Şivan Perwer'in treni…

Haydar Karataş kullanıcısının resmi
Viyana trenindeyim, karlı dağlar, sisli ovalar, berrak gölleri arkada bıraktım. Avrupa kıtasına son bahar gelmiş, bazı ağaçlar toptan sarı, kimileri umursamaz bir yeşil deryada, ama kış gelmiş dağlar apak beyaza kesmiş.

 

Küçükken babam Erivan Radyosunu beklerdi, öyle bir içten dinlerdik ki, sanırdım sarı radyonun içine düşecek. Anlamazdık ama Erivan radyosunda çalan Kürt müziği bindiğim bu tren misaliydi, aşk, sevda ve sıla türküleri çalardı. Bozkırlara dokunur, yokluğu, gurbeti konuştururdu ve her seferinde babacığım şöyle derdi: “Khur kadar yanık ağıt yakan yoktur...” öyleydi. Hem dingin bir müzikti ve hem de fazlasıyla hümanistti.

Dersimliler de Dengbej geleneği yoktur, onlar Klam söylerler, ancak hem Türkmen ozanlarının deyişlerini ve hem de Kürt Dengbej müziğini sahiden de severlerdi, şimdi ‘khur’ küfür olarak algılanıyor ve nefretleri derin. Şivan Perwer’e de kızgınlar, tabii bu kızgınlık Şivan’ın müziğine değil, duruşuna. Oysa Perwer’in duruşu hep aynıdır, ancak bugün sanatsal manada Perwer’in müziğini fazlasıyla değerlendirmeye ihtiyaç var.

Sürgünde Kemal Kahraman, Mehmet Çapan gibi pek çok Dersimli müzisyen ve sanatçı da var, hatta yüzlerce Türk gazeteci ve yazar.

Bunlarla Perwer’in müziği arasında da fark vardır...

Kemal Kahraman ve Çapan politik ve propaganda müziği yapmazlar.

Şivan Perwer öncesi Kürt müziği ve Perwer sonrası Kürt müziği analizi yapmak lazım, derim ben...

Babamın dinlediği o Kürt müziğiyle yıllar sonra Bursa şehrinde tanıştım, Zeki Müren kaseti üzerine çekilmiş ve şarkı söylerken gökyüzü yırtılıyormuş gibi bağrını döven o ses şimdiki Şivan Perwerdi. Usul usul inleyen, ciğerleri dağlayan o eski Dengbej geleneği gitmiş, yerine öfkeli bir propaganda müziği gelmişti.

İnsan onu dinlerken, kalkıp yanındakini boğası gelirdi.

Öyle öfkeliydi.

Kürdü isyana, intikam ruhuyla donanıp düşmanını yok etmeye çağırıyordu.

Aşırı ulusçuydu, ancak onun bu propaganda müziği esas olarak Türk ulusçuluğuna karşı, tersten bir ulusçulukla cevap veriyordu.

Yaygınlığı intikam ruhunun yayılmasıydı. Bağırdıkça karşısında kendini konumlandırdığı Türklerin milliyetçi marşlarına benziyordu.

Nasıl ki, Türk Milli Demokratik Devrimini savunan gençlerin slogan ve marşlarında Türkiye’nin azınlıkları görülmez, ne acı ki Şivan Perwer’in müziğinde de gayri Müslümler hiç görülmüyordu.

Öyle ki, şu kadarını dahi söylemek mümkündür, Halepçe’yi, geçmişte yaşanan Zilan katliamlarını çok iyi duyan ve ağıtlarını yakan Perwer sanatının doruğundayken yaşanan, Maraş katliamını, Malatya, Çorum, Sivas hatta Gazi katliamlarını duymuyordu.

Kürt milli duygularını seslendiriyordu, o milli duygunun, dini, ırkı ve kahramanları vardı, ancak Kürdün çoğunluk olduğu yerde, kendi dininden olmayana yaşattığı asla görülmüyordu.

Urfa’da üç eşikten birinin kapısını açsak, orada sürgün kafilelerinden alınmış bir Ermeni kızın yaşayan cesediyle karşılaşırız. Ancak Perwer dizinin dibinde büyüdüğü din adamları, yani Şixlar o ayeti fetva halinde kulaktan kulağa bugünlere getirmelerini hiç sorgulamazdı. “savaşta onların malları, kadın ve kızları helalinizdir,” o helaldeki dram hep yetim kaldı.

Ben Şivan Perwer’den hep bir Ermeni ağıtı bekledim, dokunulmayan acıya dokunmasını, Halepçe gibi bu konuda da bir “oyy havar” demesini çok istedim, olmadı! Süryani, Ezidi, Kızılbaşı geçtim. Çünkü Ermeni kız çocukları en çok Urfa’da alınmıştı. Onun atalarına neden sadece kız çocuklarını kurtardınız da tek bir Ermeni erkek çocuğu kurtarmadınız demesini sahiden de bekledim. Bu onu büyük bir sanatçı yapabilirdi...

Erdoğan’ın Kürt muhafazakârlığına yelken açarken karşısına Şivan Perwer’in çıkmasına bu nedenle şaşırmadım.

Bu trende onun mesajlarını okurken, haliyle bir son demekten de kendimi alamadım.

Bu son, öfke ve propaganda müziğinin sonu elbet, yoksa Perwer’in sonu değil. Perwer’in bir konserine katıldım, Öcalan taraftarları hışımla ona saldırıyorlardı, ancak o geri adım atmıyordu.

Demem şu, Perwer’in ruhu Kürt milliyetçiliği ile dövülmüştür, değil Erdoğan dünya dahi gelse onu kontrol edemez.

Ancak Diyarbakır’da Erdoğan’a en azından bir demokrat olarak: Beni iyi dinle demesini çok isterdim. Efendi, beni çağırdın geldim, ama meydanlarda genç kızları, erkekleri copluyorsun, onları hapislere atıyorsun. Meydanlarda senin inancından olmayanları yuhalatıyorsun. Efendi, ben geldim ama hapislerde, dağlarda ve yurtdışında ülkesinin özlemiyle yanıp tutuşan, inleyen yüz binler var...” demedi, yani hissetmedi.

Aslında Şivan Perwer’e üzüldüm, Erdoğan ve Gülen’e yaptığı bu methiyeleri 12 Eylül’ün paşalarına yapsaydı gene böyle el üstünde tutulurdu. Annesi de bu kadar ağlamazdı.

Ben olsaydım Perwer’in yerinde, annemin mezarına gider ağlar inlerdim.

Anne ben geldim derdim,

Ben, hayırsız oğlun...

Bakalım bu tren beni nereye, hangi sona götürecek!

Haydar Karataş, Viyana treni

 

Gecikmiş bir not: bu yazının başlığı Aram Tigran'ın ruhu ağlıyor olmalıydı. Aram Tigran 2009 yılında öldü, Diyarbakırlı bir Ermeni ozandı. Yıllarca Kürtçe, Ermenice müzikler yaptı, müziğinde asla milliyetçilik ve propaganda yoktu. Sürgünde yaşadı ve sürgünde öldü, Erdoğan hükümeti Aram Tigran'ın cenazesinin Diyarbakır'a getirilip gömülmesine izin vermedi.

Cenaze bekledi, morgdan morga dolandı.

Erdoğan bir tarafta acıyı derinleştiriyor, öte yanda geçmişte yaşanmış acılardan sadece İslami olanla barışıyor, azınlıklar, kendisine yakın olmayanların dramı öyle yerli yerinde durur. Sürgünde ölen Aram Tigran, onun Kürtçe söylediği bir oy Dilbere türküsü vardır, o kadar içten ağlar ki…

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...