Elbistan Hapishanesinde yazılan bir öykü: YOLLARDA

Görülmüştür kullanıcısının resmi
Ailenin yarısı farklı cezaevlerinde tutukluydu. Kızıyla oğlunun zindanda olması ziyadesiyle yüreğini dağlıyordu. Eşi ise sık sık tutuklanıp bırakılıyordu. Tahliye olsaydı acısı bir nebze dinerdi. Umutla girdiği mahkeme salonundan yorgun ve üzgün bir halde çıkıp, otogarın yolunu tutmuştu. Antep'e ulaştıklarında kucağında mışıl mışıl uyuyan oğlunu uyandırdı.

Otobüsten inerken bir kez daha teşekkür etti şoföre. Annesini taklit eden çocuk, ''Amca teşşekül edelim.'' diyerek, uzandı şoförü öptü.

Bu jesti karşılıksız bırakmayan şoför, kucaklayıp gıdıkladığı Kemal Pir'i koltuğa oturttu, korna çalmasını istedi. Ona kalsa onlarca kez düğmeye basmaya devam ederdi. Onu bu keyiften alıkoyan annesi oldu."

''Ana, acım, bil palça ekmek. '' dedi üç buçuk yaşındaki sarı benizli çocuk. Açlıktan midesi kazınıyordu. Beş gün boyunca ağzına bir lokma dahi koymamıştı. Yüreği sızlayan kadıncağız, oğlunun yalvaran bakışlarıyla karşılaşınca dayanamadı, göz pınarlarında biriken gözyaşlarını serbest bıraktı. Umarsızlık elini kolunu bağlamıştı.

    Sıkıca oğluna sarıldı. Göğsünü zorlayan hıçkırığı artık içinde boğamıyordu. Acizliğin tüm belirtilerini gösteriyor, her şeye içerliyordu. Zihnini kaplayan Hasan 'ın üzerinde yoğunlaştırdı öfkesini. Onun yüzünden bu hale düşmüştü insan evladı bildiği Hasan nasıl böyle bir şey yapardı? Peşin hüküm vermek istemiyordu fakat  “Her söylenene neden inanıyorum? '' diye sormaktan kendini alamadı.
    Anasının neden ağladığını fark eden çocuk, ekmek istediğine pişman oldu. Minik elleriyle gözyaşlarını silmeye, '' Ana ağlama, ben ekmek istemiyol.'' demeye başladı.
    Çocuğun söyledikleriyle adam akıllı sarsılan kadın, yüreğine söz geçiremiyordu. Ağzını sımsıkı kilitlemesine rağmen hıçkırık seslerinin dışarı taşmasını engelleyemedi. Titreyişi duracak gibi değildi. Sesinin otobüste yankılanmasıyla utançtan kızardı. Başını eğip beyaz tülbendiyle yüzünü kapamakta buldu çareyi. Meraklı gözler hemen ona çevrilmişti.
    İlk bakışta iyicil bir intibah uyandıran güler yüzlü şoför, ağlama sesine kayıtsız kalamadı. Muavine '' Git, o anneye bak, neden ağlıyor?'' diye seslendi. Saygılı bir tavırla meseleyi öğrenmeye çalışan genç, hıçkırarak kadının konuşmaması üzerine çocuğun dili döndükçe anlattıklarını, şoförün kulağına fısıldadı. Üzüntüsü yüzüne yansıyan şoför, yardım etme isteğiyle doldu taştı. Mola verdiklerinde '' Abla haydi birlikte yemek yiyelim; sen benim ablamsın '' diye gayet sıcak bir şekilde davette bulundu. Oldukça gururlu olan kadın, şoförün iyi niyetinden şüphe etmemekle birlikte onunla yemek yemeyi mehelsiz bir davranış olarak ele aldı, nazikçe teklifi geri çevirdi. Kaygılarının yersiz olduğunu düşünen şoför, üstelemesine rağmen sonuç alamadı.
    Çocuk açlıktan, kadın onu doyuramamaktan mustaripti. Koca otobüste sadece ikisi kalmıştı. Derken üzeri kuşbaşıyla dolu bir ekmek getirip ikram etti genç muavin. Yüreği minnet duygusuyla dolan kadın, yemeği alırken mahcup bir halde teşekkür üstüne teşekkür etti. ''Allah razı olsun. '' dedi.
    Şoför, ikinci kez imdadına yetişmişti. Zira onun yardımıyla otogarda mahsur kalmaktan kurtulmuşlardı. Bilet paraları olmadığı gibi bir sonraki Antep arabası da gece 11’de kalkıyordu. Sinir bozucu bekleyiş bitecek gibi değildi. Beklemekten sıkılan çocuk, yanından uzaklaşınca “Kemal Pir buraya gel. '' diye çağırmıştı. Çocuğun adı şoförün dikkatini çekmiş, Diyarbakırlı olduğunu söyleyip   ''Tutuklu ailesi misiniz? '' diye sormuştu. Yanılmadığını gören şoför, '' Allah, bir sonraki araba çok geç kalkıyor, sizi ben götüreyim.'' diye ısrar ederek otobüse biletsiz binmelerini sağlamıştı.
    Aceleyle kuşbaşını yemeye konulan Kemal Pir, kopardığı parçaları ağzına atmadan önce '' Ana ne olul, sen de ye '' demekten geri kalmıyordu. Günlerdir talihsizliklerle sarsılan kadın, yumuşacık bakışlarla onu süzerken gülümsüyordu. İştahla karnını doyurması, yüzünde beliren kederli ifadeyi silip süpürmüştü. Parasızlığın acısını hiç bu kadar derinden yaşamamıştı. Böylesine erdemli bir davranış unutulur cinsten değildi.
    Nizip 'ten yola çıktıklarında vücudu kırmızıya kesen çocuk, kızamık çıkarmanın yanı sıra grip düşmüştü. Babasını her gördüğünde havalara uçuyordu. Bu görüşte o kadar mecalsizdi ki kucağına dahi atılamadı. Çocuğun durumundan kaygılanan kadın, hemen geri dönmek istiyordu. Ne var ki beş gün sonra mahkemesi olduğunu söyleyen eşi, tahliye olacağı umuduyla beklemelerini istedi. Israrına dayanamayıp beklemeyi kabul etmiş, bir tutuklu ailesinde misafir kalmışlardı. Yemek yemesi bir yana doğru düzgün su dahi içmiyordu çocuk. Beklediğine pişman olmuştu.
    Ailenin yarısı farklı cezaevlerinde tutukluydu. Kızıyla oğlunun zindanda olması ziyadesiyle yüreğini dağlıyordu. Eşi ise sık sık tutuklanıp bırakılıyordu. Tahliye olsaydı acısı bir nebze dinerdi. Umutla girdiği mahkeme salonundan yorgun ve üzgün bir halde çıkıp, otogarın yolunu tutmuştu. Antep 'e ulaştıklarında kucağında mışıl mışıl uyuyan oğlunu uyandırdı. Otobüsten inerken bir kez daha teşekkür etti şoföre. Annesini taklit eden çocuk, '' Amca teşşekül edelim. '' diyerek, uzandı şoförü öptü. Bu jesti karşılıksız bırakmayan şoför, kucaklayıp gıdıkladığı Kemal Pir 'i koltuğa oturttu, korna çalmasını istedi. Ona kalsa onlarca kez düğmeye basmaya devam ederdi. Onu bu keyiften alıkoyan annesi oldu.
     Cebinde kalan bozuklarla jeton almış, telefonla döneceğini haber vermişti. Yurtsever gençlerin karşılamaya gelmelerine çok sevindi. Kendi çocukları gibi gördüğü gençlerle tek tek kucaklaştı.
     Aile dostu Ferhat, Kemal Pir 'i çok seviyor, her gördüğünde muhakkak kucaklayıp öpüyordu. Eğilip onu kucaklamaya davranınca tatsız bir sürprizle karşılaşmaz mı? Sevgi gösterisine karşılık var gücüyle tokat attı çocuk. Olur, şey değildi. Afallayan Ferhat, hayretler içerisinde ona bakarken, kendince hesap sormaya başlayan Kemal Pir, bağırmaya başladı.              
    ''Eşoğlu eşekler, palamızı aldınız. Anamı pelisan ettiniz. Babam, abim, ablam, amcam içeldelel. Siz palamızı götüldünüz. ''
    Utanıp sıkılan annesi, hızla onu kucaklayıp susturmaya çalışırken, gençlere durumu izah etme gereği duydu.
    ''Malatya otogarında Hasan Heval ile karşılaştık. Benden para istedi, yarım saat sonra getireceğini söyledi. Gidiş o gidiş, geri dönmedi. Neden böyle yaptı anlamadım. Yollarda perişan olduk. ''
   Bir süre sonra Hasan 'ın geri dönmesinin imkânsız olduğunu öğrendi. Güvenini boşa çıkacak bir davranış sergilememişti. İstese de dönüp parayı iade edemezdi. Otogardan çıkar çıkmaz tutuklanmıştı .
                             
                                                                                                                                                    Serdar KOÇ
                                                                                                                                                    E Tipi Cezaevi

                                                                                                                                                  Elbistan/K.Maraş                                                                                                                                                                                

               

 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...