BİR YILDIZ GÜNEŞE DÜŞTÜ...

Remzi Aydın kullanıcısının resmi
Üç gün önceydi, telefonu elime aldım, rehberden adını buldum. Sonra saate baktım 21.30; arayıp aramama arasında gidip geldim. Rahatsız etmekten mi korktum, yoksa bana edeceği sitemden mi bilmiyorum, yarın gündüz ararım diye erteledim.

Oysa sesini dinlemeye ve sohbet etmeye ihtiyacım vardı, özlemiştim sesini ve sesinden bana akan memleketi… Ertelemek, şimdiyi geleceğe aktarmak, oysa bazen mümkün olmuyor!

İşte o anlardan birindeyim be Şano… Sıkıntılı anlarından biriydi. Vakitsiz bir karanlık, yataktan birden fırlayarak uyanmışsın ve ”Kapıyı açın, Remzi geldi” demişsin. O kadar mı bekledin beni, o kadar mı yanında olmamı istedin! Ve ben o zaman da yanında olamamıştım. Ya da hep yanındaydım, tıpkı şimdiki gibi. “Orada değil” diyenlere inanma; sen şu anda, sende olduğumun farkındasın. Aramızda binlerce kilometre olsa da biz hep yan yana, iç içeydik oysa.

Hangisini anlatayım be Şano! O kadar çok anımız var ki, hangisi? Xarşi´nin üstündeki kızıl killi yolda arabayı kaydırmıştım. İlkbahar mıydı, sonbahar mı anımsamıyorum. Yağmur yağıyordu ve sen beni yalnız bırakmamak için benle gelmiştin. Yine neden kendimi dağlara atmıştım onu da anımsamıyorum ya, neyse! Araba yavaş yavaş uçuruma doğru gidiyordu ve ben bir şey yapamıyordum. Kapıyı açıp atlamanı istemiştim, yine çok sakindin. Ölüm anında bu kadar sakin olunacağını senden öğrendim. Uçurumun hemen kenarında bir ağaca yaslanarak durmuştu araba, aşağısı kayalık ve dere. Arabadan indiğimde ayaklarımın titrediğini hissetmiştim. Sigaranı yaktın, alt dudağını ileriye iterek üfledin ilk dumanı, sonra o güzel gülüşün belirdi.

Kaç kez yürüyerek Kırmızıköprü-Dawbe arasında sohbet ettik seninle. Xızır’ın çeşmesinde soluklanır, buz gibi sudan içerdik. Xel Dağı´nı karış karış senle gezdim, her metrekaresinde anım var. Kartalın gölgesi gibisin şu anda, başımı göğe kaldırıyorum seni göremiyorum ama gölgen süzülüyor muhteşem dağda. Hani bir bahar, çarçur mantarı toplamıştık. Kocaman bir ateş yakmıştık, hâlâ yer yer kar vardı o kutsal topraklarda. Mantar közleyip yemiştik, sabahın ilk ışıklarını o dağda senle beraber izlemiştik. Kaç kez sabahladık ateşin başında, uzun uzun sohbetler ederek.

Zimek’in karşısında arabam çamura saplanmıştı. Eve gelene kadar ıslanmıştım ve gece yarısıydı neredeyse. Ve sen sanki beni bekliyordun, adını bir kez söylemiştim hemen kapıyı açmıştın. Oysa o saatte hiç uyanık olmazdın!

Gole Buyere’den döndüğümüzde buzullara gelmiştik. Çocuk gibi eski bir leğen üzerine oturup, aşağıya kadar kaymıştın. Fren olarak dirseklerini kullanınca, nasıl da soyulmuştu o güzel tenin ve kızıl güller açmıştı kolunda, sıcak ve karı kızıla boyayan.

İki yıl mı, üç yıl mı? Kaç yıl köyün altından yukarıya kadar ağaç fidesi taşımıştın? Kar vardı toprakta ve sen bana eşlik etmenin bedelini ödemiştin bir kez daha. Kaç ağaç diktik, üç bin mi? Ağaçlarımızda kalmadı değil mi? Boynundan tutup koparmışlardı topraktan, belinden kırmışlardı tek tek. Nasıl da üzülmüştük ama sen hiç pes etmedin, oysa ben kaçtım oralardan. Erzincan’da aynı fidanlardan diktiğimiz ağaçlar, şimdi ev boyunu geçti değil mi?

Sen o topraklardan beslenen ceviz ağacı gibiydin. Başka yerde büyüyemezdin üstelik. Bir tarafın hep eksik kalırdı, kökleri dışarıda ağaç gibi. Ben öyleyim mesela, çok sıcak bir yerdeyim ve hep üşüyorum. Terlerken üşümeyi kendine sürgün verdiğinde yaşıyorsun.

Hani kar yağıyordu ve ben göle girip yıkanmıştım. Kar altında yıkanmayı ve üşümemeyi biliyorum ben üstelik. Kırmızıköprü’nün üstündeki ormanlar yanıyordu. Alevleri kahveden hissediyorduk, asker etrafı sarmış, ormana müdahale edilmesini engelliyordu. Yaşlı bir kadın feryadı, yanan ağaçların feryadını bastırıyordu. O gün alevi senin gözlerinden izlemiştim, buz dağı gibi boran ve kar vardı üstelik. Sonra köyümüzün yakıldığı zamanı anımsıyorum. Hâlâ dumanlar tütüyordu ve biz yasağa rağmen gitmiştik oraya. Evler kara direkler üzerinde zor duruyordu, kızıl közler hâlâ ejderha ağzı gibiydi ve sen mezarlara bakıyordun. İçinden şöyle geçti büyük olasılıkla, “Kaç kez yakıldı, kaç kez boşaltıldı bu topraklar. Kaç göç, kaç sürgün yaşadı bu halk. Yeni evler yapılır ama mezarlar o anlamda geçmişi bugüne bağlayan cem gibiydi.” Ya da her zaman ki gibi şöyle söyledi ruhun; “Ne olur hoca, kıyamet mi kopar! Evlerin yenisi yapılır.”

Söylesene Şano! İki bin rakımlı o köye tekrar geldiğimde, “Remzi geldi” diye, kim kapıyı açacak? Söylesene Şano, kapının önünde ne kadar bekleyeceğim, kaç zemheri yaşayacağım söylesene? Kaç kez gecenin bir yarısı yağmurda sırılsıklam ıslanacağım… Söylesene Şano! O topraklarla aramdaki göbek bağım olan sen koparsan, ben nasıl beslenirim… Sakin bir şekilde gülümseyip, yine aynı cümleyi kuruyorsun Şano; “Ne olur hoca, kıyamet mi kopar?” Biliyor musun Şano, her insan kendi kıyametini kendi içinde koparıyor… ve kıyamet kopuyor ruhumda, kıyamet be Şano…

Sen güneşe, kendi tümelliğine doğru hareket edip tamamlanırken, ben büyük eksiklik hissediyorum be Şano… Üstelik “Yolun ışık olsun” bile demeyeceğim bu sefer…

Sevgili abim, güzel insan Alişan AYDIN (Kırmızıköprü-Dawbe)



 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/22/2024 - 21:29
01/27/2024 - 22:27
01/02/2024 - 00:43
08/05/2023 - 16:21
07/31/2023 - 22:44
07/29/2023 - 19:58

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...