Kasabalı/ Sait Amış

Necmettin Yalçınkaya kullanıcısının resmi
Kara kışın göbeği. Şöminenin başında Hüseyin’le konuşuyoruz. Dışarıda poyraz esiyor, Foça’nın deli poyrazı. Yine ağaçları elektrik tellerinin üzerine devirdi sanırım, elektrikler kesildi. Kopkoyu bir karanlık içindeyiz. Şöminedeki ateşin ışığı aydınlatıyor yüzlerimizi.

Lafa dalıyoruz, ateşin harı geçiyor. Tek enerji kaynağımız şöminedeki ateş. Sönmemesi gerekiyor. Sık sık odun atıyoruz. Odun almak için balkon kapısını açtığımda, korku filmlerinin efektini aratmayan bir uğultu giriyor evin içine. Karanlığın içinden süzülüp gelen o rüzgâr sesi de kayıtlara giriyor.

Sözlü tarih çalışması yapıyoruz Hüseyin’le. 70’lerdeyiz. O 17, ben 20 yaşındayım. Yaşları ve cüsseleri küçük, hayalleri kocaman çocuklarız. Hüseyin ipince, dal gibi bir yeni yetme, zayıf bir çocuk, ama omuzlarında çok ağır bir yük var, illegal Komünist Parti’nin Turgutlu sorumlusu. 40 yıl sonra ben soruyorum, Hüseyin anlatıyor. Sanki hiç büyümemiş, omuzlarındaki yük hiç kalkmamış gibi ciddi. Cihaz kaydediyor.

Dışarıdaki fırtına azdıkça azıyor. Hüseyin’in sesi dalgalanmaya başlıyor. Fırtınada kırılan fidanlarımız geliyor aklımıza. Yanı başımızda bir yerlerde oluk oluk kan akıyor. Bizim kanımız. Gözlerimiz yaşarıyor. Birbirimizden saklamaya çalışıyoruz. Hüseyin tuvalete gidiyor. Ben odun alma bahanesiyle dışarıya kaçıyorum. Karanlığı delip ölen yoldaşlarıma ulaştığına emin olduğum bir çığlık atıyorum. Sesim tersine bir yıldırım gibi gökyüzüne doğru yükseliyor.

Birden büyüyoruz. Ellili yaşların ikinci yarısındayız. Şömine yanmaya devam ediyor. Bir sancı kaplıyor bedenimi. Böbrek sancısı bir yandan, bağırsak sancısı diğer yandan kıvrandırıyor beni. Yatamıyorum, oturamıyorum, deli danalar gibi dolaşıyorum. Hüseyin gecenin öte yarısındaki nöbetçi eczaneden söylediğim ilaçları alıp getiriyor. İlaçları içiyor, ütü ile karnımı ısıtıyoruz. Biraz sakinliyor sancım.

Tekrar söyleşmeye, kayıt almaya başlıyoruz. İkimiz de görev adamıyız. Zor yakaladığımız birkaç günlük beraberliğimizi sonuna kadar değerlendirmeye çalışıyoruz. Aslında ikimiz de çalışmaya elverişli durumda değiliz. Benim bağışıklık sistemim isyan etmiş durumda. Bedenimin neresinde kanama yapacağı belli değil. Her an tetikteyim. Hüseyin de iyi değil. İki gün önce alınan biyopsi materyalinin sonucunu bekliyoruz. Kanser riski yüksek demişler.

Mehmet yoldaşın sözü çınlıyor hep kulağımda, “bu işi gecikmeden bitirelim yoldaş, yarın ne olacağımız belli değil.” Yüklendikçe yükleniyorum hem Hüseyin’e hem kendime. O fırtınalı gecede işimizin neredeyse yarısını hallediyoruz.

Ertesi sabah birkaç saatlik uykudan kalktığımda rüzgârı yatışmış buldum. Balkona çıkıp hasar tespiti yaptım. Epey kırılmış ağaç dalları yerde yatıyordu. Elektriğimiz ve suyumuz hâlâ kesikti. Durum vahim görünüyordu. Güneş doğduğunda her şey daha net ortaya çıkacaktı.

Her gecenin sonunda olduğu gibi o gün de güneş doğdu. Bahçıvan geldi kırılmış dalları topladı. Belediye işçileri işbaşı yaptı, elektriğimiz, suyumuz bağlandı. Günlük hayat hiçbir şey olmamış gibi, kaldığı yerden devam etti.

Hayat yolunu buluyordu. Kim bilir, gün gelir bizim hayatlarımız da yoluna girer, hastalıklarımız iyileşir. Hüseyin’in patoloji raporu normal gelir. Benim asi bağışıklık sistemim ilaçlara boyun eğer belki.

Bu satırları bir eylül gecesinde yazıyorum. “Asi Ruhlu Kasabalı” adını verdiğimiz kitabımız çıktı. Hüseyin’in patoloji raporu temiz, benim de tetkiklerim normal çıktı. Mutluyuz.

Ama biliyoruz ki, Foça’nın deli poyrazı yine esecek. Yine dallar kırılacak, yine elektrik kesilecek. Yine karanlık basacak. Azgın fırtına dinecek. Gece aydınlanacak. Hayat yolunu bulacak. Ama fırtınada kırılan fidanlar bir daha yaşama dönemeyecek. Onlar için gözlerimizde düğümlenen yaşlar yolunu bulup akamayacak hiçbir zaman…

Not: Bu yazıda anlattığım Kasabalılar kitap serimizin ikincisi “Asi Ruhlu Kasabalı” idi. Bugünlerde üçüncü Kasabalı kitabımızı yazmaya çalışırken aklıma geldi. Paylaşayım dedim.

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15
12/06/2023 - 15:04
11/27/2023 - 08:07

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...