Balkondaki CD'ler

Necmettin Yalçınkaya kullanıcısının resmi
Akşamdan tüm hazırlığımı yapıp sabahın erken saatlerinde yola koyuldum. Kitaplarımı koyduğum valizin teker sesi güne merhaba diyen kuş cıvıltılarına karışmıştı. Otobüs durağına geldiğimde beklediğimi gören yaşlı bir kadın yanıma gelip, “Boşuna beklemeyin, bugün pazar. Saatte bir gelir otobüs. Daha yarım saat var.”

Neyse ki Bahnhof yakındı. Valizimi çekeleyerek gittim. Otobüslerin kalktığı alan açık olduğu için, kapalı alana yöneldim. Salona geçtim, içerisi sıcacıktı. Beklerken oyalanıyor, duvardaki ilanlara bakıyordum. Gözüm duvardaki saatte. Otobüs saati yaklaşınca, ayrıldım oradan. Otobüs gelince binip Gossau’da Bahnhof’ta indim. Sankt Gallen’den kalkan trenin buraya gelmesine beş dakika kalmıştı. İsviçre’de günlük çıkan, ücretsiz dağıtılan 20 Minuten’i okurken tren geldi. Çift katlıydı. Alt kata geçip oturdum. Zürich’te tren değiştirmem gerekiyordu. Kontrolöre sordum. “İndikten sonra, üstte, onuncu perondan kalkacak olan trene bineceksin.” dedi.
Trene bindim. Mustafa Özbey aradı.
“Neredesin?” diye sordu.
“Zürich’teyim.”
“İyi iyi, Liestal’a varmadan ara beni, gelip alırım seni.”
“Tamam,” deyip kapattım telefonumu. Kontrolör gelince sordum:
“Liestal’a ne zaman varırız?”
“Liestal’de durmaz bu tren, direkt Basel’e gidiyor.”
Şaşırıp kaldım. Hemen Mustafa Özbey’i aradım.
“Telaşlanma,” dedi, “Basel’de indikten sonra Bahnhof’un dışına çık. Solda, otobüs duraklarının olduğu yerde bekle beni.”
“Tamam.” dedim.
İndim. Dediği yerde bekliyorum. Mustafa Özbey ortalarda yok. Epeyce bekledikten sonra yine aradım. Telefonu kapalı, telesekretere geçiyor. Basel’in ayazı yüzümü yalıyor, ellerim cebimde bekliyorum. Nihayet aradı:
“Geldin mi?” dedi.
“On beş dakika oldu hem de. Birkaç kez aradım, ulaşılmıyor, dondum, dondum.”
“Garajdaydık, orada telefon çekmiyor. Beş dakika sonra oradayım.”
Geldi. Doğruca oturduğu binaya gittik. Arabayı park edip asansörle çıktık. Kapıyı eşi açtı. Tüm içtenliğiyle gülümseyerek, “Hoş geldiniz.” diyerek karşıladı bizi.
“İşte bu benim Gülom.” dedi Mustafa bana, “uğruna şiirler döktüğüm kadın.”
“Kuşluk Vakti Şiirleri,” dosyandan biliyorum.” dedim.
Gururla karışık bir utangaçlıkla, “Buyurun salona geçin” dedi Güllü Hanım, “kahvaltı hazır. Ben çayları getireyim.” deyip mutfağa yöneldi.
Kahvaltı masasına oturduk. Masada yok yok. Birkaç çeşit Fransız peyniri, kendi eliyle yaptığı çökelek ve tereyağı, “Balıkesir’den aldım” dediği iri taneli siyah ve yeşil zeytin, mendil gibi özenle katladığı yufka ekmeği, ayrıca yanında kızartılmış somun ekmeği, haşlanmış biberin üzerine kurutulmuş domates sosu, yine özel soslu haşlanmış yumurta ve çoktandır yemediğim, tereyağıyla kızartılmış kuru dut ve kayısı… “Kaynanam çok sever bunu” diye ekliyor Mustafa Özbey.
Gözüme balkonda iplere asılı CD’ler çarptı. Merakla sordum:
“Peki ya bu CD’ler?”
“Kuşlar için astım. Balkonumu ve camlarımı çok pisletiyorlar...”
Kendince bulduğu bu dâhiyane çözüme gülümsedim.
Kahvaltımızı yaparken, gözümüz duvarda asılı olan saatte. Grup Yorum’un geleceği etkinlikte Kitap Standı açacağız ya, en azından yarım saat önceden orada olmalıydık.
“Merak etme,” diyor Mustafa. “Salon on kilometre ötemizde.”
Keyif çaylarını içtikten sonra Güllü Hanım bir torba yufka ekmeği ve bir saklama kabında zeytin getirdi. Yufka ekmeklerini havada kaptım, ama zeytini kabul etmedim. Ayrıca yol azığı için Erzincan’da adına “gut” dedikleri, yufka ekmeğinin arasına peynir ve yağ ekleyerek dürüm yaptı bana. “Acıkırsan yersin.” dedi. “Mustafa sana da yapayım mı?” diye sordu ayrıca.
“İstemem, sağ ol” dedi.
Ben ve Mustafa garaja indik. Güllü Hanım da gelince etkinliğin yapılacağı alana gittik. Biz valizleri alıp içeri girerken Mustafa arabayı park edip yanımıza geldi. Valizlerden çıkardığımız kitapları güzelce masanın üzerine dizdik. Çok geçmeden -her zamanki gibi- standın başına birkaç kadın geldi, meraklı gözlerle kitapları süzmeye başladılar. Boş ayrılmadılar. Benden öykü, Mustafa’dan da şiir kitabı aldılar.
Mustafa Özbey mütevazı bir yazar, biraz da çekingen. Kitaplarını göstererek:
“Bunlar senin yoğun emeklerinin sonucu oluştular. Çekinme,  dört kitabın var. -Erzincan’dan Öteye, Gönül Dağı Şiirleri, İntizar ve Kuşluk Vakti Şiirleri- Stant başına gelen olursa, yerinden kalk, ilgilen, kitaplarına sahip çık!
 “Tamam,” dedi, büyük sözü dinleyen küçük bir çocuk edasıyla. 
Salon yavaş yavaş doluyor, standımıza uğrayanlar da çoğalıyordu. Kitaplarımızın okuyucuyla buluşmasının heyecanıyla imzalıyor, kitap hakkında da sohbet ediyorduk. Ellili yaşlarda, ortadan az uzun boylu bir erkek geldi standımıza.
“Merhaba Mustafa,’’ dedi eliyle bir kitabı göstererek, “bunu okudum da galiba fazlaca beğenmedim.” dedi.
“Neden beğenmedin?” dedi Mustafa.
“Köyü ve kitabında anlattığın karakterlerin yaşamlarını fazlaca irdelememişsin.” Gidecek gibi yaptı, tekrar standın başına döndü. “Yeni kitabın var mı?” diye sordu bu kez.
Mustafa bir şey demeden son iki kitabını eline alarak:
“Bunlar yeni.” dedi.
“Bir şeyler alıp dönecem yanınıza. Bir kitap senden bir kitap da senden -beni kastederek- alırım” dedi. Giderken geriye döndü. “Belki de almam.” dedi.
Mustafa’yla birbirimize bakıp gülüştük.
“Ya arkadaş,” diyerek hayıflandı Mustafa. “Köy sitesinde bir iki köylüyü anlattım diye bana yapmadıkları kalmadı. ‘Sen babamızın özel hayatını nasıl yazarsın?’ diye saldırdılar. Ben de yüzeysel anlattım. Şimdi de irdele diyorlar. İki arada kaldım.”
Ellili yaşlı adam elinde kahvesiyle kitap standa geri geldi. Birer kitap imzalatarak aldı bizden.
Daha sonra Mustafa’nın köylüsü olan biri geldi. Tebrik etti. “Kitabını okurken çok duygulandım, çocukluk ve gençlik yıllarıma yeniden döndüm.” deyip gitti.
“Eleştiri iyidir,” dedim, “bizi geliştirir.”
“Ya geçenlerde şiir ve anlatı kitabımı okuyan Dersimli bir arkadaş beni sokakta yakaladı. ‘Mustafa’ dedi, ‘eğer kaldırabilirsen sana bir eleştirim olacak!’ ‘Kaldırırım’ dedim. ‘Mustafa, artık kendinden kurtul!’ deyip hızla uzaklaştı yanımdan. ‘Tamam, kurtulurum!’ diye seslendim arkasından.”
“Duydu mu bari seni?” diye sordum.
“Duymuştur mutlaka.”
Gülüştük.
Grup Yorum’un son olarak izleyici ile birlikte seslendirdiği Çav Bella şarkısı ile biz de kitaplarımızı valizlerimize doldurup çıktık salondan. Beni Liestal Bahnhof’una bıraktı Mustafa. Liestal Banhof’unda Mustafa ve Güllü Hanım ile vedalaşıp, içimdeki huzurla gelen trene bindim. 

Kategori: 

Yorumlar

Savaş Yadırgı kullanıcısının resmi

Hocam, güzeldi öykünüz. Mustafa'ya yapılan eleştiriye benzer bir eleştiri de bana yapılmıştı. Arkadaşım bana "öykün güzel ama kendin ol." dedi. Ben saf saf ağzım açık tamam dedim. Dersim'li bayanın eleştirisine bayıldım. Sesli güldüm; "artık kendinden kurtul!"

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...