“Sosyal Medya” paylaşımları ve ‘kişilik’ -I
insanlardan nefret etmenizi, kötü insanları ise
sevmenizi sağlar”
Malcolm X
insanlardan nefret etmenizi, kötü insanları ise
sevmenizi sağlar”
Malcolm X
12 Eylül 1980 yılında Türkiye’de askeri bir darbe oldu. Bu darbenin mimarı generaller, 1980-1988 yılları boyunca Türkiye’nin yönetimini ellerinde tuttu. Bu yıllarda Türkiye genelindeki tüm cezaevlerinde yoğun işkence ve cinayetler yaşandı. Ancak içlerinde üç cezaevi ön plana çıktı; Metris, Mamak ve Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi!
“İnsan bilmediklerinin esiridir, öğrendikçe özgürleşir” der Sipinoza. Bilginin önemine, bilgisizliğin esaretine değinir. Bilgi, insan topluluklarının tarihsel gelişim evrelerinde önemli bir yere sahiptir. Topluluklarla başlayan bilgi serüveni, yine onlar tarafından kaydedilerek, kullanılarak, değerlendirilerek, geliştirilerek, kuşaktan kuşağa aktarılıp arşivlenerek sonsuzluğa doğru yol alır.
Geçen yıl bugün, yine burada, aynı yerde oturmuş, aynı ağaçların, karşımda çırılçıplak soyunuşunu izlemiştim. Sonra kalkıp seninle yürüdüğümüz aynı tenha yoldan yürüyerek, ruhumla baş başa sohbet etmiştim. Apansız illegal buluşmalarımızın adresiydi bu tenha sokak. Bu sokakta Neuchâtelli yoldaşın “Mazlum artık yok!” dediği haberle öğrenmiştim seni yitirdiğimizi. Altın sarısı yaprakların, dallarını terk edişindeki doğanın o doğal devinimine uymuştun. Oysa “uyumsuzun” tekiydin. Saman alevi gibi birden alevlenir birden sönerdin. Erken kızardın.
Anladım ki...
İki türlü hayat varmış. Biri yaşanan, diğeri ise seyredilen,
Ve yaşadığımız hayat, tercihlerimizin/yaptıklarımızın toplamından ibaretmiş...
Anladım ki...
İnsan basit olmalı, susayınca su içmek gibi...
Yalın olmalı, süsten ve gösterişten uzak.
Olduğu gibi, içten, hesapsız...
Takılmamalı kılık kıyafete,
Bir pantolon, bir ayakkabı ve bir tişörtle günleri geçirmesini bilmeli.
Temiz olmalı, güzel kokmalı ama!
Sonra medeni cesaret sahibi olmalı.
Bedenine sığmayan rahatsız edici sıkıntıdan eser kalmamıştı. Uykusuz ve yorgundu ama huzurluydu.
Ektiği bu bereketli bostandan mahallede faydalanmayan yoktu. Dalında henüz tam kararmamış kara dut’tan alıp tadına baktı. Böğürtlen tadındaydı, ekşi ama suluydu. Kara dut’u sevmeyen yoktu. En çok da oğlu Sinan, “en güzel meyvedir dut, dalındayken yemezsen intihar ederler” der, kelebek larvası misali dut ağacında yaşam bulurcasına etrafında dolaşır, sonra parmaklarını ve dudaklarını yalayarak doyumsuzca yerdi.
Çürüyen herhangi bir nesne gibi değil, rutubet değil, irin değil, ceset değil, dışkı değil, bilinmeyen bir koku… Ağır ve dayanılmaz… Yakıcı ve keskin kokudan direği kırılan burnunun, zonklayan beyninin, boğulan ciğerlerinin basıncıyla dayanamayarak sokağa attı kendisini.
Sokağa sinmiş evin kokusu. Yoksa tam tersi miydi, sokağın kokusu muydu eve sinen?! Tek farkı daha hafif, daha ‘az’ rahatsız edici. Ama aynı sersemletici, bezdirici, dayanılması güç, çekilmez koku.
Kiminle konuşursanız konuşun, herkesin mevcut duruma, gidişata dair ciddi eleştiriler yapmasıyla karşılaşırsınız. Kiminle konuşursanız, “kimse yan-yana gelmiyor, kimseyle bir şey yapılmaz” denilen depresif haller görürsünüz. Kimsenin kimseleri sevmediği, bir araya gelmediği garip haller. Oysa herkesin bir arada olmaya ne kadar çok ihtiyacı var! Bir araya gelmeyenlere “bir’ey olarak üzerine düşeni yap” dersin, onu da yapmaz. “Bir” kişi ile bir şey olmaz/değişmez” denip işin içinde çıkarlar/çıktıklarını sanırlar.
“Hafif acılar konuşabilir; ama derin acılar dilsizdir. ”
Bir insan ne zaman ölür? Şüphesiz, onu hatırlayan son insan öldüğünde! Ve sizi en son hatırlayacak insanın ölmesine daha çok var…
“İnsan,” çirkini ve güzeli, kötüyü ve iyiyi bildi.
Doğru yerde durmasını bilmedi!
Dostu da düşmanı da bildi, ama dost olmasını bilmedi.
Ortak düşmana karşı birlik olmayı, bu davranıştan, ‘dostluk’ çıkarmayı öğrendi.
Kurduğu dostluğu, çıkarları için bozmasını da…
Güzeli ‘sevdi’ ama onu ve düşüncesini önemsemedi
Çıkarları uğruna, âşık olduğunu ve sevdiğini sömürecek kadar amipleşti
Onu öldürmesini bilecek kadar katil olmasını da öğrendi.
Bu yüzden bunlar aşka, sevgiye, güzele düşman sevgili…