgı kullanıcısının resmi
"Köyde kimsecikler kalmadı, kuşlar bile göçtü Abbas. Köyün püssüğü gibi, bi sen kaldın. Herkes kaçtı. Kaçmasın da ne yapsın? Köylük yerinde aslanın ağzından alınacak bir ekmek kalmadı. Köylük bitti. İş bildiğin gibi olsa amenna, ama almış başını gitmiş. Bu işin tohumluğu, ilacı gübresi var, ırgadı var, bunun motoru var, patozu var, harmanı var. Şusu var busu var, Var oğlu var.

. Eksen ekemiyorsun, biçsen biçemiyorsun. Bankadan kredi yok, selim ağa gibilerine var da sana yok. Her geçen gün evdeki ekmek küçüldü ki deme gitsin. Her şey ateş pahası, köyde kalsan ne olacak, ne boyun uzar, ne de bir baltaya sap olursun. Anca karın dokluğu, onu da nereye gitsen doyurursun. Bir kursak değil mi?"  diye söylenip durdu yatağında.
 
Sanki birine anlatıyordu. Lakin biri vardı yanında; karısı Gülüzar. Bırak dinlemeyi bütün gün hışı çıkmış. Ora bağ bahçe, bura hayvan, çoluk-çocuk derken fukaranın imanı gevremişti. Şimdi ise horul horul bilmem kaçıncı rüyasını görüyordu.
 
 Elinde olan tarlasını tarağını satıp "dış"taki akrabalarının yardımıyla çoğunluk Almanya, Fransa, İngiltere gibi ülkelere gidiyorlardı. Onlar kadar şanslı olamayanlar ise şehirlere göç ediyorlardı.
 
 Zamanında devlet, savaş, darbe, sıkıyönetim, OHAL, gibi bahanelerle boşalttığı, göçe zorladığı köy, şimdi ekonomik sıkıntılardan dolayı kendiliğinden boşalıyordu. Bundan şöyle bir yirmi sene önceleri altmış hane olan köy, şimdi iki çocuğun elinin parmakları kadar azalmıştı. Gün geçtikçe de azalıyordu.
 
 Abbas sıranın kendisine yavaş yavaş geldiğini farkındaydı. Bu köyün kendine temelli yâr olmayacağını, bir gün kendisi de diğerlerinin kaderlerini paylaşacağını adı gibi biliyordu. Biliyordu ki insan yaşadığı coğrafyaya benzerdi. Biliyordu ki insan yaşadığı bahçesindeki gülüne, ağacına, kuşuna, yerdeki yılanına benzerdi. Her ne ise yenilip içilen acısı da tatlısı da ortaktı. Kaçışı yoktu.  Çekilen keder, sancıyan yara, bıktıran zulüm bugün ona, yarın kendisineydi.
 
 Gene o akşam uyku tutmadı, sabaha da daha çok vardı, lanet uykusu kaçtı mı kaçar, tövbe gelmezdi bir daha. Abbas'ın aklına ne zaman toprağı gelse eli kolu kırılır, uykusu bölünür sağa sola çatardı. Doğruldu mitilde tütününü şalvarının cebinden çıkardı. Yanı başında uyuyan Gülüzar homurdandı döndü öte yana.
Tepesi attı.
Ulan hüss...  Zırtaboz garı… " dedi sinirli sinirli.
Gülüzar:
"Dert"  dedi
"Sana dert"
"Karnına"
"Senin karnına soyka" tepikledi ayağının yanıyla.
"Ne ediyon, üflüyon büflüyon sabaha kadar uyutmadın".
"Ananın dini ediyom eşşek suratlı"
"Anama sen gurban ol"
"Ananın ..."
 Kalktı Gülüzar söylene söylene yastığını alıp çocukların yattığı misafir odasına gitti, somyaya kıvrıldı.
 
 Nedir çektiği bu osuruğu cinli adamdan, kafasına bir şey takılsın. Zindan eder dünyayı artık. Bu neredeydi, kendi neredeydi. Anasını dinlemedi kaçtı bu fırrıkı yelliye. Şimdi çeksin bakalım, az bu sana Gülüzar hanım az.
 
 Haklıydı Gülüzar. Abbas sinirden deli gibi olmuş. Ne yapsa ne etse bir türlü işin sonunu doğrulatmıyordu. Doluya koysa almıyor, boşa koysa dolmuyordu. İki arada bir derede kalıyor işin içinden çıkamıyordu.
 
  Abbas bir iki sövdü, sövünce de biraz rahatladı.
"Bi de derler ayıp sövme, bilseler sövünce adam nasıl rahatlıyor kuş gibi oluyor, ilaç gibi bir şey niye derler anlamış değilim" dedi kendi kendine
 
  Gene takıldı şebeke işine.
"Öbürü bi şey etmez emme mondofon ineği iyi para eder onu da cep harçlığı ederik. Kalan beş keçi, dört tavık aileye yeter, KörŞeytan da ( eşeği ) var. Oo yemede yanında yat. Tamam çokta tok tutmaz ama aç da komaz.  Biraz da  para bırakırım. Mecbur bir zamana kadar öyle... Napcan, aza kannat etmessen çoğu bulaman demişler. Haa bide Durmuş (köpeği) var, daha ne olsun ?"
 
 Esasında Durmuş teyze oğluydu. Köyde birbirlerine her zaman zıt gidiyor, biri ne ediyorsa öbürü mutlak aynısını yapıyordu. İkisi de inat. Bu çekişme babalarından miras kalmıştı. Her zaman birbiriyle yarış halindeydiler. Bir gün incir kabuğunu doldurmayacak bir sebepten birbirine girdiler. Kavga sonrası Durmuş, Abbas'a kızmış, gidip ahıra kendi eşeğin üstüne Abbas yazıp köyün içinde fırt fırt dolanmış, tüm köye Abbas'ı kepaze etmişti. Abbas' da bunun altında kalmamış, O da köpeğinin üstüne Durmuş yazıp dolandıracaktı ki yetmişlik Meryem’ce kapısının önünde yakalamıştı Abbas'ı.  Abbas tam çıkacakken attı kendisi gibi yamuk değneğini, kesmişti önünü.
 
"Ula oğlum bah hele… Size hak akıl fikir vere, köy bana deli diyodu siz benden daha akıllı çıktınız,  yaptığınız nerde görülmüş töbe bismillah… Tama sen akıllısın, uyma kuzum gevur Durmuşa, bırak şu eniği de… Yazıktır. Tüm köyü kendinize tekmil güldürtmeyin"
 
"Kaç önümden Meryem’ce kadın, gördün mü ne etti bana ?.. Eşşege adımı karalamış köye görücüye çıkmış dümbük. Ben bu dürzünün altında kalayım hee!.. Ben eşşeksem o da it... Hemide itogluit... Gevuur" deyip iteklemiş fukara kadını, sürüye sürüye çekmişti köpeği köye.
 
 Meryem’ce tutamamış kendini, ardından gülmeye başlamıştı.
"Bah hele hele... Ceddine tükürdüğüm garalar soyu, aranızdan bir dene akıllı çıkmaz mı hepisi mi çekermiş köküne?" deyip arkasından bakakalmıştı.
 
 İpi elinde arkasında kömürle yazılmış Durmuş köyü, söve döve iki tur attırmış, hırsı belli ki geçmemiş bir daha dolanmıştı.
Köpeği gören köy ahali altını ıslatana kadar gülmüşlerdi.
 
O günden sonra bu olay köy ahalinin özellikle kahvehanede aylak takımının dilinden düşmez olmuştu. Habire bir laf arasında,
 "Oglim yazıda Durmuş iti gibi sürtecene, git selim Ağanın yanında Abbas eşşeği gibi çalış çocukların bir ekmek yüzü görsün" gibi konuşmalar, gülmeler başlamıştı.
 
İş geldi gene şebekeye, bu kafasından çıktığı mı vardı.
 
 Şebekeye parayı nerden verecekti. İşin ucu toprağa gelse, beli kırılıyordu. Onca dünya para. Mecbur toprağı satacaktı. Ama hiç istemiyordu satmak. Topraksız kalmak ölümden beterdi bu köylük yerde biliyordu. Dedeleri boşuna az kan dökmemişti bunlar için. Dımdızlak kal ama topraksız kalma idi. Selim Ağanın da gözü bu topraklarındaydı. Zaten gözü kör olasıca, bir türlü doymak bilmeyen ağa köyün neredeyse tamamını türlü dalaverelerle, kâh korkutarak kâh parayla üstüne geçirmişti. Bunu bilen Abbas'a bir türlü diş geçirememişti. Zaten topraklarını satmayan biri bu, diğeri de Durmuş. Malum… Abbas çevresinden para bulamayınca eli mecbur belki bir ihtimal "şeytanın bacağını kırarık" niyetiyle ağaya gitmiş biraz borç para istemişti. Gittiğine sonraları şu sarı itten pişman olmuştu. Ama olan olmuştu. Ağanın ocağına düşmüş o da elinden geleni ardına koymamış alaya almıştı. Alay ki ne alay! Tarlasında çalışan marabalarının yanında, Abbas'ı itin götüne sokup çıkarmıştı.
 
 Çok zoruna gitmişti.
 
"Suç benimki ki hemi de nasıl… Memlekette adam mı bulamadın gittin el pençe divan kurdun hırsıza soysuza? Köyün kanını emen keneye avuç açıp aman diledin. Az bu sana... Sana iyi oldu... Ulan yuh sana Abbas, adam değilsin, aha kert burayı herkesten adam olur senden olmaz. Hee davar seni, Durmuş'un dediği gibi senden hakiki eşşek bulunmaz. Hemi de eşşeoglueşşeksin." diye yedi kendini bitirmişti.
 
 Mitilde biraz Avrupa hayallere dalınca keyiflendi, yekindi, kalktı oturup bağdaş kurdu mitile.
Hırslı hırslı tabakasına yöneldi, aldı yapılmışlarından bir dal, Marlboro yazan çakmağıyla çarçabuk yaktı yarı dolu sigarasını. Keyifli keyifli evi tutan yanlanmış orta hezana doğru üfürdü.
 
Bıçak gibi keskin konuştu.
 
"Ne edip edip bu gâvur ellerine gidecen.  Kadere kırk beş ulan… Oldu oldu... Neyse ney sırtında taş taşısan üç beş sene. Ee dişini sıkcan artık. Mangırları da buldun mu ?.. Sonra lacivert bir takım, zinçirli bir saatta uydurdun mu, altına da yumurta ökçeli sarı bir gundura hey yavrum hey, köye İllez'in oğlu Reşo gibi gırmızı merzides tomofillen gelecen. Ulan Abbas,  o zaman köye ne caka satarsın be?  Al ulan diycen cebinden vıngıl, vıngıl paraları çıkartıp çıkartıp vurcan Selim Ağa’nın yüzüne. Al ulan al papucumun agası al!"
 
Düşünceleri öyle hoşuna gitti ki güldü.
"Dosta düşmana karşı, öyle olsa tadından yenilmez ha" dedi.
 
 Öyle bir keyiflendi ki öyle bir sevinç dalgası sardı ki bedenini odaya sığmadı. Kalktı ayağa. Bir aşağı bir yukarı odada dolanmaya başladı. Abbas sanki Avrupa’da darphaneye düşmüş gibi kendi kendine konuşuyor, gülüyor, kendinden geçiyordu.
 
Karısı yarı aralanmış kapıdan Abbas'ın halini görüp sinirli sinirli söyleniyordu.
 "Tee Allah canını almıya... Sıyrık, gene aklına ne geldiyse delirdi temelli"

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15
12/06/2023 - 15:04
11/27/2023 - 08:07

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...