Hep istemek ama vermemek

Yusuf Değirmenci kullanıcısının resmi
‘‘Edebiyat; gençliği yetiştirir, yaşlılara zevk verir, ikbalde süs, felakette teselli ve sığınak olur.’’ M. T. Cicero

 
Edebiyat özünde sürükleyen bir albenidir. Hayata bakış açımız ne kadar güzel ise, edebiyata bakışımız da o kadar güzeldir. Öyle sanıyorum ki edebiyat, bireysel gelişimin toplumsal duyarlılığıdır. Genel bir kavram olarak edebiyat var olmanın üstün nitelikte, insanlığın tasviri olarak da değerlendirilebilinir. İnsanın estetik güzelliği edebiyat ve sanatla olan bağının yakınlığı ile alakalıdır. Hiç fark etmeden edebiyata ve sanata verdiğimiz değer aynı zamanda sosyal olma varlığımızın da yol güzergâhıdır. Ya da tam tersi içe kapanmanın yalnızlığında, uyumsuzluğun öznesi olma durumudur. Her iki durumda da bir anlam çıkarmak, bir bakış açısının var olma öznesinde buluşmaktır. 
 
***
 
Edebiyat bilimi yaratıcılıktır ve yaratan da yazardır. İyi ya da kötü her yazar, estetize edilmiş yaşamları kurgulayarak okuyucuya bir ayna uzatır. Beğen ya da beğenme... Aslında her eser bir aynadır bakmasını bilirsek... Toplumsal problemlerin siyasal atmosferinde tartışılan şey, yaratıcının kim olduğu ile bağlantılı önyargıların o aynada kırılmasıdır. Bazen haklıdırlar ama çoğu zaman küçümseyicidirler. Hiç okumadan, edebiyata siyasi kabızların yaklaşımı, ne istediğini bilmeden yaptıkları değerlendirmelerin kısırlığıdır. Oysa dönem dönem başvurdukları edebiyatçıların sözleri ile siyasetlerini güçlendirirler. Bilinen, mutlu eden kurtaran da odur. Bunun sürükleyen bir albeni olduğunu kavradığımız oranda, göreceğiz ki her şeye olan inancımız ve başarma yeteneğimiz değişecektir. İstemek, hayal etmek, umutlanmak edebiyatın sunusudur.
 
***
 
Bir edebiyat söyleşisinden yola çıkarak bir iki şey söylemek durumundayım. Ne istediğini bilmeyen yeni ve de eski siyasetçilerimiz var. Sanırım her yerde üye olduğumuz dernekler ya da kurumlarda onlara tanık oluyoruz. Oldukça özverili çalışanlar da var. Fakat çalışmak, özverili olmak ne kadar önemli ise o çalışmanın ve özverinin nasıl şekillendiği de o kadar önemlidir. Edebiyatta sık söylenen bir söz var; ‘‘Ne yazdığın önemli değil, nasıl yazdığın önemlidir.’’ Farkında olmadığımız gerçeklik budur. Bazen bir şeyleri yapmak ya da yaptırmak önemli değildir, nasıl yapmak ve yaptırmak önemlidir. Bu yöntemsizliğin çıkardığı sonuç vasat bir duyarsızlık oluşturuyor. Bu da herkese yansıyor. Mutsuz, somurtan, hiçbir şeyden memnun olmayan birlikteliklerin yozlaşmasına yol açıyor. Oysa Cicero’nun söylediği gibi ‘zevk’ almak kabullenmekten geçer. Ne garip ki; istemlerimiz yapabildiklerimizin heyecanına ortak olmak ve arkasında durmak gerekirken, tam tersi bu heyecanın siyasal kanallarda değerlendirilmesi bir yanılgının felaketi olarak da ele alınabilinir. Neden? Çünkü siyaset yıkıcı olurken, edebiyat yapıcıdır. Siyaset çıkarcı olurken, edebiyat yalnızca güzelliğe davetin simgelerini sunar. Siyaset isterken, daha daha derken, edebiyat yeter demenin duyarlılığıdır. Siyaset hesapçıyken, edebiyat hesapsızdır. Siyaset kovarken, edebiyat kapısını açan albenidir. Tüm bu farkların ortalaması önyargıları kırmaya yarar. Edebiyat bunu becermeye adayken, siyaset (çiler) derinleştiriyor. Kendi alanlarına kanalize etmek istiyor. Maksat edebiyatla duygu ve düşüncelerimizin atmosferini renklendirmek ve soluklanmaksa, edebiyatçıları kendi alanlarına uyarlamaya çalışmak gereksiz ve onun gücüne inanmamaktır. İnanmamız gereken şey, yazarın siyasetinin edebiyat olduğunu kabul etmek ve o yönlü bir davranış üslubu sahibi olmaktır. Aksi takdirde dernek ve kurumlar yalnız dört duvar kalmaktan öteye gidemezler. Şu mantıktan kurtulmanın herkese yararı var; ‘siyasi faaliyetlerimizin yarattığı duyarlı yurtsever insanlarımıza yazmış olduğunuz kitapları verecek paraları yoktur, yarattığımız sonuç sizin edebiyatınıza çalışmak değildir.’  Bu talihsiz belirleme, özünde örgütün çıkardığı kitapları satar-sattırırız demektir. Her konuda kendinden olana, karşı bir ticaret mantalitesidir.
 
***
 
Üsteki eleştirel cümleleri neden yazma gereği duydum? Acı cümleler, rahatsız edici bir durumun ötesinden yola çıkarak; dillenmiş bir yergi, bir yakınma, bir eleştiri olarak da algılayabiliriz. Yazmakla ilgili tüm bunlar; yani edebiyatın yazılı gücünü sözle, sesle buluşturma eyleminin yarattığı -duyarsızlık-... Açıkçası toplumsal dönüşüm bedelleri vermiş insanların edebiyata yaklaşımı, olması gereken şeylerin kapsamı dışında değersiz bir olgu niteliksizliğinde söylenen şu sözdedir; ‘‘Bu edebiyat söyleşisini sen organize etmiş olmasaydın, ben gelmezdim.’’ Bu acayip bir cümle aslında, bir anlayışın dışavurumudur. Birçok anlama gelir belki de. Özünde talihsiz bir yaklaşım vardır. Önyargı vardır ve hayata karşı bir bıkkınlık... ‘Keşke ben her okuduğum şiirde gülümserken, birilerinin de gülümsemesine sebep olsam’ derim. Maalesef birilerinin önyargıları bu yazıda benim önyargılarım oldu... Neyse, herkesin canı sağ olsun...  Benim de! Şiir bana sevmeyi öğretiyor, kitaplar ise seni ve senden arta kalanı...
 
***  
 
‘Edebiyat ve sanat yapıcıdır’ derler. Sanat ve edebiyatın güzelliğine dokunarak, kendi bireysel sorunlarımıza da çözüm bulabiliriz. Bir gereksinim olarak algılarımızı genişletmek, sorunlardan sıyrılmak edebiyata olan yakınlığımızla mümkün olabilir. Fakat sorunlarımızın temelinde yatan -unsurların- ana sebeplerinden bazılarının da sanat ve edebiyattan uzak olmamızdan kaynaklandığını bilmiyoruz. Şüphesiz öğretmek, ders vermek değildir edebiyat ama öğrenmenin üstesinden gelmenin de yakınlığıdır. Fark edemediğimiz şey o gücün vitaminsel dayanağıdır. Sonuç olarak yaratmış olmanın cilvesi bazen, o vitaminde birilerinin iyileşmesi olur. Ve yine bu ‘sığınak’ Cicero’nun da demek istediği gibi bazen toparlanmanın  ‘tesellisidir’. Demem o ki; toparlanmak ne istediğini bilmektir. Birileri yazarak, birileri okuyarak!

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...