Seher

Gülefer Cambaz Savran kullanıcısının resmi
Koşar adımlarla sahile attı kendini. Ne zaman böyle nefesi kesilir gibi olsa hemen gelir her zaman oturduğu bankın kenarına oturur saatlerce denizi seyrederdi. Telaşlı bir şekilde giden vapurun arkasından yolcuların attığı simitleri yemeye çalışan martıları dakikalarca hayranlıkla izler, kendini üzen şeylerden biran olsun uzaklaşmaya çalışırdı.

       Bugün bir tuhaflık var üzerinde. Yine aynı yerine oturmuş, çantasından çıkardığı sigarasını arayıp bulduğu çakmağı ile yakmaya çalışıyordu. Her zaman güzel sözler duymak bahanesi ile yanına çağırdığı falcı kadını da yanından tersleyerek uzaklaştırmıştı. Kadın buna anlam verememişti. Ama onun delice bakan gözlerinden ürkmüştü.

        Sigarasını bütün öfkesiyle içine çekiyor, bugün hayranlıkla izlediği martıları ve denizi görmüyor gibiydi. Siyah uzun saçlarını öfkeyle eline dolamış, çantasından çıkardığı tokası ile ensesinde toplayıvermişti. Islak bir mendille hiç durmadan ellerini siliyordu. Daha önce ne kadar sabunlu sularla yıkamış olsa da ellerindeki kızıllık çıkmamıştı.

    Kendi kendine söylendiğini gören diğer bankta oturan genç bir çift ondan korkup uzak bir yere gidip oturmuşlardı. Yanından geçen bazı insanlar ona bakıyorlar ve başlarını diğer tarafa çevirerek hızla uzaklaşıyorlardı. Bugün çıldırmış gibi bir hali vardı. Yanımdan koşar adımlarla geçerken beni görmezlikten geldi. Belki de görmemişti, oysa mutlaka yanımdan geçerken konuşur ayaküstü dertleşirdi benimle.

   Seher’i yıllardır tanırım. Yolun karşısındaki moda evinde çalışmaya başladığında ilkokulu yeni bitirmiş, on bir-on iki yaşlarında, kuru çelimsiz bir kız çocuğu idi. Uzun siyah saçlarını annesi iki örük yapmış, üzerinde çiçekli entarisi vardı. Ürkek bakan kocaman zeytin karası gözleriyle kısa sürede atölyenin en sevilen kişisi olmuş, yaşları ondan epey büyük olan kızlar onu bir abla şefkati ile koruyup sahip çıkmışlardı.  İlk zamanlar ayak işlerini yaptırmışlarsa da daha sonra ona makinaları da öğretmeye çalışmışlar böylelikle zaman içerisinde dikiş dikmeyi de öğrenmişti.   Çocukluktan genç kızlığa geçiş döneminde iyice serpilmiş güzelleşmişti. Yaşları ondan epeyce büyük olan diğer çalışan kızlar bazen dikilen elbiseleri ona bir manken gibi giydirir atölyenin içinde gezdirirlerdi. O da kendini çok güzel bulurdu.

        İlerleyen yıllarda daha bir serpilip güzelleşmiş ve çarşıdaki pek çok gencin olduğu gibi Sercan'ın da dikkatini çekmişti. Sercan birkaç dükkân aşağıdaki mağazada ayakkabı satıyordu. Birkaç kez yoluna çıkıp ona arkadaşlık teklifi etmişse de Seher bunu kabul etmemişti. Esmer, uzun boylu, atletik yapılı, oldukça hoş bir delikanlıydı. Yine de onda Seher’in hoşuna gitmeyen bir hâl vardı.  Ve Seher’in bütün itirazlarına rağmen ısrarcı tavrı açıkçası onu korkutmaya başlamıştı.  Her sabah işe gelirken onunla durakta karşılaşıyorlardı ve yine her akşam Seher’i dükkânın önünde bekliyordu. Bu durumu moda evindeki ablalarına anlatmışsa da onlar “Bir kez tanışmasından ve çıkmasında bir sakınca olmadığını” söylüyorlardı. Sercan ise haftalarca bu ısrarlı tavrını sürdürmeye devam etmişti. 

    Haftalar sonra moda evindeki kızların da ısrarı ile onunla bir yerde buluşup bir şeyler içmeyi kabul etmişti. Fakat ilk buluşmalarında Sercan’a karşı olan duygularında hiç de haksız olmadığını fark etmişti. Çok fazla konuşuyor ve sürekli yalan söylüyordu.

           Seher’e onu ne kadar çok sevdiğini ve onsuz yapamayacağını söylediğinde bu durumdan çok korktuğunu söylemişti bir keresinde. O gün Sercan’la çıkmasının büyük bir hata olduğunu biliyordu. Diğer günler bu ısrarcı tutumu daha da artmış artık onu rahatsız etmeye başlamıştı. Her sabah onu caddenin karşısında kendini bekliyorken görmek ve akşam tekrardan arkasından durağa kadar yürümesine bir anlam veremiyordu

            

          Haftalar sonra bir sabah Seher işe gelmemişti moda evinin önünde birkaç polis ve babası atölyenin açılmasını bekliyorlardı. İş yerine gelen kızlar bu duruma pek şaşırmamışlar Sercan’ın dükkânına bakmalarını söylemişler fakat daha sonra onun da bugün işte olmadığını öğrenince olay ortaya çıkmıştı. 

 

          Bir gece önce iş çıkışında Sercan yine Seher’i takip etmiş ve onu bir arkadaşı ile zorla bir araca bindirip şehrin dışında bir köy evine götürmüştü. Araçtan indikten sonra bahçe aralarında epey bir yürümüşler, fakat sonbahar olduğu için tarlalarda kimseyle denk gelmemişlerdi. Zavallı Seher ne kadar uğraşmışsa da kendini Sercan’ın elinden kurtaramamıştı. Sercan gözü dönmüş bir canavar gibi ona sahip olmaya çalışmış ve bunu başarmıştı. Gözyaşları içindeki Seher’in yalvarmaları ve çığlıkları onu durduramamıştı. “Şimdi beni istersin artık” deyip bir de onunla alay ediyordu.   Seher ise ailesinin onu merakla aradığını düşünüp çok üzülüyor bir yandan da onların yüzüne bakamayacak olmanın utancını yaşıyordu.

        Sercan ertesi gün Seher’in bütün yalvarmalarına rağmen ancak akşamüzeri ailesini aramasına izin vermiş, ailesi de yanlarına gelmesini bu işi bir şekilde hal edeceklerini söylemişti.

           Birkaç gün sonra Sercan Seher’i ailesinin yanına getirmiş, aileler konuşarak bir çözüm bulmaya çalışmışlar ve her iki genci evlendirmeye karar vermişlerdi. Bu süre içerisinde Seher hiçbir şeye sesini çıkaramamış ve bütün bu yaşananlardan dolayı büyük bir utanç ve üzüntü yaşamıştı. Haftalar sonra kendini hiç istemediği bir evliliğin içinde buluvermiş.  Her iki taraf büyüklerin isteğine göre birbirinden davacı olmamış, üstelik Sercan Seher’le evlenerek namusunu da temizlemişti.

Evliliklerin ilk haftalarında Seher’e çok iyi davranmasına rağmen birkaç ay sonra Sercan sürekli evin içinde Seher’e bağırmaya başlamıştı. Bir süre sonra başka bir işte çalışmak bahanesi ile işini de bırakmış çalışmamıştı.  Evlendikten sonra Seher’in çalışmasına izin vermediği için ev kiralarını ve taksitleri düğündeki takıları satarak karşılamaya çalışmış fakat onlar da tükenince daha bir hırçınlaşmıştı. Artık şiddet uyguluyor arada bazı şeyleri bahane ederek onu dövüyordu.

             

          Zavallı Seher aylar sonra Sercan’ı bir şekilde ikna etmiş, tekrar çalışmak için moda evine dönmüştü. Çalışmaya başladığında hayatının daha iyi olacağını düşünüyordu fakat Sercan ona rahat vermiyordu. Her sabah işe kendi bırakıp akşam tekrar almaya geliyordu. Bu süre içerisinde işe de gitmiyor gününü kahvehanelerde geçiriyordu.

        Seherin kazanmış olduğu parayı elinden almaya başlamış, üstelik artık çok fazla alkol kullanıyordu.  Geceleri eve geç geliyor sarhoş kafayla ağza alınmayacak küfürler savuruyordu. Seher’se bu durumu ailesine anlatamadığını söylüyordu. Bu durum bir seneyi aşkın bir zamandır devam ediyor. Seher bütün bu yaşananlara katlanmak zorunda kalıyordu, fakat son zamanlarda geceleri eve arkadaşları ile gelmesine tahammül edemiyordu. Birkaç kez eşini uyarmışsa da o bu duruma pek aldırmamıştı. O da odasına gidip kapısını kilitleyip uyumaya çalışmıştı. Bir gece oda kapısının zorlandığını fark etmiş "Sercan" diye seslenmiş fakat dışarıdaki kişinin seslenmediğini görünce onun Sercan olmadığını anlamıştı 

           Bir yılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen Seher çok yorulmuş ve hırpalanmıştı. Yaşadığı üzüntü yüzündeki gülümsemesini ve bütün umutlarını alıp götürmüştü. Fakat her ne şekilde olursa olsun babasının evine dönmek istemiyordu. Biraz daha katlanmayı düşünüyordu. Yalnızca geceleri eve arkadaşlarını getirmesi canını çok sıkıyordu. Bunu defalarca dile getirmesine rağmen Sercan oralı olmuyordu.

 

   Şimdi denizin kıyısında oturmuş ıslak bir mendille durmadan ellerini siliyordu. Yanına yavaşça sokulduğumda beni fark etmedi.

"Seher" diye seslendim, beni duymuyordu, yavaşça omzuna dokunduğumda irkildi.

"Ne işin var kızım bu saatte senin burada? Hem bu halin ne senin?" dedim.  Yüzüme korku dolu gözlerle bakarak:

"Onu öldürdüm!" dedi. Şaşkınlık içerisinde Seher’i dinliyordum. Demek Sercan’ı öldürmüştü

"Sercan’ı mı?” dedim.

"Yok abla arkadaşını"

             Akşam Serhat’ın bir arkadaşı ile eve geldiğini, birlikte yemek yediklerini ve gece kendisinin odasına gidip kapısını kilitleyip uyumaya çalıştığını, fakat eşinin arkadaşı ile içmeye devam ettiğini söylüyordu.  Gecenin ilerleyen saatlerinde Sercan sızmış olmalı diyordu. Birkaç kez oda kapısının zorlandığını ve çok korktuğunu sabaha karşı kendisin de uyuyup kaldığını fakat daha sonra oda kapısının tekme ile kırıldığını içeri Serhat’ın arkadaşının girdiğini söylüyordu. Adam üzerine saldırmış kendisinin de bir süre mücadele ettiğini, adamın onu dövdüğünü söylüyordu. Yüzünde yer yer olan morluklar ondan kaynaklanmıştı. Daha sonra eline geçirdiği bir makası adama birkaç kez batırdığını ve adamın yere düştüğünü, ellerini sabunlu suyla yıkayıp evden kaçtığını, uzun süre sokaklarda dolaşıp daha sonra buraya gelip oturduğunu söylüyordu.

                 Aniden dönüp boynuma sarıldı.  Her ikimiz de şaşkın bir halde birbirimize bakıyorduk. Birbirimize sarılarak ne kadar zaman durduğumuzu hatırlamıyorum. Önümüzde duran iki kişiyi fark ederek ayrıldık.

     " Polis" diyerek kendini tanıttı, uzun boylu sarışın genç.

“Seher Şafak siz misiniz?” diye sordu.  Başını öne doğru sallayarak onaylıyordu.

  Yüzü korkudan bembeyaz olmuş, bütün vücudu titriyordu. Ayağa kalktığında düşer gibi oldu omzuma tutunarak:  

"Öldü mü?" diye sordu sarışın polise.

"Hayır ölmedi. Sizi adam yaralamaktan tutukluyorum.”

Hızla bana dönerek:

 "Abla ölmemiş, yalnızca yaralıymış "dedi, dudaklarına buruk bir sevinç gelip oturdu. 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15
12/06/2023 - 15:04

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...