
Hayat emekçisi
Yaşanmış acıların şahidi
Dünün ve bugünün vefa dolu insanı Ali dayım.
Gülüşlerinde sakladığı gözyaşlarını yüreğine akıtan Ali dayım
Binlerce kurşun sıkılmış tarihine
Kerbela torunuydu.
Zulmün karanlığında hayata tutunmuş
İnsanlığa dargın
gözlerinde kanlı bir tarihin yas tutmuş bakışları
Parmaklarında kahır dolu bir sigara
savrulan dumanında yakılmış mazisinin soğumamış külleri…
Ali dayım!
Gülen gözlerinde gizlice ağlayan gözbebekleri
çocukken ağlatılmış mutluluklarının hıçkırıkları
Özüyle büyürken yok sayılmış yılları
çatlamış avuçları emeğin öpülesi elleri
Saçlarında namusun
emeğin, sevginin beyaz renkleri.
Dalıp uzaklaşan bakışlarında insanlığa olan hasreti,
bir karıncayı ürkütmemiş masum yüreği
Ali dayım katledilmiş ecdadının ağlar kalmış insanı
Dudaklarından dökülen isyan cümleleri,
haksızlıkların tutanakçısı.
Beşikte yavrusunu uyuturken vurulan anaların evladı
Babasını özlüyor, ağlıyordu yokluğuna.
Gözyaşlarıyla anlatıyor çocuklarına bir babanın kıymetini.
Daha tam olarak tanımıyor beni,
ilk muhabbetimiz
Beni incitmekten sakınıyor
konuşurken vicdanına sarılıyor
İnsan oluşumaydı saygısı.
Oysa ne çoktu ortak yanlarımız
zaman bunu kanıtlamıştı
Beraber söylediğimiz her türküde çocukluğunun
gençliğinin acılarını kollarına alıyor
yüreğine basıyor
Söylediğimiz her deyişte zulüm dolu tarihinin acılarla yazılmış sözlerini söylüyor
Alnımı öptü,
dudaklarındaki acıydı
alnımda sızlayan.
Umutları güneşe hiç dokunmamıştı Ali dayımın.
Yıllarca çalınmış emeğinin,
yorulmuş vücudunun öfkesi vardı içinde.
(Heybet Akdoğan)