yanarım;
tutuşmuş orman gibi
kurak boz kır gibi
bir kıvılcımda tutuşan
yangınlara gebe hayatım
yanarım bağrını deşen dağ gibi
ateşlere atılmış fidan gibi
ateşleri ağlatan
körpe bir fidan gibi
solan gülüme yanarım
daha açmamış gonca gülüme
gülen gözlerinde güller açan
vay gülüm,
bu nasıl bir zulüm
kırları tutuşturur gibi
için için kabaran volkan gibi
kaç yeni yaşamda soğur
kaç yediveren gonca gerek
bu ateşi söndürmeye
sen yıldızları say
sırtını yüce kayaya verip
saman yolunda düşlerimizi tazele
çocuksu düşlerimizi
el değmemiş sevdalarımızı
çığırından çıkmış hayallerimizi
sınır tanımaz
ölçü bilmez
kıyamete inat
cemre düştüğünde sulara
buzulların sınırında
baharın şafağında ki doğumlarda
seni görürüm
varsın avunmak olsun
olmayacak şey değil
çok uzaklarda görüne bilir
ama olmayan şeyin hayali olmaz
sen sırtını yüce bir dağ verip
saman yolunda
düşlerimizi tazele
ben yangınlarımı tazeleyeyim
bir kıvılcımda tutuşan boz kır gibi
tutuşunca sönmeyen
bir boydan bir boya
eskiyi yakıp kül eden
için için tutuşan
maden ocağı gibi
kaç grizu gerek
bir yangını söndürmeye
kaç yeşil dal gerek
susuz bir boz kırı söndürmeye
yağmur yağmasın
kış gelmesin
kar yağmasın
örtmesin üzerini
yeni bir yaşamın sınırında
söner elbet
sen düşlerimizi taşı saman yoluna
ben bozkırlarda tüteyim