
24 nisan
anlatırdı,masal gibi dinlerdik
saçları altın sarısı bir kız çocuğunu
körpecik yürek kanardı
minik bir isyan çıkardı
sorardık isyanla acıyla
vicdanları kanatmayacak bir cevap bulamazdı
bulmak için çırpınırdı
anlatmanın pişmanlığı yüzünden okunurdu
kıvranırdı iyi bir şey bulmak için
bazen yalan söylermiş
meğer bizi korumak için
gerek duyduğunda canımızı yakan
acımasızca tokatlayan o adam
meğer bize ağır gelir diye
şöyle yarım yamalak
kıyısından köşesinden anlatırmış hikayesini
meğer haklıymış
anlatırdı ağır ağır
ağır bir yükü taşır gibi
küçük bir kız çocuğu
saçları altın sarısı
bir yol kıyısında
bir dere kenarında
meşelikler arasından cılız bir ses
iniler gibi ince zayıf
mevsim bahar olmalı
derede su var
bir yandan korku
bir yandan şaşkınlık içinde
iniltiyi buluruz
meşe içinde
terk edilmiş bir bebek
saçları altın sarısı
açlıktan,susuzluktan,
ve soğuktan ölmek üzere
tüm anaların isyanı ayaklanır
alır kutsal ellerine
yüzünü yıkar önce
avucunda su içirir sonra
bir su içer bir su içer
aklım şaşar
yüreğim çarpar çatlarcasına
kendine gelir bebek
can gelir yeniden
bir ananın eli değdi
yaşayacak bir yetim çocuk
kaderi çizilmiş zulüm ortasında
kıtlık kıran
insanlık boğazlanırken
bir yetim kız çocuğu yaşayacak
saçları altın sarısı
nasıl yaşanır bu kıyımda
ne kadar yaşanır bilinmez
xıdır