
Hayatlarının en mutlu anıydı. Bizzat o hayatın içindeyken bu mutluluğu koruyamayacağını, dehşetengiz gelişmelerin gelecekte onları beklediğini bilecek durumları yoktu. O sırada ortamın yavaş yavaş aydınlandığını fark ettiler. Yüzerek ilerlediler. Adem, fosforlu deniz analarının aydınlattığı bu yerde ahtapotlar, balıklar ve çeşitli su altı yaratıklarının onlara baktığını gördü. Aniden alg çalılıklarının (yosunlarının) ortasından dev bir deniz kabuğu açıldı. İçinden köpek balığı gibi bir şey fırladı! Yüzünün yarısını oluşturan ağzını açmış, dişlerini göstere göstere hızla onlara doğru yüzüyordu ki…
Varna’nın dış mahallerinden geçerek, büyük bir parkın çimlerinin üzerinde yattıktan sonra iyice dinlendiler. Denize ulaşmalarına az kalmıştı. Bu gezinti yormuş olsa da çok eğlenceliydi. Yol boyunca birbirlerine olmadık şakalar yaparak ve hikayeler anlatarak daha da eğlenceli hale dönüştürüyorlardı günü. Sahile vardıklarında Anemon büyülenmiş gibi uzun uzun denize bakıp havasını içine çekti. En sonunda kıyıda, kumların üzerine oturdular (…)
O sırada yan tekneden gelen müzik sesi yükselmiş, tekneye doluyordu:
Böylesine güzel liman gecelerinde sevişir sevdalılar.
Böylesine denizlerde, kocaları için korkar kadınlar.
Aşkın bütün sınırlarını yaşarlar,
Böylesi denizlerde,
Yıldızların ışığına karışan başı dizlerinde,
Kim bilir kaç kez birlikte oldular?
***
Bu romanda trajik bir aşk öyküsü yer alıyor. Ancak bu öykü bir bakıma ‘ötekilerin’ öyküsüdür. Mübadillerin, muhacirlerin, yerinden yurdundan edilenlerin yeni bir yurt edilişlerinin de öyküsüdür. Aşk bir tür arayışsa bu arayışın bir ucunda da daima bir mücadele vardır.
Anemon, bu trajik yaşamlardan süzülüp gelen bir hayatın aşkla yeniden kuruluşudur. Anemon, sevgidir, sahiciliktir, derinliktir, yaşamı kucaklamaktır. Evet, evet Anemon AŞK’tır…
İsmail Şimşek