KÜRDİSTANİ ELBİSEM

Yıldız Karagöz kullanıcısının resmi
Yüreğim pır pırdı… Aldatılmak: bir kadın için daha doğrusu onurlu insanlar için ölümdür. Güvenini yitirmek ve artık ilgi alanında olmamak... Duyguların çok ağır yaşandığı anlardır bunlar. Damarlarındaki kanının ılık, ılık boşalması gibidir; ayaklarının altında bastığın yer yok gibidir;

 Boşlukta bir noktacığa dönüşür insan… Bazen kin ve nefret nöbetleri gelir, ölümüne karanlığa gömülür. Kendinden vazgeçmiş, kaşarlanmış ruhlar, hiçbir şey olmamış gibi tiyatro oyunculuklarına devam ederler, her seferinde bir o kadar kirlenerek. Onuruna düşkün olanlarda bu öfke büyük bir düşmanlığa bırakır yerini, hayatı daha derinden analiz edenler öfke bile duymazlar, bilirler ki, yara almış ve kirlenmiş ruhların ne kendine ne de çevresine bir yararı olur.

Ne çok aldattın, çok oynadın benliğimle. Yetmedi, darmadağın ederek değerlerimi, dengemi bozup kendine göre uyarlayıp mevsimine göre bana bir elbise giydirmeye çalıştın, çocukluk ezilmişliğini gündeme getirip, duygularımı sömürürken,  "devlete kafa tutuyorsun be adam!" Kürdistan’ın sokakları yetim ve öksüz dolu, ayıp be ayıp! diyemeyecek kadar sindirmiştin beni. Devletin şiddetine maruz kalanlar, ruhlarını onaramadığında, o çirkin devletin bir kopyası olurlar. Sen TC idin ben ise Kürdistan. O kararmış ruhunun karmaşasında sürekli türettiğin elbiselerin bana uymuyordu. Ama hiçbiri uymuyordu. Bıkmadan, usanmadan kâh kafanda biçimlendirdiğin bir töre, bir geleneksel kadın, kâh modern, özgür kadın elbiseni bana zorla giydirmeye çalıştın. Dedim ya bu uyduruk elbiselerinin hiçbirisi bana uymuyordu. Çünkü ben iyi bir terziyim, hem de Orta Anadolu’nun orta yerinde dilini, kültürünü kaybetmemiş ve inadına direnmiş…

Zaman, zaman gözümü boyayabildin, belki de kadınlık çaresizliğim miydi bilemiyorum! Lakin tüm duyularım hem de fazla mesai yaparak, bana hizmet ettiğinden, zihin atölyendeki tezgâhında bana diktiğin ve doğayla çelişkili, hesabı ve sayısı bile belli olmayan elbiselerin, benim bu kimine göre aciz, kimine göre de güçlü görünen bedenim, ruhum benimseyemedi, taşıyamadı. Anlayacağın, ne sen beni istediğin kadın yapabildin, ne de ben eski ben olarak kalabildim. Benim eski kadın olarak kalmamı Allah da, doğa da kabul etmez. Felsefe bilmesem de, adını unuttuğum akıllı bir amca “Her şey akar, değişir” diyordu. Sonra bu Avrupa’da neler gördüm neler… bir gün yazmak isterim, gücüm olursa… özgürlük için çırpınan, devleti yerle bir etmek isteyen erkek(!) kalemlerin, eşlerini nasıl köleye çevirdiklerini, çevirmek istediklerini gördüm ve devletten farkı olmayan zihniyetler, mafyavari ve çeteci ruhlarıyla cennetteki kırk huriyi hak olarak görüyor. Bu ruhla nereye kadar gidilir ki? Hep yeni, hep taze aşk isteyenin ruhu çürür, çok oynamaktan, yalandan, riyadan… sonra insan aynalara bakamaz olur, dışarıya çıkamaz olur, insanın kendisine bile hayrı kalmamıştır artık… Ve insan ne ekerse onu biçiyor.

Ben eski elbisemi, o geleneksel, Kürdistan`ın doğasında, toprağına ve suyuna has yetişen rengârenk çiçeklerin, bitkilerin kökboyasıyla boyanıp desenlenen elbisemi severdim. Bana çok da yakışırdı. Şimdi o elbisemi, zamana ve şartlara göre uyarlamaya çalıştım. Kürdistan desenli elbisem hiç değer kaybetmedi, çünkü ben o elbisem daha üzerimdeyken aşık olmuştum. Öyle inanmıştım... Değer verdiğim hiç bir şeyi atmam: Kürdistan desenli elbisem değerimdi, o yüzden atmadım. Onu yüreğimin en derin yerinde sakladım.

Sonunda bana dayatılan yaşam karşısında kendime daha rahat ve beni sıkmayacak bir elbise dikmek zorunda kaldım. Biliyorum, bu elbisemin deseni yöremin topraklarında yetişen bitkilerin kökboyasıyla boyanamadı. Ama olsun! Çok mutlu olmasam da rahatım. En azından beni sıkmıyor, daraltıp bunaltmıyor, kimse onurumu, kişiliğimi, kadınlığımı zedelemiyor, incitmiyor beni, aynaya kırıkça baksam da, kendime saygı duyuyorum. İyi terziler hep başkaldırır ya da köle kalmak isteyen kadına ne demeli?

 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...