HİSAR KALESİNDE BİR KADIN

Rauf Akar kullanıcısının resmi
Bu kez yolum İzmir’in Kiraz İlçesine düşmüştü. Kiraz’da görülebilecek pek tarihi eser yoktu. İlçenin merkezinden yaklaşık bir- iki kilometre kuzey yönünde –köye adını veren- Hisar Kalesi bulunuyordu.

 Arka tarafta ise tüm görkemiyle Bozdağ görülüyordu. Dağın hemen arkasında Bozdağ kasabası vardı. Bu kasabanın yakınlarında ise Birgi denilen tarihi kasaba yer alıyordu.   Bu dağın zirvesinde eskiden kar hiç eksik olmazdı. Ama bugünlerde ne kar ne de karın k’sı vardı.  Kaleden aşağılara bakılınca tarlaların kenarına yapılmış tek tük evlerle birlikte,  köyleri de görebilirsiniz.
Arabamı köy kahvesinin önüne park ettim. Başımı camdan  uzatıp, kahvenin önünde oturan yaşlı birine:
“Kaleye nasıl gidebilirim?” diye sordum.
 Yaşlı adam oturduğu yerden el kol işaretiyle kalenin yolunu tarif etti. Arabayla da kalenin yakınına gidebilirdim ama canım biraz yürümek istemişti. Yokuşu yürüyerek kalenin bulunduğu yere geldim ve dış kapıdan içeriye girdim. İçerde birkaç ev, bir iki horoz ve tavuklar vardı. Kalenin giden yola sapmadan önce koyun sürüsünün arkasında bir o yana bir bu yana koşturan bir delikanlı gördüm.  Yaşı otuz var ya da yoktu. Selamlaşmadan asfalt olan yoldan sağa doğru yokuş yukarı, üzeri çiğnenmiş patika yola saptım. Bu yol beni kalenin kapısına doğru götürüyordu.  Geniş aralıklı bir kapıdan geçtim. O sırada içeride iki kişi vardı, selam verip selam aldım. İlerde yaşlı bir çiftin yanına gittim. Onlarla birkaç dakika karşılıklı sohbet ettik. Yaşlı kadın avludaki yatağa uzanmıştı. Belki de kadının yerinden kalkacak hali yoktu.  Yaşlı adam ise evin önünde bir şeylerle meşgul oluyordu. Yoluma devam ederek kale kapısının girişinde sağ tarafta olan çeşmeye doğru yöneldim.  Çeşmenin başına vardığımda, çeşmenin hemen karşısındaki birinci evin tahta kapısı gıcırdayarak açıldı. İçerden kısa boylu 50-55 yaşlarında bir kadın çıktı. Yanıma kadar geldi.
“Merhaba!” dedi,  “yabancısınız galiba?”
“Evet, İzmir’denim.”
“Ha, öyle mi? Buraya çok turist gelir gider. Burası pek boş kalmaz ve bu kaleyi merak eder dururlar.”
“ Sanırım bu kale çok eski olsa gerek.”
“ Vallahi ne zaman yapıldığını bilmiyorum. Bu konuda hiçbir bilgim yok doğrusu. Osmanlılardan kalmış olsa gerek.”
Susmuyordu kadın. Birdenbire böyle hızlı bir konuşmaya karşı hazırlıksız yakalanmıştım.
“Öyle mi?” dedim, ayıp olmasın diye. Bir taraftan kadını dinlemeye, bir taraftan da elimi yüzümü yıkamaya çalışıyordum.
“Yaa, öyle! Yalnız geziyorsunuz. Halinizden belli oluyor. Arkadaşınız falan yok mu? Hiç böyle yalnız gezilir mi? Bulun bir arkadaş! Öyle gezin! Ben sizin yerinizde olsam buralara yalnız gelmezdim. Yalnızlık başa beladır hem. İnsanın konuşacak bir arkadaşa ihtiyacı olur her zaman. Gezip tozarken bir yerlere oturur, birlikte yemek yer, çay falan içersiniz. Hem de sohbet edersiniz. Yalnızlık başa beladır, bela! Bulun birini! Öyle gezin! Vallahi acıdım size şimdi. Keşke biraz ayaklarım tutsaydı da ben de sizinle gelir dolaşırdım. Beni kabul ederdiniz değil mi yanınızda arkadaş olarak? Hem size fazla yük olmazdım. Az yerdim hiç merak etmeyin. Neyle geziyorsunuz?”
Kadının yüzüne bakarak:
“Arabamla” dedim.
“Ay! Valla ne güzel olurdu.” dedi sevinerek. Gülümsedi ve hiç zaman kaybetmeden devam etti konuşmasına.
“Çok yer göremedim hayatımda zaten. Kim bilir nerelerde neler vardır görülecek. Kocam da pek gezmeyi sevmezdi zaten. Beni bir yerlere götürmedi.  Karılıksa karılık yaptım. Bir tane de çocuk yaptık. Onun yıllar yılı hizmetçisi oldum. Sonunda da beni yalnız bırakarak öbür dünyaya göçtü gitti. Adalet mi şimdi bu Allah aşkına? Yapılır mı bu bana? Ah! Ah! Bende doğuştan şans yok zaten. Bana hiç sormadan ailem tutup beni tanımadığım birine verdiler. Ya, işte bu yaşamda başıma gelenler. Şimdi de tek başına burada sürünüp duruyorum. Biz de şans yok! Şans! Nereliydiniz demiştiniz?”
“İzmir”
“İzmir’e bile gidemedim hayatımda bir kere olsun. Ne adammış yahu. İnsan hiç karısını gezdirmez mi? Fuarı da ne kadar merak ettim bir bilseniz. Hayvanat bahçesini gezseydim bari. İçerde filleri, aslanları, kaplanları bir görseydim. Bir de tavus kuşlarını. Nasıl da kabarıyorlar değil mi? Tüyleri nasıldır? Rengârenk mi acaba?
“Bilmem”
“Şöyle bir de Fuarın içinde tur atıp, dolaşsaydım bari bir kere olsun. Biz de şans yok! Şans! Anamızın karnından şanssız doğmuşuz bir kere. Bir de denizi gör…”
Kadının susacağı yoktu. Zorla dinlemek zorunda kalıyordum. Zaten buraya kadar gelirken de epey yorulmuştum.
“Artık ben kaçsam” dedim.
“Nereye kaçıyorsun? Daha yeni geldin. Hemen kaçılır mı yahu? Burada ne güzel konuşuyorduk. ”
“Haklısınız da. Geceye kalmayayım bari. Hadi hoşça kalın” dedim.
“Durun gitmeyin hemen. Daha bir şeyler konuşmadık ki.”
“Konuştuk. Konuştuk. Hadi izninizle!  Sizler de hoşça kalın! "diye bağırdım ilerdeki karıkocaya, ardından el salladım.
“Güle, güle gidin! Biz buradayız, yine gelirsen” diye cevap verdi yaşlı karı-koca.
Kadının yanından bir an evvel ayrılmak istiyordum. Yalnızlıktan uzun zamandır belki de konuşacak birilerini bulamamıştı. Belli oluyordu. Belki komşusuyla konuşmuyordu. Gitmeliydim. Yoksa kadın kafamı ütüleyecekti.
Tam kale kapısından çıkıyordum ki arkamdan bağırdı kadın.
“Bir dakika!” dedi.
Başımı çevirerek, cevap verdim.
“Evet,”
“Benim oğlanı oralarda görürsen, sakın konuştuğumuzu ona söyleme! Olur mu?
“Neden?” Diye sordum merakla.
“Yabancılarla konuşmamı yasakladı da ondan.”
“ Tamam, tamam. Sen hiiiiç merak etme! “dedim kadına gülümseyerek.
Kafama kadının sürekli konuşmasından dolayı ağrılar girecekti biraz daha kalsaydım orada.  Kaleyi de arkamda bırakarak, acele acele yokuş aşağı doğru yürümeye başladım. Sanki içimden bir sesin kulağıma “Biraz acele et Rauf!” der gibisinden fısıldadığını duyar gibi oldum…

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15
12/06/2023 - 15:04

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...